Tarih, Avrupalıların yok etme örnekleriyle doludur. William Barry, yok etmeyi, Türklere uygulamak isteyen Batılılardan biridir. 1920’de yazdığı Constantinople adlı kitabında açıkça dile getirdiği düşünceleri, yalnızca kişisel duygular değil, Avrupa’da yaygın olan bir anlayış ve yerleşik bir politikadır. Barry, sözkonusu kitapta şunları yazar:
“Türkleri sistemimize katmak ve asimile etmek için yapılan girişimlerin tümü başarısız olmuştur ve ilerde de başarısız olacaktır. Onlar Orta Asya platolarından yola çıkmış ve Doğu Roma İmparatorluğu’nun sonunu hazırlamışlardır. Er ya da geç geldikleri yere dönmelerini sağlamak, uygarlığın üzerimize yüklediği bir zorunluluktur. Ben, Hıristiyan halklarının birgün birleşip Anadolu’yu bin yıl öncesi gibi, süt ve bal taşan şehirlerle dolu hale getirmesini istiyorum.”
Harvard Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Profesörlerinden Albert B.Hart, öğretim üyeleri arasında topladığı 107 imzalı bir metni, senatörlere ve hükümet yetkililerine göndermişti. Bu metinde şunlar yazılıdır: “Türklerin Avrupa ve uygar uluslar çerçevesinde yeri yoktur. Kemalist rejim mutlaka çökecek ve milliyetçi Türk Hükümeti’nin amaçları asla gerçekleşmeyecektir.”
Alman Dışişleri Bakanlığı’nın finanse ettiği Alman Doğu Enstitüsü’nün Müdürü Udo Steinbach, 15 Eylül 1998 günü Lingen Akademisi’nde verdiği konferansta şunları söyledi: “Sorun, Atatürk’ün bir paşa fermanıyla yarattığı yapay ürün Türk Devleti ve Türk ulusudur. Sorun, Kemalizm ve Kemalizmin ulusçuluk ve laiklik ilkeleridir. Sorun, uyduruk, zorlama ve yapay Türk ulusudur. Böyle bir ulus yoktur. Olmadığını Türkiye’de yaşayan Türk–Kürt, Müslüman–laik, Alevi–devlet çatışmalarında görmekteyiz. Bu uyduruk ulusu Atatürk nasıl kurdu? Önce Ermenileri yok ettiler, sonra da Rumları. Kürtleri bugüne dek neden yok etmediler bilinmez.”
Herkese inanılmaz gelebilir ama Hitler’in işlediği suçların sorumluluğunu, Türklerin üzerine yıkmaya çalışıyorlar; “insanları yok etmeyi” ve “gaz odalarını” Hitler’in, Türklerden öğrendiğini söylüyorlar. “Alman Parlamentosu Bilimsel Çalışma Servisi” adlı örgütün, 3 Nisan 2000 tarihli raporunda şunlar yazıyor: “1915 yılındaki soykırımda, Alman Nasyonal Sosyalistlerinin 25 yıl sonra gerçekleştirdikleri toplu yok etme metotları önceden uygulandı; ‘çalıştırarak yok etme’, kurbanların hayvan vagonlarında taşınması ve insafsız tıbbi deneyler yapıldı. Ermeni askerlere ve sivillere tifo virüsü aşılandı, Trabzon’da Ermeni çocuklar hamam süsü verilmiş odalarda zehirli gaz ile öldürüldü. Görünen o ki, Adolf Hitler, Türklerin soykırımı hakkında çok iyi bilgi sahibi olmakla kalmamış, bunu bir örnek olarak da almış.”
19.yüzyılda C.G.Bello, Türkiye Üzerine Notlar ve Düşünceler, adlı kitabında Türkler hakkında yazılmış olumsuz görüşleri biraraya getirir ve Avrupa’da yaygın olan ne kadar sapkınlık varsa bunları Türkler’e yakıştırır: “Türkler, tüm varlıklarıyla kendilerini en aşağılık zevklere adamışlardır. Fuhuş, oğlancılık, ahlaksızlık ve ensest ilişkiler batağında yuvarlanarak, kendilerini sadist bozukluklara vermişlerdir.” Ona göre, “Türk çocuğunun zeka yapısı ırksal özelliğinden dolayı geridir; Avrupalı çocuktaki ilerleme ve uygarlık yaratma yetisi onda yoktur. Bu nedenle Türklerde, başkasının hakkına saygı, kişisel sorumluluk duygusu, dostuna içini dökme, aile yuvası sıcaklığı ve fedakârlık duygusu gibi kavramlar bulunmaz.”
V.Marac adlı Fransız yazar Türk Sorunu adlı kitabında, İtalyan Bello’nun ırkçı savlarını geliştirir ve son derece ilkel yeni görüşler ileri sürer. Ona göre Türkler, “Anadolu’ya geldiklerinde yanlarında hiç kadın yoktu”. Anadolu’nungüzel kadınlarıyla evlendiler ve “çirkin ırklarını güzelleştirdiler.”
Batı kültürünün içine sinmiş olan Türk karşıtlığı, 21.yüzyıla girildiği günümüzde de etkisinden pek bir şey yitirmeden sürmektedir. Kişisel davranışlarda, biçimsel kibarlıkların arkasında ustaca gizlenmiş son derece kaba duygular vardır ve bu kabalık, üstelik okullarda okutulan ders kitaplarına yansıtılmıştır.
1987 yılında Almanya’da yayımlanan sözlükte Türkler şöyle tanımlanır: “Türkler: Dinsiz, hoşgörüsüz, kaba, vicdansız, acımasız, ahlak kurallarına saygısız, en korkunç günahları işlemeye yatkın, lanetlenmiş korkunç barbarlar, sinsi, korkak, kibirli, aşağılık, güvenilmez, tanrı tanımaz, iğrenç kokulu, kötü, soyu sopu belirsiz bir halktır...”