136 aktive Mitglieder
               
 
Beitrag gepostet am 22.07.12, 01:23 Nr.: 1 Antworten
 
Yilmaz Güney Cirkinkral
Yılmaz
Güney

Oyuncuların
değil, bir yönetmenin kitlelerce benimsenmesi belki de Türk sinema tarihinde bir
ilki oluşturur. Yılmaz Güney. Sinema yönetmeni, senarist, yazar ve aynı zamanda
bir aktör. Günümüz yönetmenlerinin birçoğunun sinema anlayışına yön veren Yılmaz
Güney, zamanın siyasi çalkantıları sırasında pek çok kez soruşturma geçirmiş ve
hapse düşmüş ancak o mesleğini parmaklıkların ardında da olsa sürdürmeye devam
etmiştir.






Soyadı Pütün olan Yılmaz
Güney, 1 Nisan 1937'de Adana'nın Yenice köyünde doğdu, 9 Eylül
1984
'te Paris'te öldü. Bir işçi ailesinin yedi çocuğundan biriydi. İlk ve
ortaöğrenimini Adana'da tamamladı. Öğrenimi sırasında ailesinin maddi zorlukları
yüzünden pamuk işçiliğinden, gazoz ve simit satmaya kadar birçok işte çalışmak
zorunda kaldı. Ardından Kemal Film ve And Film şirketlerinin bölge
temsilciklerinde çalıştı. Aynı zamanda öyküler yazıyor, edebi birikimini
artıyordu. Ankara Hukuk Fakültesi'nde okurken yönetmen Atıf Yılmaz ile
tanışması da mesleğinde ilerlemesi açısından önemli bir basamağı oluşturur. Atıf
Yılmaz'ın desteğiyle sinema çalışmalarına da başlar.


1959 yılında Atıf Yılmaz
tarafından çekilen Bu Vatanın Çocukları ve Alageyik filmlerinin
senaryolarını yazar ve aynı zamanda oyuncu olarak katkıda bulunur.
Karacaoğlan'ın Karasevdası'nda da yönetmen yardımcılığına kadar
yükselir. Yeni Ufuklar ve On Üç gibi dergilere de öyküler yazan
Güney, bir öyküsünde komünizm propagandası yaptığı gerekçesiyle yargılanır ve
1961 yılında bir buçuk yıl hapis cezasına mahkum
olur.


İki yıl sonra
kaldığı yerden işe devam eder. Daha çok ikinci sınıf serüven filmleriyle haşır
neşir olur. Bu filmlerde karşımıza çıkan Anadolu çocuğu karakterinin ezilen, hor
görülen ancak suskun kalmayı kabul etmeyen, baskıcı otoriteye direnen yapısı, bu
tiplerle kendini özdeşleştiren kesim tarafından kolayca sevilir. Güney'e
Çirkin Kral lakabının yapıştırıldığı bu dönemde (bize kalırsa çok haksız
bir yakıştırma), öyküsünü kendisinin yazdığı ve Lütfi Akad'ın yönettiği
Hudutların Kanunu adlı filmdeki doğal ve abartısız oyunculuğu
gerçeklikten son derece uzak Yeşilçam sinemasında da bir farklılaşmanın
başladığının göstergesidir.

Gerçek anlamda ilk kez 1967'de yönetmen koltuğuna oturan Yılmaz Güney,
1968 yılında önemli sayılabilecek ilk filmi Seyyit Han'ı çeker.
Doğu topraklarındaki bir sevda öyküsünü anlatan bu film, üslubu açısından olumlu
tepkiler alır. Hemen ardından Aç Kurtlar ve Bir Çirkin Adam
çeker. 1970'e gelindiğindeyse Türk sinemasında önemli bir yere sahip olan
Umut adlı film seyirciyle buluşur.

Umut', eski faytonu, gücü dermanı kalmamış atıyla
nüfusu kalabalık ailesini geçindirmeye çalışan, ağır yaşam koşullarının
zorlamasıyla giderek çıkmaza giren, bir trafik kazasında atını kaybettikten
sonra önce faytonunu, başarısız bir soygun denemesinin ardından da elinde neyi
varsa satan, sonra da define aramaya koyulan Cabbar'ın öyküsünü anlatır.
Güney'in kendi yaşamından da izler taşıyan bu film, öykünün durduğu yer ve
anlatımının gerçekçiliği bakımından çizgisini hemen belli eder. Adana Altın Koza
Film Şenliği'nde en iyi film seçilen, sansür kurulu tarafından yasaklanması
ertesinde Danıştay kararınca gösterime giren Umut', burada olduğu kadar,
yurtdışında da ilgiyle karşılanır.

1971 yılında üç filminin birden (Ağıt, Acı ve
Umutsuzlar) Adana Altın Koza Film şenliğinde dereceye girmesi böyle bir
şeyin ilk olması bakımından şaşırtıcıdır, ancak onun yeteneğini bilenler için
tam tersidir.

1972 yılında
siyasi olaylara karıştığı gerekçesiyle tutuklu kalan Güney, Boynu
Bükükler
adlı romanını yeniden yazıp Boynu Bükük Öldüler adıyla
yayımlar. Kitap, 1972 yılında Orhan Kemal Roman Ödülü'nü kazanır.

Tutukluk döneminin bitmesi
sonrasında, 1974'te bir başyapıt sayılan Arkadaş'ı çeker. Birbirinden
uzak düşen iki üniversite öğrencisinin, aralarındaki toplumsal uçurumların
farkına varmaları ve ilişkilerinin giderek zayıflamasının anlatıldığı film,
ülkemizdeki kültür şoku'nun da bir belgesi gibidir. Yılmaz Güney'in Adana'da
Endişe adlı filmi çekerken karıştığı bir olay sırasında bir yargıcı
vurarak öldürmesi uzun bir hapishane hayatının başlangıcı olacaktır.

Yine de o sinemadan kopamaz.
Senaryolar yazmaya, üretmeye ve hep üretmeye devam eder. Senaryolarından biri
Zeki Ökten tarafından Sürü adıyla sinemaya aktarılır ve bu film,
yurtiçinde ve yurtdışında birçok ödül alır. Ökten'in çektiği Düşman'ın
ardından Gören'in kamera karşısına geçtiği Yol
gelir.

1981'de cezaevinden
yurtdışına kaçmayı başaran Yılmaz Güney, Yol'u yeniden çeker ve film bu kez 1982
Cannes Film Şenliği'nde büyük ödülü Costa Gavras'ın
Missing'iyle paylaşır. Yılmaz Güney yurda dönme çağrılarına uymaması
sebebiyle 1983'te Türk yurttaşlığından çıkarılır. Aynı yıl Fransa'da
Le mur (Duvar) adlı filmi çeker, ancak film pek ilgi görmez. Ve
ertesi yıl kanser nedeniyle yaşama veda eder.




Yılmaz Güney, senaryosundan kurgusuna kadar
sinemada yetkin olmayı beceren ender yönetmenlerden biridir. Sürekli farklılık
arayışı içinde olması, yapıtlarındaki şiirsellik ve zengin görsellik onu
ayrıcalıklı kılan yanlarıdır. Lütfi Akad'ın özgün bir anlayış getirdiği Türk
sineması Yılmaz Güney'in filmleriyle yeni bir aşama kaydetmiştir. Detay
zenginliğine sahip, realist, olanakları en uygun biçimde kullanan ve toplumsal
olayları özümseyen filmlerdir bunlar. Yılmaz Güney sineması sinemacılar kuşağı'
olarak bilinen genç kuşak yönetmenleri de yönlendirmeyi başarmıştır. Onunla
başlayan ve Yeni Sinema' olarak adlandırılan bu dönemde Türk sineması dünyaya
açılma olanağı bulmuş, onu takip eden genç yönetmenler yurtdışında kayda değer
başarılar elde etmişlerdir. Yapıtlarıyla gerek yurtiçi gerekse yurtdışında
birçok ödül kazanan Yılmaz Güney, sanatın diğer dallarında verdiği eserleriyle
de pek çok kitlenin gönlünde önemli bir yere sahiptir.


Yılmaz Güney'in
Eserleri:
Rol
Aldığı Filmler:
Tütün Zamanı,
1959 - Dolandırıcılar Şahı, 1961 Kara Şahin, 1964 Mor Defter, 1964 On Korkusuz
Adam, 1964 Yaralı Kartal, 1965 Beyaz Atlı Adam, 1965 Ben Öldükçe Yaşarım, 1965
Sokakta Kan Vardı, 1965 Çirkin Kral, 1966 Hudutların Kanunu, 1966 Ve Silahlara
Veda, 1966 Yiğit Yaralı Olur, 1966 Balatlı Arif, 1967 - İnce Cumali, 1967
Kızılırmak Karakoyun, 1967 Kozanoğlu, 1967, Kurbanlık Katil, 1967 Azrail Benim,
1968 Kurşunların Kanunu, 1969 Zeyno, 1970 Namus ve Silah, 1971 Sahtekar, 1972.
Senaryosunu Yazıp Yönettiği
Filmler:
Bu Vatanın Çocukları, 1959 Alageyik, 1959 Kamalı Zeybek, 1964
Konyakçı, 1965 Krallar Kralı, 1965 At, Avrat, Silah, 1966 Eşrefpaşalı, 1966
Çirkin Kral Affetmez, 1967 Belanın Yedi Türlüsü, 1969 Piyade Osman, 1970 Sevgili
Muhafızım, 1970 Şeytan Kayalıkları, 1970 İbret, 1971.
Senaryosunu Yazdığı Filmler: Karacaoğlan'ın
Karasevdası, 1959 Endişe, 1974 İzin, 1975 Bir Gün Mutlaka, 1975 Sürü, 1978
Düşman, 1979 Yol, 1982.
Senaryosunu Yazdığı, Yönettiği ve Oynadığı Filmler: Bendim Adım
Kerim, 1967 Pire Nuri, 1968 Seyit Han, 1968 Aç Kurtlar, 1969 - Bir Çirkin Adam,
1969 Umut, 1970 Kaçaklar, 1971 Vurguncular, 1971 Yarın Son Gündür, 1971
Umutsuzlar, 1971 Acı, 1971 Ağıt, 1971 Baba, 1971 Arkadaş, 1974 - Zavallılar,
1975.
Senaryosunu Yazdığı ve
Yönettiği Film:
Le Mur, 1983.
Kitapları: Boynu Bükük Öldüler, 1971 Hücrem, 1975 Salpa, 1975
Sanık, 1975 Selimiye Mektupları, 1975 Soba, Pencere Camı ve İki Ekmek İstiyoruz,
1977 Seçimlerde CHP Neden Desteklenmelidir?, 1977 Faşizm Üzerine, 1979 Paris
Komünü Üzerine, 1979, Oğluma Hikayeler,
1979.






0
 
Beitrag gepostet am 22.07.12, 01:26 @1malik Nr.: 2 Antworten
 
Yilmaz Güney Cirkinkral
YILMAZ GÜNEY hayatı ve
şiirleri




Bir sanatcı olarak ''Yılmaz
Güney'' olarak bilinir.Ama asıl adı Yılmaz Putun'dur. 1937 Yılında, Adana'nın
Yenice Koyünde doğdu.Topraksız bir köylu ailenin iki cocuğundan biridir. Dokuz
yaşından sonra hayatını çalışarak kazandı.İlk işi dana gütmekti.Liseyi Adana'da
bitirdi.1955'te süren tatbikat sonucu birbuçuk yıl ağır hapis ve 6 ay sürgün
cezası aldı.Oğrenimi yarıda kalmıştı. İlk olarak 1961'de cezaeviyle
tanışmıştı.1962 Aralığında cezasının bitimiyle, muhafazakarlığı ile ünlü, Konya
şehrine sürgüne gönderilmişti.1968'de askere gitti.1970 Nisanında döndu.1972'de,
martın 16'sında devrimcilere yardım ettiği gerekcesiyle tutuklandı.Mahkeme
sonucu 10 yıl ağır ceza hapis ve sürgün cezasına çarptırıldı.1974 Eylülünde,bir
cinayet olayına adı karıştı ve on dokuz yıl mahkum edildi.Cezaevindeyken
''GÜNEY'' adlı bir sanat-kultur dergisi çıkardı.Onüç sayı sonra sıkıyonetimin
yeniden gelmesi üzerine dergisi kapatıldı ve hakkında yazdıklarından ötürü on
ayrı dava acıldı.İstenen ceza toplamı yuzyil idi.1981 Ekiminde izinli cıktığı
İsparta cezaevine bi daha dönmedi.Sonra da yurt dışına çıktı.1981 Ekimine kadar,
yaklaşık oniki yılını çeşitli cezaevlerinde geçirdi.Bu oniki yıl içinde ikisi
yarı-açık olmak uzere onbeş cezaevi tanıdı.İltica etiği Fransa'nın Paris
şehrinde 1984'te vefat etti




ARKADAŞ


Olmasın o ta içten
Gülen gözlerde
yaş
Bir gün gelip ayrılsak da
Seninle arkadaş

Bir kıvılcım düşer
önce
Büyür yavaş yavaş
Bir bakarsın volkan olmuş
Yanmışsın
arkadaş

Dolduramaz boşluğunu
Ne ana ne kardaş
Bu en güzel bu en
sıcak
Duygudur arkadaş

Ortak olmak her sevince
Her derde
kedere
Ve yürümek ömür boyu
Beraberce el ele

Olmayacak o ta
içten
Gülen gözlerde yaş
Bir gun gelir ayrılsak da
Seninle
arkadaş


KENDİM İÇİN
YAŞAMIYORUM


hayatı kendim için yaşamıyorum. ve korkmuyorum
hiç
birşeyden. başıma gelecekleri de biliyorum.
herşeye rağmen düşmana inat
yaşayacağız.
Yarın bizim
çünkü...


BİR GÜN


Hangi zorluğu
yenmemiş insanoğlu.
Hele
taşıyorsa içinde
bu insanca sevgiyi.
Güzel günler
zorlu
duraklardan
geçer sevdiğim.
Damla damla
birikiyor insan.
Damla damla
sevgili...
Bir gün
akıp gideceğiz hayata.
Duvarlar
yıkılacak,
açılacak bütün kapılar
bilesin.
Benim yüreğim
sensin
şimdi
seni vurur durur...
Ve yine damla damla
çoğalıyorsun
içimde.


KÖPRÜ


Sevgili
yetmiyor 'sevgili' sözü
tek
başına. Karşılamıyor
içimi dolduran duyguyu.
Oysa ben 'sevgili'
derken
neler
düşünüyorum bilsen.
Sonsuz, bir güneş
bir yudum rakı
çiçeğe
durmuş ince bir
bahar dalı
oğlumun sıcak yanağı
anamın acılı
gözleri
babamın tütün kokan eli
evimizdeki kuş
yarının güzel
günleri.
Anlatılması güç binlerce
duygu ve sen...
İşte sen
beni
hayata bağlayan
en güzel köprüsün;
köprülerin en güzelisin.
Sevgilim...
Güzelim...
İnsanı yaşatan
içimizdeki hayat böceğidir.
O
ölürse
hayatımızın da tadı biter.
O sakın ölmesin
yaşat
onu.


CANIM


Canım, sevdiğim, yüreğim
Bu duvarlar bizi
ayırmaya yetmez bilesin
Bu kapılar, bu demir parmaklıklar hava inan
Bazen
bir yumrukta yıkacak kadar güçlü
Bazen bir serçe kadar güçsüzsem bir nedeni
vardır
hangi zorluğu yenmemiş insanoğlu
Hele taşıyorsa içinde bu insanca
sevgiyi


BU ALEMDE KRAL TANIMAM


Sen hiç ölümün gölgesinde
özgürlüğü yaşadın mı
Bir garibanın elinden tutup da hiç kadere rest çektin
mi
Alçağın adisine ispiyoncusuna kurşun yağdırdın mı
Dedim ya gülüm ben bu
alemde kral tanımam

Sen zevkini sefanı sürerken ben hayat okulunu
okuyordum
Sen elin cilalı mermer taşlarında kibar beylerle dans
ederken
Ben hergün azraille dans ediyordum
Dedim ya gülüm ben bu alemde
kral tanımam

Sen sıcak yatağında rahat uyurken
Ben ise parçalanmış
vücudumun acısıyla mahkeme duvarlarına
Yaslanmış, gelmeyi bilmeyen karanlığı
bekliyordum
Dedim ya gülüm ben bu alemde kral tanımam

İdam sehpasında
bir mahkum yaşamayı ne kadar çok istiyorsa
Ben de seni o kadar çok
seviyorum...
Aşıma katmadım haram, güzel çirkin aramam
Yanlış yapanı
tanımam... Bu senin için de geçerlidir gülüm
Dedim ya gülüm ben bu alemde
kral
tanımam...


Canim, Sevdigim, Yüregim...


Bu duvarlar yetmiyor bizi
ayirmaya bilesin...
Bu parmakliklar, bu demir kapilar, bu hava,
inan...
Bazen bir yumrukta yikacak kadar güçlü,
Bazen bir serçe kadar
güçsüzsem, bir nedeni vardir...
Hangi zorlugu yenmemis insanoglu.
Hele
tasiyorsa içinde bu insanca sevgiyi.
Güzel günler zorlu duraklardan geçer
sevdigim.
Damla damla birikiyor insan. Damla damla sevgili...
Bir gün akip
gidecegiz hayata...
Duvarlar yikilacak, açilacak bütün kapilar
bilesin.
Benim yüregim sensin simdi, seni vurur durur...
Ve yine damla
damla çogaliyorsun
içimde.



Eskiden
Bilmezdim Yalnizligi


Eskiden bilmezdim yalnizligi
Bir agaç
nasil yalniz degilse ormaninda
Bir çiçek kendi dalinda
Eskiden bilmezdim
yalnizligi

Yalnizligin içinde
Simdi yalniz, yalniz miyim
Kopuk
muyum dalimdan
Uzaginda mi kaldim
ormanin



Hayat Bize Mutlu Olma Sansi
Vermedi


Hayat bize mutlu olma sansi
vermedi
Biz kendimizden
baska
Herkesin üzüntüsünü
Üzüntümüz,
Acisini acimiz yaptik.
Çünkü
Dünya'nin öbür ucunda,
Hiç tanimadigimiz bir insanin
Gözyasi bile içimizi
parçaladi...
Kedilere agladik
Kuslarin yasini tuttuk.
Yüregimizin
yufkaligi
Kimi zaman hayat karsisinda
Bizi zayif yapti.
Aslinda ne
güzel seydir
Insanin insana yanmasi
Sevgili...
Ne güzeldir bilmedigin
birinin
derdine üzülmek ve çare aramak.
Ben bütün hayatimda
hep
Üzüldüm, hep yandim..
Yasamak ne güzeldir be sevgili
Sevinerek,
severek, sevilerek,
Düsünerek...
ve o vazgeçilmez sancilarini
Duyarak
hayatin




Kaynak: //www.msxlabs.org/forum/sinema-tr/10061-yilmaz-guney-yilmaz-guney-kimdir-yilmaz-guney-hakkinda.html#ixzz21IoYYDzr
0
 
Beitrag gepostet am 22.07.12, 01:28 @1malik Nr.: 3 Antworten
 
Yilmaz Güney Cirkinkral
paylasim icin tesekkürler,emegine saglik..
0
 
Beitrag gepostet am 22.07.12, 01:31 @1malik Nr.: 4 Antworten
 
Yilmaz Güney Cirkinkral
0
 
Beitrag gepostet am 22.07.12, 01:36 @lafontaine Nr.: 5 Antworten
 
Yilmaz Güney Cirkinkral
TSK ilginiz icin--------
0
 
Beitrag gepostet am 22.07.12, 01:47 @1malik Nr.: 6 Antworten
 
Yilmaz Güney Cirkinkral

Yilmaz Güney ve Ailesi

0
 
Beitrag gepostet am 22.07.12, 01:49 @1malik Nr.: 7 Antworten
 
Yilmaz Güney Cirkinkral
1984 PARIS
0
 
Beitrag gepostet am 22.07.12, 01:57 @1malik Nr.: 8 Antworten
 
Yilmaz Güney Cirkinkral

Arkadaşlar!

Dışarda bir şeyler oluyor farkında mısınız?

Uykuda olanları sarsın, uyandırın. herkese söyleyin, yakında ışıklar kesilebilir.

Karanlıkta ne yapacaksınız?

Bizde Bilirdik Sevgiliye Karanfil Almasini Lakin Ac Idik Yedik Karanfİl Parasini…



Herşeye rağmen düşmana inat yaşayacağız.Yarın bizim çünkü… Biz
öleceğiz ama çocuklarımız bırakacağımız mirasi taşıyacaklar
yüreklerinde… Ve onların yürekleri bizim altında ezildiğimiz korkuları
taşımayacak…

y.güney



0
 
Beitrag gepostet am 22.07.12, 02:51 @1malik Nr.: 9 Antworten
 
Yilmaz Güney Cirkinkral
yilmaz güney bir katildir,bir Savcinin ocagini söndüren,gözü yasli cocuklari yetim babasiz birakan katil,bu gibi kücük bilgileride aktarmayi unutmayin konularda.

-----
Sevme,günahim ben
0
 
Beitrag gepostet am 22.07.12, 14:52 @lafontaine Nr.: 10 Antworten
 
Yilmaz Güney Cirkinkral

 Elif Güney yıllar önce verdiği bir röportajda  hayat hikayesini böyle anlatmıştı   

"1966'da
İstanbul'da doğdum. Annemin adı Can. Ben sadece 4 yaşına kadar onla
Cihangir'de yaşadım. Sonra bir anaokuluna yatılı devam ettim. 8 yaşına
kadar Ankara'da bir bakıcı bayanla yaşadım. 11 yaşına kadar Adana'da
halamın yanında kaldım. Sonra 2 yıl annemde. 13 yaşında da Fatoş
Güney'in yanına gittim, Moda'ya.

15 - 19 yaş arası Paris'te yine
Fatoş Güney'leydim. Babamla gerçek anlamda ilk kez  15 yaşındayken
biraraya geldik. Çok küçükken beni annemin yanından gelip alırmış,
gezdirirmiş, kıyafetler alırmış, ama hatırlamıyorum. Babamı hapishanede
ziyaret ediyordum. İmralı Cezaevine, Topkapı'ya gidiyorduk. Çok kısa
zamanlardı ve sürekli işten konuşuluyordu. Nasılsın kızım, iyi misin
babacığım?.. Onun dışında bir konuşmamız olmuyordu. Ta 15 yaşında
Fransa'ya gidene kadar.  Annemin yanından ayrılmıştım. 13 yaşından beri
Fatoş Güney'in yanında kalıyordum. 1981 yılıydı. Fatoş bir gün bana, 15
günlüğüne İsviçre'ye tatile gidiyoruz, dedi. Pasaport almam gerekiyordu.
Sezgileri çok kuvvetli olan annem ise son güne kadar gitmeme izin
vermedi. Uçaktan indiğim zaman, Fatoş bana, kızım dedi, Türkiye'ye
dönemeyeceksin, baban burada, artık burada yaşayacağız.


Ben
şok geçirdim. İlk defa babamla bir evde aile hayatı yaşayacaktım.
Korktum, nasıl geçecek diye. Bu kadar kısa bir zamanda bir baba - kız
ilişkisi doğamazdı. Ben ideal babayı bekliyordum, o ideal kızı...
Tanışmaya çalıştık. Babamla ben 15 - 18 yaş arası yaşadım. Sevecenliği,
çekingenliği yaşadım onla, çok dolu senelerdi. Ona siz diye hitap ettim.
Gökten bir baba düştü, gökten bir kız düştü. Uzun bir alışma devresi
geçti tabii. Hiçbir şey hayal ettiğim gibi değildi.

Babam çok
sevecen ve korkunç perfeksiyonist bir insandı. Her şeyin kusursuz
olmasını isterdi. Ben onun perfeksiyonizm olayına uyum sağlayamadım. Çok
titiz ve programlıydı. Sabah erken kalkar, yazı yazardı. İyi olduğu
günler çok neşeliydi. Böyle ne bileyim, kalkardı lacivert sabahlığıyla,
günaydın çocuklarım derdi, pof pof diye yürür, palyaço hareketleri
yapardı. Oğluyla, karısıyla, kızıyla bir ilişki kurmak zorundaydı.
Özgürlükten mahrum kalmış bir insan için önemli şeyler bunlar. Onun için
bazı yerlerde boşluklar oldu. Yeniliğe çok açıktı. Bir yemekten sokakta
gördüğümüz herhangi bir şeye kadar her yeni şeyi tatmamızı isterdi.
Mesela istiridyeyi hep bana sevdirmeye çalıştı.

Sık sık beni
paspal kızım diye çağırırdı. O her zaman çok şık, titiz ve bakımlıydı.
En sevdiği koku Aramis'ti. Bana yemek yapmayı öğretirdi, çünkü çok güzel
mezeler, köfteler yapardı. Hiç yoktan birbirimize sarılırdık. Ama
geçmişteki boşluk ne onun için ne benim için doldu. Zaten öldüğünde
bunalıma girdim, 80'den 50 kiloya düştüm. Bugün babamdan aldığım güçle
ayakta durduğuma inanıyorum.

hürriyet..


hapis ve sürgünde yasamis bir insanin mirasi düsünceleri ve eserleri olur arkadasim..


0
 
Beitrag gepostet am 22.07.12, 16:06 @1malik Nr.: 11 Antworten
 
Yilmaz Güney Cirkinkral



0
 
Beitrag gepostet am 22.07.12, 16:21 @lafontaine Nr.: 12 Antworten
 
Yilmaz Güney Cirkinkral

benim ekledigim sayfada daha fazlasi yoktu olanini ekledim..

eksikligimi tamamladigin icin tesekkü ederim..
0
 
 
Antworten
Der Inhalt darf max. 30000 Zeichen lang sein!
 
Yilmaz Güney Cirkinkral