- Yahu nerede kaldın diye sorunca, âmâ olan;
- Kamçımı düşürmüştüm, onu arıyordum. Gerçi düşürdüğüm kamçıyı bulamadım ama, ondan daha güzel bir kamçı buldum diyerek, elindekini arkadaşına göstermiş. Arkadaşı, bunun kamçı diye gösterdiği şeyin yılan olduğunu görür görmez hemen onu ikâz etmiş ve;
- O kamçı değil, soğuktan hareketsiz duran bir yılandır. Biraz sonra havanın ısınması ile o da ısınır ve seni sokar, ölürsün demiş. Âmâ olan, arkadaşına itimat etmediği, ona inanmadığı için, onun bu sözlerine de inanmamış ve;
- Sen yalan söylüyorsun, elimdeki bu güzel kamçıyı bana attırıp sen alacaksın değil mi, demiş ve yılanı elinden bırakmamış. Biraz sonra, hava ısınınca harekete geçen yılan, adamı sokup zehirlemiş, âmânın aklı başına gelmiş ama, iş işten geçmiş, zira adamcağız ölmüş...”
Bundan sonra Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî hazretleri;
“İşte böyle, adamın hakikati görecek gözü yoksa, kendisine yol gösterenlere de inanmaz. Tabii ki bunun sonu da, hüsrân olacaktır. Ehl-i sünnet âlimleri, Mürşîd-i kâmiller de, insanları ikâz ederek, helâk olmalarını önlemek için gayret ederler. Fakat onlara itimât etmeyenler, inanmayanlar, kendi bildiğine göre hareket ederek helâk olurlar” buyurmuştur.