MİLLÎ kültürden koparak Batı kültür ve medeniyetinin kapsama alanına giren milletimiz, Hıristiyanlık rüzgârı ile savruldu. Ne kendi oldu, ne de Batılı. İkisi arasında savrulmaya devam ediyor. Bu savrulmadan en çok kültürün ana rahmi olan aile etkilenmektedir.
Güçlü aile, aynı zamanda güçlü medeniyet anlamındadır. Ailenin zayıflaması ile zincirleme gerileme başladı.
Aile merkezli çok zengin ve nadide kültür hazinesine sahip Türk toplumu, aile bağları zayıfladıkça kültürel zenginliğini kaybetmiş ve kendinden şüphe eden kimlik arayışında yeni nesiller türemeye başlamıştır. Özellikle son 17 yıl içinde savruk, anlamsız, temelsiz aile ve kültür politikaları ile önce kadını “özgürlüğüne kavuşturma” safsatası peyda olmuş, sonra nikâh bağları zayıflatılarak kadın öne çıkarılmış ve tam bir sosyal travma olan boşanmalar tavan yapmıştır.
Ailenin tesisinde öncelikle sorumluluk erkeğinken, uygulamalarda erkek tali duruma düşürülerek kadının sözlü beyanı ile evin dışına itilmektedir. Uygulama sonunda ya “kadına şiddet” veya “kadın cinayetleri” haberleri başını alıp gitmektedir. Sosyal bir gerçeği hâlâ göz ardı eden ilkel ve vahşi aile politikası sürdürülmektedir.
Aileyi kutsallaştıran İslâm’ın temel hükümleri yok sayılmakta ve hayatın dışına itilmektedir. En dindar insan bile aile söz konusu olduğunda temel akidelerini inkâr yoluna sapmakta...
Vel hasil kelam ne erkek nede kadin kendi degerlerinin bilinci disinda kalmis .
Bu konuda düsünceniz nelerdir...