Cumhuriyeti bizlere armağan eden Gazi Mustafa Kemal Atatürk, silah arkadaşları ve aziz şehitlerimizi bir kez daha saygı ve şükranla anıyoruz. Dünya var oldukça adın yaşayacak Büyük Atatürk ruhun şad olsun.
İstiklal Mücadelemizin Başkomutanı, Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü vefatının sene-i devriyesinde saygı, rahmet ve minnetle anıyorum.
Atatürk yalnız kahraman milletinin büyük bir şefi olmakla kalmamıştır. O, aynı zamanda insanlığın da en büyük evladı olmuştur.
Türk Milletinin her bir ferdi Atatürk'ün getirdiği ilke ve devrimlerin gönüllü ve azimli birer koruyucusu olmaktan büyük bir onur duymaktadır.
"Bu Türk milleti yastadır. Çünkü yeni Türkiye'nin yaratıcısı olan eşsiz şefini kaybetmiştir.
ATATÜRK'ÜN CENAZE TÖRENİNE 40 ÜLKE ASKERİNİ GÖNDERİYOR.
Rahmetli Cemal Kutay Atatürk'ü tanıyan bir yazardı, onu görmüş, cenaze töreninde bulunmuş, hayatı boyunca Atatürk'ü anlatan birçok kitap yazmıştı. Cenaze törenini biraz anlatır mısınız?
Cemal Kutay matbaada çalışırken Atatürk matbaaya gelmişti, O'nunla konuşmuştu “Ben onun ekmeğini yedim” derdi, doğrudur çünkü Ulus gazetesi matbaa olarak da Atatürk'ündü ve ilerde onu CHP'ye bağışlayacaktı. Dolayısıyla Atatürk'ün matbaasında çalışan bir işçiydi Kutay, aynı zamanda tarihçiydi. Atatürk ölmeden önce Cemal Kutay O'nunla ilgili “Atatürk” isimli bir kitap yazmıştı, kapağında Atatürk'ün profili vardı, altında da “Yalnız Atatürk” yazıyordu. Atatürk bu kitabı görmüş, beğendiğine dair bir not yazıp imzalamıştı.
Atatürk'ün Sarayburnu'ndaki cenazesinde o kadar olağanüstü bir izdiham var ki herkes tabutu yakından görmek istiyor, set çöktü ve 11 vatandaşımız öldü ve bir uçağımız düştü. Uçağın düşmesinin sebebi neydi; gökyüzü kapkaranlıktı, aralarında cephelerde dövüştüğü ülkelerin de bulunduğu en az 40 ülke kendi askeri birliklerini gönderiyor, bunlar kendi deniz kuvvetlerinin gemilerine binip deniz törenine katılmak üzere geliyorlar. Aslında Haydarpaşa'dan trene binip Ankara'daki törene gitmek üzere geldiler ama o askerler de Yavuz torpidosunu selamlamak istiyor. Dolmabahçe önlerinden Büyükada'ya doğru bir seyir başlar, bu bir yas gidişi olduğu için gemilerin bacalarından simsiyah duman salınmaktadır. Gemiler simsiyah duman bırakarak Atatürk'ü taşıyan Yavuz'u takip edince gök kapkaranlık olur, o sırada uçaklarımız saygı uçuşundadır, önlerini göremedikleri için uçaklar birbirine girer, bir uçağımız düşer ve İngiliz gemisinden İngiliz denizciler atlayıp pilotlarımızı kurtarırlar. Yavuz Büyükada önlerine gelir ve demir atar. Ondan sonra bütün gemiler önünden geçti, taşıdıkları personel güverteye çıktı ve esas vaziyete geçerek Yavuz'u selamladılar, Haydarpaşa'ya koşup Ankara'daki törene yetiştiler.
Bütün gemiler arka arkaya ve alfabetik sırada değil. Bu gemiler için “Yavuz'u hangi gemi hangi sırada takip etsin” diye Ankara'da Protokol Dairesi'nde problem çıkıyor. Her gemi “Ben önce geleyim” diyor, sonra diyorlar ki “Alfabetik sıra olsun”, o zaman da Almanya diyor ki “Benim adım German değil, G ile başlamıyor, benim adım Alemanya, a ile başlıyor” dedi, Avusturya “Benimki zaten A” dedi, Amerika dedi ki “ABD'yim en başta ben olmalıyım”, Yunanistan “ben en büyük saygıyı gösteren benim, Averof zırhlısını getirdim” dedi. Sonunda bir amiral buldu çözümü “Bu askerlik işidir, hangi geminin komutanı en üst rütbeli ise onun gemisi Yavuz'dan sonra gelmelidir” dedi, akıllıymış çünkü kendisi oramiraldi ve bu adam Romen'di, dolayısıyla Romanya'nın zırhlısı Yavuz'dan sonra sıraya girmiş oldu.
Düşünelim ki devletler Atatürk'ü gemilerinin sıralanmasında dahi öncelik almaya çalışacak kadar çok seviyorlardı. Büyükada'nın önünde Yavuz demir attı, bütün gemiler önünden geçtiler, taşıdıkları personel güverteye çıktı ve selam durarak Yavuz'u selamladılar, sonra Haydarpaşa'ya koşup Ankara'daki törene yetiştiler.
Yendiği düşman komutanlarının Atatürk'ün vefatından sonra onun için söyledikleri muhteşem sözler de bu hayranlığı gösteriyor, “Hayatımızda onun gibi asker görmedik” diyorlar.
Evet, bende bunların sunumları var, çünkü ben üniversitede öğrencilerime Atatürk ve İnkılap Tarihi derslerimde bunları anlatıyorum ve bunları perdede anlatıyorum daima, benden duydukları her cümlenin ya belgesini, ya fotoğrafını muhakkak ekranda görür. Bu 10 Kasım'da da sabah 9'dan akşama kadar 8 yerde konuşuyorum.