127 aktive Mitglieder
               
 
Beitrag gepostet am 21.07.13, 23:18 Nr.: 1 Antworten
 
insanı dinden imanandan eden sorular
Benimde aklıma takılan sorulardır.
Ama ve lakin tekmilini biraraya getirecek vaktim yoktu.
Ekşi Sözlük'ten Crazyblood adlı yazar "bir müslümanın aklına takılan 91 soru" başlığı altında toparlamış.
Buyrun, Ekşi Sözlük'ten alıntılanmış yazının tamamı:

PART 1

"vaktiyle kendi kendine "ulan bi dünya abuk sabuk kitabı okudun, kainatın en önemli kitabını bi anlayarak okumadın amk sığırı" diyerek kızan bir müslümanın kur'an ı okuyarak, araştırarak allahın kendisinden ne istediğini allahın gönderdiği metinden anlama çabası sonrasında kafasını kurcalayan sorulardır.
kişi bu soruları ufaktan ufaktan bazı islam alimi diye tanımladığı kişilere sormaya çalışmış, ancak aldığı çok sert tepkiler ve "sen anlayamazsın" tarzındaki cevaplar yüzünden daha ileri gitmeye cesaret edememiş ve neden anlayamayacağı konusunda kafasında daha fazla soru işaretleri oluşmuştur.
bu kişi kur'an-ı kerim i birçok farklı mealden okumuş, farklı çevirileri birbirleriyle karşılaştırmış, ancak sorularını çok bilinen ve güvenilen "elmalılı muhammed hamdi yazır" ın çevirisi üzerinden yazmıştır.
gene bu kişi kendi anlayamayacağı konusunda şüpheye düşüp farklı tefsir kitaplarından da ayetlerin açıklamalarını incelemiş, ancak bir tefsir kitabının "a" dediğine başka bir tefsir kitabı "b" dediği için, ve kamer suresinin 17, 22, 32 ve 40. ayetlerinde geçen “and olsun ki, biz düşünüp öğüt alınsın diye kur’anı kolaylaştırdık. fakat var mı bir düşünen?” ayetinden dolayı allah'ın emrine uyup insanların yazdığı açıklamalar yerine allah'ın yazdığı kur'an-ı kerim den okuyup incelemeye tekrar dönmüştür.
kişi ekşi sözlük dahil birçok çevrimiçi kaynağı da araştırmış, ve sorularında bu kaynaklardan da bol bol alıntılar yapmıştır.
bu kişi bu soruları islamı kötülemek için değil, kendisine cevap verebilecek birilerini aradığı için yazmış ve sorularının cevaplarını bulduğu zaman kuşkusuz inancına ve ibadetlerine devam edecektir. ve bu kişi sorularının cevapsız kalmasından çok fazla korkmaktadır. çünkü sorularının cevapsız kalması durumunda bu güne kadar yaşadığı tüm hayat'ın yalan olduğunu, ve çok sevdiği bir sürü insanın bir yalanı yaşayıp öldüğünü, kendisinin de çok büyük bir boşluğa düşeceği, öldükten sonra ne olacağı dahil binlerce soru içerisinde boğulacağı düşüncesi kendisini mahvetmektedir.
işte o sorular şunlardır;

1- neden ayetler iniş sırasına göre yazılmamıştır? allah yanlış mı göndermiş de hz.muhammed sırasını tekrar düzenletmiştir? ve söylendiği gibi sırasını hz.muhammed belirlediyse neden hz.muhammed zamanında ciltlenmemiştir?

2- kur’an-ı kerim neden 23 yılda indirilmiştir? allah’ın insanlığa göndereceği kitabı hazırlaması 23 yılını mı almıştır?

3- kur’an-ı kerim neden hz.muhammed öldükten sonra ciltlenmiştir? allah tüm insanlığa gönderdiği yüce kitabı neden gönderdiği peygamberine ciltletmemiştir?

4- tin suresi 4. ayet şöyledir; “biz insanı en güzel biçimde yarattık.” peki allah insanı olabilecek en güzel şekilde yaratmışken müslümanlar neden sünnet olur? allah erkekleri kusurlu mu yaratmıştır da sonradan düzeltme yapılması gerekmiştir? bu durumda sünnet olmak allah’a karşı gelmek değil midir?

5- alâk suresi 1. ayetteki “oku!” emriyle kastedilen nedir? kur’an-ı kerim ayetleri yazılı olarak mı indirilmiştir? ayetler yazılı olarak indirildiyse hz.muhammed’e söylenen “oku!” emri neden kur’an-ı kerim’e eklenmiştir? ve gene ayetler yazılı olarak indirildiyse neden 23 yılda indirilmiştir?

6- alâk suresi 2. ayette “o insanı alâktan yarattı” yazmaktadır. alâk kelimesinin o dönemdeki en sık kullanılan ve bilinen anlamı “kan pıhtısı”dır. günümüzde insanın kan pıhtısından oluşmadığı bilinen bir şeydir. alâk kelimesi bilmediğimiz başka anlamlara mı gelmektedir? ve eğer öyleyse neden dolaylı yönden yazılmıştır? allah gönderdiği kitabı anlamamızı zorlaştırmakta mıdır? (ek bilgi: “musevilik'de insanın bir kan pıhtısından oluştuğu söylenir ki bunun kökeni de eski mısır'a kadar gider. eski mısır'da kadınlar hamilelik döneminde adet olmadıkları için, akmayan kanın, rahimde biriktiği, pıhtılaştığı ve insanın bu pıhtılaşmış kandan olduğuna inanılırdı.”kaynak: (bkz: #20409281))

7- alâk suresi 10. ayet’e göre kur-an ayetleri inmeye başlamadan önce hz.muhammed namaz kılıyormuş, şimdiki kılınan namazlarda kur-an dan sureler okunuyor, hatta “fatihasız namaz olmaz.” diye hadisler var ancak o zaman daha fatiha suresi indirilmemişti. (kaynak://www.islam-tr.net/…-namazi-yoktur-hadisi.html) hz.muhammed’in kıldığı namazla şimdiki kılınan namaz farklı mı? allah tarafından hz.muhammed e öğretilen namaz aynı namaz değil mi? eğer aynı namaz değil ise bugün kıldığımız namazı bize kim öğretti? hz.muhammedden başka allahtan vahiy alan mı var?

8- alâk suresi 14. ayette ebu cehil hakkında “o allah’ın gördüğünü bilmiyor mu?” yazmaktadır, ancak alâk suresi kur’an-ı kerim’in ilk suresi olduğu için daha hz.muhammed e insanlara allah’ın varlığını tebliğ etmesi emredilmemiştir. islamı insanlara tebliğ etmesi ancak peygamberliğinin 4. yılında emredilmiştir.(kaynak: //www.diyanet.gov.tr/…eboku.asp?sayfa=12&yid=1) ebu cehil allah’ın varlığını ve yaptıklarını gördüğünü nereden bilebilir?

9- alâk suresi 17. ve 18. ayetler şöyledir; “17- o zaman çağırsın o kurultayını, meclisini! 18- biz çağıracağız zebanileri.” allah’ın ebu cehil ve meclisini yenmesi için zebanilere mi ihtiyacı vardır? allah’ın “ol!” demesi yeterli değil midir ki allah ebu cehil’i biz zebanileri çağıracağız diye tehdit etmektedir?

10- alâk suresi ve ardından gelen kalem suresi sürekli ebu cehil’e lanetler yağdırmaktadır. allah neden kendi yarattığı ebu cehil’e bu kadar kin gütmektedir? insanlığa gönderdiği ilk sözleri neden bu kişiye ayırmıştır?

11- müddessir suresi 31. ayette ve fatır suresi 8. ayette geçen “allah dilediğini şaşırtır, dilediğini de doğru yola getirir.” sözü ne anlama gelmektedir? allah dilediğini şaşırtırsa, şaşırmış olanlar neden cehennemde cezalandırılırlar? allah dilediğini doğru yola getirirse doğru yola gelenler neden cennet ile ödüllendirilirler? kimin şaşırıp kimin doğru yola geleceğine allah karar veriyorsa hesap günü nedendir?

12- fatiha suresi şu şekildedir; “1- rahman ve rahim olan allah’ın adıyla 2,3,4- hamd, âlemlerin rabbi, rahman ve rahîm, ödül ve ceza gününün sahibi olan allah’ındır. 5- yâ rab! kulluğu sadece sana ederiz, yardımı sadece senden dileriz. 6- bizi doğru yola ulaştır, 7- kendilerine gazap edilenlerin ve sapıtanların değil, nimet verdiğin mutluların yoluna.” burada görüldüğü kadarıyla surenin başında “de ki!”, “onlara söyle” ya da “bana şöyle dua edin” gibi bir cümle yoktur, kur’an-ı kerim allah kelamıysa, peygamberin değil sadece allah’ın sözlerinden oluşuyorsa, allah burada kime seslenmektedir? allah kime “bizi doğru yola ulaştır.” demektedir?

13- tebbet suresinde ebu leheb e lanet edilmektedir, onun cehenneme gideceği allah tarafından belirtilmiştir. neden hesap günü gelmeden ebu leheb’in cehenneme gideceği belli edilmiştir? insanlar hesap gününde sorgulanıp ona göre cennete veya cehenneme gönderilmeyecekler midir? ebu leheb ve karısına neden böyle bir istisna yapılmıştır? eğer ebu leheb sonradan tövbe edip islama dönseydi allah onu affetmez miydi? allah bağışlayıcı değil midir? biz aciz insanoğlunun hata yapabileceğini, ilk baştan bir dini kabul edemeyebileceğini bilmemekte midir? allah ebu leheb’in ölene kadar islamı kabul etmeyeceğini bildiği için ona cehennem haberini verdiyse, yani allah onun islamı kabul etmeyeceğini başından beri biliyorsa neden yaratmıştır? allah ebu lehebi ve karısını doğrudan cehennemde yakmak için mi yaratmıştır?

14- tebbet suresi 4. ve 5. ayetler şöyledir; “karısı da gerdanında fitilli bir iple odun hamalı olarak (cehenneme girecek.)” bu ayetlerde görüldüğü üzere cehennemdeki ateşin odun ateşi olduğu anlaşılmaktadır. ancak bakara suresi 24. ayette ise cehennemin yakıtının insanlar ve taşlar olduğu bildirilmektedir. bunların hangisi doğrudur?

15- tekvîr suresi 2. ayette kıyamet vaktinde yıldızların döküleceği bildirilmektedir. yıldızların dünya üzerine düşmesi nasıl mümkün olabilir? dünya yıldızlara göre küçük bir cisimdir ve olası bir düşme dünya üzerinde değil, dünyanın çekim alanına girdiği yıldız üzerinde gerçekleşebilir. ve gene dünya üzerine kaç tane yıldız düşebilir? yoksa yıldızların dünyadan kat kat daha büyük oldukları bilinmemekte midir?

16- fecr suresi 1. ayetinde ve kur’an-ı kerim’in daha birçok ayetinde sürekli “and olsun” diye başlayan ayetler bulunmaktadır. allah yemin eder mi? bu yeminler, neden o dönemdeki arapların sürekli yemin etmesine benzemektedir?

17- inşirah suresinin ilk 3 ayeti şu şekildedir; “1- senin (mutluluğun) için göğsünü açıp genişletmedik mi? 2- senden o yükünü indirmedik mi? 3- o, senin belini bükmüştü.” islam alimlerine göre hz. muhammed’in mucizelerinden birisi de “şakk-ı sadr” yani “göğüs açma” olayıdır.(kaynak: //www.diyanet.gov.tr/…weboku.asp?sayfa=7&yid=1)

hz. muhammed’in kalbinin ameliyatla açılarak içindeki maddî ve manevî pisliklerin çıkarıldığını ve bunların yerine yüksek faziletlerin konduğunu dile getiren rivayetlerin, olayın farklı zaman ve yerlerde gerçekleştiğini ifade eden dört ayrı varyasyonu vardır:

birinci ameliyat, hz. muhammed henüz bebekken süt annesi halime'nin yanında yapılmıştır. rivayete göre hz. muhammed o sırada bir süt çocuğu olmasına rağmen seneler sonra bu ameliyatı hatırlamış ve şöyle anlatmıştır: "çocuktum, arkadaşlarımla bir derede oynuyorduk. üç kişi geldi, yanlarında bir altın leğen vardı, içi karla doluydu. beni arkadaşlarımın arasından aldılar. birisi beni yanım üstüne yatırdı, karnımı yardı. ben bakıp duruyordum, hiç acı duymadım. karnımdan bağırsaklarımı çıkarıp leğende yıkadı, yine karnıma koydu. öteki gelip kalbimi dışarı çıkardı, kalbimin içinden pıhtılaşmış bir kara kan parçasını çıkarıp attı, sonra nurdan bir mühür çıkarıp kalbimi mühürledi, sonra kalbim peygamberlik ve hikmet nuruyla doldu, sonra kalbimi yerine koydu. üçüncüsü ise karnımın yarılan yerini sıvazlayıp yaramı iyileştirdi.” (kaynak: mevahibü'l-ledünniye kitabı

ikinci ameliyat, hz. muhammed on yaşındayken yapılmıştır. bu ameliyat hakkındaki rivayet, ebû hüreyre kaynaklıdır. buna göre hadise şöyle olmuştur: hz. muhammed on yaşından birkaç ay almışken yolu çöle düşmüş. başının üstünde (gökte) iki adam konuşuyorlarmış. birisi diğerine "bu, o mu?" diye kendisini göstermiş. öbürü: "evet, bu o" demiş. sonra hz. muhammed’i yatırıp kansız ve acısız ameliyatı gerçekleştirmişler. kalbinden "kin" ve "kıskançlığı" çıkarıp "merhamet" ve "şefkat"i koymuşlar. (kaynak: ebû hüreyre)

üçüncü ameliyatın hira mağarasında yapılmış olduğu rivayet edilmiştir. bunlara göre mi’rac gecesi isra yolculuğu öncesinde mescid-i haram’a gelen hz. muhammed, burada cebrail’in göğsünü yarıp kalbini zemzemle yıkadığını bildirmiştir.

dördüncü ameliyat ise göğüs yarılmasının cismani mânâda ele alınmasını gösteren en kuvvetli rivayetle gündeme gelmiştir. kaynağı mirac gecesiyle ilgili olarak buhârî, müslim, tirmizî ve nesaî'de katade'den rivayet edilen şu hadistir; demiştir ki: bize enes b. malik anlattı. ona da malik b. sa'saa anlatmış. efendimiz (s.a.v.) buyurmuş ki: "ben beyt'in yanında uyur uyanık arası bir halde iken içinde zemzem suyu bir altın tasla bana gelindi de göğsüm şuraya ve şuraya kadar yarıldı". katade demiş ki: enes'e ne kastediyor dedim: "karnımın aşağısına kadar dedi". buyurdu ki: “derken kalbim çıkarıldı da zemzem suyu ile yıkandı, sonra tekrar yerine kondu, sonra iman ve hikmet dolduruldu, sonra burak getirildi. onun üzerinde cebrail (a.s) ile beraber gittim, ta dünya semasına vardık..."

yukarıdaki rivayetleri inşirah suresi’nin ilk 3 ayeti doğrulamaktadır. hz.muhammed’in kalbi pis midir ki temizlenmeye gerek duyulmuştur? ve bu olay neden 4 kez tekrarlanmıştır? her seferinde hz. muhammed’in kalbi tekrar pislenmiş de mi temizlenme ihtiyacı duyulmuştur? hz. muhammed’in kalbinin temizlenmesi için illaki göğsünün açılması ve su ile yıkanması mı gerekir? allah’ın “ol!” demesi yeterli değil midir? ve kötü fikirler kalp de mi oluşur yoksa beyinde mi oluşur? temizlenmesi gereken yer kalp midir yoksa beyin midir? insan kalbiyle mi düşünür?(not: 17. yüzyıla kadar beynin işlevi bilinmiyordu, düşünme organı kalp olarak biliniyordu.)

18- kafirun suresi’nin 6. ayeti şöyledir; “sizin dininiz size, benim dinim bana.” bu ayet ne anlama gelmektedir? allah hz. muhammed’e artık diğer kullarını islama davet etmemesini mi söylemiştir? yoksa “sizin dininiz” diye bahsedilen dinler de hak dinler midir? “siz kendi dininizde kalın, islama geçmenize gerek yok” mu denmek istenmiştir? günümüzde kur’an-ı kerim’i okuyan bir kişi bu ayetten ne anlamalıdır?

19- alâk suresi 2. ayeti şöyledir; “o insanı alâktan(kan pıhtısı yarattı.”. necm suresi 32. ayette ise “... o sizi topraktan yarattığı zaman da, …” cümlesi geçmektedir. abese suresinin 17,18 ve 19. ayetleri sırasıyla şöyledir; “17- o kahrolası insan, o ne nankör şey! 18- o yaratan, onu hangi şeyden yarattı? 19- onu bir damla sudan yarattı, sonra da onu biçimlendirdi.”, murselat suresi 20. ayet şöyledir; “biz sizi değersiz bir sudan yaratmadık mı?”, furkan suresi 54. ayet şöyledir; “o, sudan bir insan yaratan, onu soy sopla (devam eden bir düzene) koyandır. rabbinin her şeye gücü yeter.”, meryem suresi 67. ayet şöyledir; “o insan, daha önce hiçbir şey değilken, bizim kendisini yarattığımızı düşünmez mi?”, enam suresi 2. ayet şöyledir; “o, sizi topraktan yaratan, sonra da bir süre belirleyendir. başka bir belirli süre de onun katındandır. sonra kalkıp (allah hakkında) hâlâ şüphe ediyorsunuz.”, secde suresi 7. ayet şöyledir; “o, yarattığı her şeyi güzel yapan, insanı yaratmaya topraktan başlayandır.”, rum suresi 20. ayet şöyledir; “onun (varlığının) delillerinden biri de sizi topraktan yaratmasıdır. sonra siz, (yeryüzünde) gezip dolaşan birer beşer oldunuz.”, nur suresi 45. ayet şöyledir; “allah, her hayvanı (her canlıyı sudan yarattı. onlardan kimisi karnı üstünde sürünmektedir. onlardan kimisi iki ayakla yürümektedir. yine onlardan kimisi dört ayakla yürümektedir. allah, ne dilerse yaratır. şüphesiz allah’ın her şeye gücü yeter.”, enbiya suresi 30. ayet şöyledir; “inkâr edenler, göklerin ve yerin bitişik olduğunu, sonra bizim onları ayırdığımızı görmediler mi? biz, hayatı olan her şeyi sudan yarattık. hâlâ inanmıyorlar mı?” bu ayetlerin hangisi doğrudur? allah insanı hangi şeyden yaratmıştır?

20- kadr suresi 1. ayette “o kur’an’ı, kadir gecesinde gerçekten biz indirdik.” yazmaktadır. kur’an-ı kerim bir gecede mi inmiştir, yoksa 23 yılda mı inmiştir? eğer kadr suresi 1. ayette yazan gibi bir gecede indiyse neden aynı zaman tebliğ edilmemiştir? ve neden hz.muhammed kur’an’ı kitap haline getirmemiştir? kur’an bir gecede indiyse 23 yıl içerisinde hz. muhammed’in karşılaştığı olaylardan sonra inen ayetler nedir? kur’an bir gecede indiyse neden hz. muhammed’ e bir süre vahiy gelmemesinden sonra müşriklerin hz. muhammed’e “rabbin seni unuttu mu? yanlız mı bıraktı?” gibi sözlerinin ardından duha suresi 3. ayet olan “rabbin seni terk etmedi, darılmadı” ayeti indirilmiştir.

21- ilk olarak büruc suresi 21-22. ayetlerde ve daha sonra kur’an’ın birçok yerinde geçen “levh-i mahfuz” kur’an-ı kerim’e göre kainatta olmuş veya olacak olan her şeyin eksiksiz olarak yazılı olduğu allah katında bir kitaptır. bu kitapta şu an bu yazıyı okuduğunuz dahi yazmaktadır, siz daha doğmadan önce yazılmıştır. enam suresi 59. ayet’e göre bir yaprağın yere düşüşü dahi bu kitapta yazılıdır. buna göre; önünde içki şişesi duran bir insan düşünelim, bu kişi içkiyi içip içmeyeceğine henüz karar vermemiş, yani içip içmeyeceğini kendisi bilmiyor, ancak levh-i mahfuz da onun içkiyi içip içmeyeceği çoktan yazılı bile, bu durumda bu kişi içkiyi içerse günaha girmiş oluyor, ama daha o doğmadan çok önce o içkiyi içeceği levh-i mahfuz da yazılı, bu kişinin levh-i mahfuz da yazılı olanın dışında hareket etmesi imkansız, bu sebeple bu kişi neden cezalandırılır? bu kişi sadece allah’ın kainatta onun için yazdığı rolü oynuyor, aksini yapması mümkün değil, allah bu kişiyi kendi yazdığı rolü oynadığı için neden cezalandırıyor?

22- bir üst soruda bahsedilen “levh-i mahfuz” ne için vardır? allah unutacağı için mi yapacaklarını bir kitaba yazmıştır? unutmak insanlara mahsus değil midir? allah neden bir kitaba ihtiyaç duyar?

23- karia suresinde kıyamet günü anlatılmaktadır 6,7,8 ve 9. ayetler şöyledir; “6-7- işte o zaman, tartısı ağır basan kimse var ya, o hoşnut bir hayattadır. 8-9- tartısı hafif gelen kimse var ya, onun anası, varacağı yer, hâviyedir.(kızışmış ateş” bu ayetlere göre hesap gününde günahları ağır gelen cehenneme, sevapları ağır gelen ise cennete gidecektir. islama göre günah işleyen bir kişi bu günahlarının cezasını ahirette çekmeyecek midir? sevapları günahlarından çok olursa diğer cezalarını çekmeden doğrudan cennete mi gidecektir? ve günahları çok olan inanan bir kişi cehennemde günahlarının cezasını çektikten sonra cennete girmeyecek midir? hesap gününde ya cennet ya cehennem mi vardır?
0
 
Beitrag gepostet am 21.07.13, 23:20 @qirix Nr.: 2 Antworten
 
insanı dinden imanandan eden sorular


24- kaf suresi 6. ayet şöyledir; “kafalarını kaldırıp)
üzerlerindeki gökyüzüne, onu nasıl yaptığımıza, onu nasıl süslediğimize
bakmıyorlar mı? onun hiçbir çatlağı yoktur.” gökyüzünde çatlak olabilir
mi? o zamanlar dünyanın yuvarlak olduğu bilinmiyordu ve gökyüzü kubbe
gibi dünyanın üzerine kapatılmış sanılıyordu ama allah bunu bilmiyor
muydu? dünyanın döndüğüne ve dünyadan başka gezegenlere dair neden hiç
bir ayet kur’an-ı kerim’e konulmamıştır? gökyüzü ile ilgili bir başka
ayet de ra’d suresi 2. ayettir; “allah, gördüğünüz gökleri direksiz
yükseltendir. …” diye başlayan ayette görüldüğü gibi gene gökyüzünün
dünya üzerinde kubbe gibi durduğu ve direkler olmadan allah’ın onu gökte
tuttuğundan bahsedilmektedir. hicr suresi 14. ayette ise; “üzerlerine
gökyüzünden kapı açsak da, oradan yükselseler,” denmektedir, gökyüzünden
yukarıya çıkılamaz mı? gökyüzünden dışarı çıkılabilmesi için allah’ın
kapı açması mı gerekir? o zaman ay’a giden insanlar nasıl gitmiştir?
mars’a giden keşif araçları nasıl gidebilmiştir? dünya dışına gönderilen
sayısızca uydu nasıl gitmiştir? fatır suresi 41. ayette ve hacc suresi
65. ayette bahsedildiği gibi gökleri yere düşmesin diye allah tutuyorsa,
gökyüzünde boşlukta duran insan yapımı uyduları gökte kim tutmaktadır?
meryem suresi 90. ayette “bu sözden dolayı, az daha gökler çatlayacak,
yeryüzü yarılacak, dağlar yıkılıp gidecekti.” ve şura suresi 5. ayette
de “gökler, üstlerinden çatlayıverecekmiş gibi titreşiyorlar. …”
denmektedir.burada gene gökyüzünün çatlayabilecek bir şey olduğundan
bahsedilmektedir. enbiya suresi 30. ayet ise şöyledir; “inkâr edenler,
göklerin ve yerin bitişik olduğunu, sonra bizim onları ayırdığımızı
görmediler mi? biz, hayatı olan her şeyi sudan yarattık. hâlâ
inanmıyorlar mı?” gökler ve yer bitişik olabilir mi? gökyüzü dünya
üzerinde bir kapak gibi midir ki ilk başta bitişik olabilir? gene enbiya
suresi 32. ayette “gökyüzünü de korunmuş bir tavan yaptık. onlar, onun
ayetlerinden yüz çeviriyorlar.” denmiştir ve gökyüzünün tavan gibi dünya
üzerine kapalı olduğu açıkça belirtilmiştir. murselat suresi 9. ayette
“o gökyüzü açıldığı zaman,”, tekvir suresi 11. ayette “gökyüzü
sıyrıldığı zaman,” ve nebe suresi 19. ayette de “gökyüzü açılır da kapı
kapı olur.” denmektedir, gökyüzü üzerimize kapalı bir şey midir ki
açılır?

25- kaf suresi 38. ayet şöyledir; “yemin olsun ki, biz
gökleri, yeri ve o ikisi arasındakileri altı günde yarattık. bu, bize
bir yorgunluk da dokunmadı.”, yunus suresi 3. ayet şöyledir; “şüphesiz
sizin rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra egemenliği
arşa kuran, işlerini evirip çeviren allah’tır. onun izninin dışında hiç
bir şefaatçi yoktur. işte bu özellikleri olan allah, sizin rabbinizdir,
ona ibadet edin. artık düşünmez misiniz?”, furkan suresi 59. ayet de
şöyledir; “o allah), gökleri, yeri ve aralarındakileri altı günde
yaratan, sonra arşa egemenliğini kurandır. …. “, yukarıdaki ayetlerde
belirtildiği üzere kainat 6 günde yaratılmıştır. gün kavramı dünyanın
kendi etrafında bir tur dönmesine verilen zaman değil midir? allah
dünyanın döndüğünü ve dünyanın bir dönüşü kadar geçen sürenin bir gün
olduğunu bilmemekte midir? dünya yaratılırken, yani daha dönecek bir
dünya var olmamışken gün neye göre hesaplanır? ve kainatı yaratmak
allah’ın 6 gününü mü almıştır? allah’ın ol demesi yeterli değil midir?
bakara suresi 117. ayet ile yukarıdaki ayetler neden birbiriyle çelişir?
bahsedilen bakara suresi 117. ayet şudur; “o, göklerin ve yerin
sanatkârane yaratıcısıdır. o, bir işi yapmak isteyince, ona yanlızca
“ol!” der, o da oluverir.”

26- tarık suresi 6. ve 7. ayetler
insanın yaradılışından bahseder, o ayetler şöyledir; “6- o, atılan bir
sudan yaratılmıştır. 7- o(su), bel ile göğüs arasından çıkar.” bu
ayetlerde görüldüğü üzere kur’an-ı kerim de meni’nin bel ile göğüs
arasından çıktığı söylenmektedir. ancak günümüzde bilinmektedir ki meni
bel ile göğüs arasından değil, testislerden gelir. allah meni’nin
testislerde üretildiğini bilmemekte midir? eğer biliyorsa neden
insanlara bel ile göğüs kafesi arasından geldiğini söylemiştir?

27-
hz. muhammed’in mucizelerinden birisi de “şakk-ı kamer” yani ayın
yarılması olayıdır. hz. muhammedin ayı bir parmağıyla ikiye bölmesi bir
çok hadiste de geçer ve kur’an-ı kerim de kamer suresi 1. ayeti “kıyamet
saati yaklaştı, ay yarıldı.” ile bunu doğrular. ay'ın yarılması
hakkındaki rivayetlere bakarsak dolunay sırasında ve ay doğarken
olduğunu görürüz, eğer ay arap yarımadası üzerine yeni doğuyor ise onun
doğusunda kalan çin-hindistan gibi astronomi ile ilgilenen büyük
medeniyetler için de ay görünüyor olmalıydı. fakat onlar ay'ın
yarılması gibi mucizevi bir olayı kaydetmemişlerdir. ay’ın yarılması’nı
sadece müslümanlar mı görmüştür? eğer ay kur’an-ı kerim de de
belirtildiği gibi gerçekten bölündüyse neden dünya üzerindeki hiçbir
medeniyet bunu kaydetmemiştir?

28- kamer suresi 17, 22, 32 ve
40. ayetleri şöyledir; “and olsun ki, biz düşünüp öğüt alınsın diye
kur’anı kolaylaştırdık. fakat var mı bir düşünen?” bu ayetlere göre
allah bizim anlamamız için kur’anı kolaylaştırdığını söylemektedir. yani
herhangi bir alimin kur’anı bize açıklamasına yada herhangi bir tefsir
kitabına gerek yoktur. allah’ın bize emrettiklerini anlamamız için
kur’an-ı kerim yeterlidir. kur’an-ı türkçe olarak okuyup da kafasına
takılan yerleri soran bir kişiye, sen onun hikmetini anlayamazsın demek
yersizdir, hatta günahtır, çünkü allah kur’an-ı bizim için
kolaylaştırdığını söylemektedir. birçok soruda da “çeviri hatası” cevabı
verilmektedir, arapça öğrenip kur’anı öyle okunması gerektiği gibi
insanlar çok çok zor bir yola yönlendirilmektedir. ancak kamer suresi
17, 22, 32 ve 40. ayetleri bize kur’anın kolaylaştırıldığından bahseder,
yani arapça öğrenip öyle okumaya gerek yoktur. ayrıca allah gönderdiği
kitabın 1400 yıl sonra başka dillere tercüme edileceğini de biliyordur,
yani çeviri de hata olması da mümkün değildir. 1400 yıldır hiç kimse
düzgün bir şekilde kuranı türkçe ye yada başka dillere çevirememiş
midir? düzgün çevrilemediği ve herkesin anlayamayacağı iddiası
yukarıdaki ayetlere tamamen terstir ve kur’an-ı yalanlamak anlamına
gelmektedir. bu durumda kur’an da yazılanlar mı uygulanmalıdır, yoksa
bazı hocaların söyledikleri mi uygulanmalıdır?

29- sad suresi 77.
ayette ve araf suresi 13. ayette şeytanın adem’e secde etmediği için
cennetten kovulduğu yazmaktadır. araf suresi 20,21 ve 22. ayetlerde ise
şeytanın cennette adem ve eşini kandırarak yasak meyveyi yemesini
sağladığı yazmaktadır. allah’ın cennetten kovduğu şeytan cennete nasıl
girebilmiştir? şeytan cennete girerken allah fark etmemiş midir?

30-
allah neden adem ve havvaya bir ağacın meyvesini yemeyi yasaklamıştır?
şeytanın onları kandırdığını bilerek bir meyve yüzünden neden adem ve
havvayı dünyaya göndermiştir?

31- araf suresi 35. ayet şöyledir;
“ey adem oğulları! size ne zaman içinizden rasuller gelir de, her kim
bunlara karşı çıkmaktan sakınır, kendini düzeltirse, artık onlara korku
yoktur, onlar mahzun da olmayacaklardır.” bu ayette geçen “size ne zaman
içinizden rasuller gelir de” cümlesi ne anlama gelmektedir? hz.
muhammed son peygamber değil midir? allah hz. muhammedden sonra daha
başka rasul göndereceğini mi söylemektedir? eğer hz. muhammed son
peygamber ise neden bu ayet gönderilmiştir?

32- araf suresinde
hz. musa nın mucizelerinin anlatıldığı kısımda 107. ayet şöyledir;
“bunun üzerine asasını bırakıverdi, birden o, koskoca bir ejderha
kesiliverdi.” şuara suresi 32. ayet de şöyledir; “bunun üzerine musa)
asasını bırakıverdi, o birden apaçık bir ejderhaya dönüşüverdi.” hz.
musanın asasının bir ejderhaya dönüştüğü anlatılmaktadır, ancak ejderha
çok eski uygarlıkların inandığı çin mitolojisinde efsanevi bir
yaratıktır, gerçekte ejderha diye bir canlı yoktur. allah neden hz.
musanın asasını çin mitolojisindeki efsane bir yaratığa dönüştürmüştür?

33-
araf suresi 123,124. ayetler şöyledir; “firavun, “ben, size izin
vermeden ona iman mı ettiniz? şüphesiz bu sizin yerli ahaliyi oradan
çıkarmak için şehirde planladığınız bir hiledir. yakında anlarsınız.
kesinlikle ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim, sonra
hepinizi çarmıha gereceğim” dedi.” burada bahsedilen firavunun sözleri
allah’ın sözlerine neden bu kadar çok benzemektedir? maide suresi 33.
ayet ise şöyledir; “allah’a ve rasulüne savaş açanların, yeryüzünde
bozgunculuk yapmaya çalışanların cezası, öldürülmeleri veya asılmaları
veya elleri ve ayaklarının çapraz kesilmesi veya bulundukları yerden
sürülmekten başka bir şey değildir. bu, onların dünyada çekecekleri bir
zillettir. ahirette ise, kendilerine büyük bir azap vardır.” görüldüğü
gibi allah da aynı firavun gibi suçluların elleri ve ayaklarının çapraz
kesilmesini emretmektedir. allah firavundan mı esinlenmiş de böyle bir
cezayı kullarına uygun görmüştür?

34- araf suresi 136. sure
şöyledir; “biz de mucizelerimizi yalanladıkları ve onlara kulak
asmadıkları için kendilerinden intikam aldık, onları denizde boğduk.”
allah kendi yarattığı kullarından intikam alır mı? intikam duygusu
insanlara özgü bir duygu değil midir?

35- araf suresi 179. ayet
şöyledir; “yemin olsun ki, cinlerden ve insanlardan birçoğunu cehennem
için yarattık. onların kalpleri vardır, onlarla duyup anlamazlar,
onların gözleri vardır, onlarla görmezler, onların kulakları vardır,
onlarla işitmezler. onlar hayvanlar gibi, hatta daha şaşkındırlar. işte
bunlar, gafillerdir.” allah insanlardan ve cinlerden birçoğunu sadece
cehennem için mi yaratmıştır? eğer allah bazı kişileri cehennem için
yaratmışsa sınav bunun neresindedir? bu kişiler cehennem için
yaratıldıkları halde allah’ın yaradışına karşı gelip iman etme
ihtimalleri var mıdır? ve “onların kalpleri vardır, onlarla duyup
anlamazlar” kısmında insanın kalple anladığı söylenmektedir, ancak
günümüzde bilinmektedir ki kalbin görevi vücuda kan pompalamaktır, bir
şeyleri anlamak kalbin değil beyinin görevidir, allah bunu bilmemekte
midir?

36- yasin suresinde hesap gününün anlatıldığı kısımda
59,60,61. ayetler şöyledir; “59- (allah onlara şöyle diyecektir ey
günahkârlar! bugün (bir kenara) ayrılın. 60-61- ben, sizden “ey
ademoğulları! şeytana kulluk etmeyin, o sizin için apaçık bir düşmandır.
bana kulluk edin. doğru yol, budur!” diye söz almadım mı?” allah arada
bir elçi olmadan direk insanlarla mı muhatap olmuştur? allah bu ayette
bizden söz aldığını mı söylemektedir? eğer allah bu ayetlerde
belirtildiği gibi kendisine söz verenlere hesap soruyorsa, bugün dünya
üzerindeki yaşayan insanların hepsinden allah söz mü almıştır? yoksa
kur’an-ı kerim ahiret gününe kadar yaşayacak olan tüm insanlığa değil
de, sadece hz. muhammed’in kavmine mi gönderilmiştir?

37- fatır
suresinde denizlerden bahsedilen kısımda 12. ayette şunlar
söylenmektedir; “... onda (suları yarıp giden gemiler görürsün. (allah
bunları onun nimetlerinden elde etmeye .(çalışasınız diye yaratmıştır.)
belki şükredersiniz.” bu ayette bahsedildiği gibi, gemileri,
denizlerden faydalanabilmemiz için doğrudan allah mı yaratmıştır?

38-
fatır suresi 24. ayet şöyledir; “şüphesiz biz seni, müjdeleyen ve
(onunla) uyaran biri olarak gerçek ile gönderdik. kendilerine bir
uyarıcı gelmeyen hiçbir topluluk yoktur.” afrika kıtasında daha hiç
diğer insanlarla karşılaşmamış kabileler yaşamaktadır, bunlara uyarıcı
gönderilmiş midir? kutuplarda yaşayan insanlara uyarıcı gönderilmiş
midir? çine, japonyaya, singapura uyarıcı gönderilmiş midir? adalarda
yaşayan insanlara uyarıcı gönderilmiş midir? himalayalarda dağlarda
yaşayan insanlara uyarıcı gönderilmiş midir? eğer bunların hepsine bir
uyarıcı gönderilmişse neden hiçbirinin yazılı eserlerinde kur’an-ı
destekleyen eserler yoktur, neden her birinin eserlerinde geçen yaratıcı
inanışı farklıdır? ve eğer eskiden yaşayan tüm insanlara uyarıcı
gönderilmiş ise bugün bize neden gönderilmemektedir? ya da bugün daha
hiç başka insanlarla karşılaşmamış kabilelerde yaşayan insanlara bir
uyarıcı gönderilmemektedir? üzerlerinden geçen uçağı canlı sanarak ona
ok atan kabilelerin yaşadığı günümüzde neden bu insanların binlerce din
ve kutsal kitap arasından islamı ve kur’anı kendilerinin bulup, öğrenip,
iman etmeleri beklenmektedir?

39- meryem suresi 27. ve 28.
ayetler şöyledir; “27- hamile olduğu halde halkının yanına geldi “ey
meryem! alışılmadık bir şey getirdin!” dediler. 28- “ey harunun kız
kardeşi! baban, kötü bir adam değildi. anan da bir kahpe değildi.” bu
ayetlerde hz. meryemin harun adında bir kardeşi olduğundan
bahsedilmektedir. ancak hz. meryemin harun adında bir kardeşi yoktur.
hz. musa’nın ise harun ver meryem adında kardeşleri vardır. yoksa iddia
edilen gibi kur’an tevrattan mı türemiştir? tevrattan alıntılar
yapılırken böyle bir yanlışlık mı yapılmıştır? kur’an da bahsedilen
meryem hz. isanın annesi olan meryem midir, yoksa hz.musa ve hz.harun’un
kız kardeşi olan meryem midir?

40- meryem suresi 83. ayet
şöyledir; “bizim o şeytanları kâfirlerin üzerine saldığımızı, onları
(günahlara) yönlendirdiklerini görmedin mi?” şeytanları allah mı
kâfirlerin üzerine salmıştır? onları günaha yönlendirsinler diye mi
şeytanları üzerlerine salmıştır?

41- isra suresi 45 ve 46.
ayetler şöyledir; “45- sen kur’an okuduğun zaman, biz seninle ahirete
inanmayanlar arasına görünmez bir örtü koyarız. 46- onu anlamalarına
engel olsun diye, kalplerinin üzerine kabuklar geçiririz, kulaklarına da
ağırlıklar koyarız. kur’an’da rabbini tek olarak andığın zaman, ürkerek
arkalarına dönüp giderler.” enam suresi 25. ayet de şöyledir;
”içlerinden kimisi seni kur’an okurken dinler. ancak biz, onların
kalplerine onu zevkle anlayıp dinlemelerine engel olan kabuklar
geçirmişizdir. onların kulaklarında da bir ağırlık vardır. her mucizeyi
görseler de, ona iman etmezler. hatta sana geldiklerinde, seninle
tartışırlar. inkâr edenler, “bu, öncekilerin masallarından başka bir şey
değildir!” derler.” bu ayetlerde ahirete inanmayanların kur’anı
anlamamaları için allah’ın onların kalplerinin üzerine kabuk geçirdiği
yazmaktadır. inanmayan kişi kur’anı dinlemeden nasıl körü körüne
inanabilir? allah neden inanmayanların kur’anı anlamasını
engellemektedir? inanmayan kişiler anlasın da iman etsin diye kur’an
gönderilmişken, neden allah inanmayanların kalplerine kur’anı
anlamasınlar diye kabuklar geçirmektedir?

42- isra suresi 73, 74
ve 75. ayetler şöyledir; “73- az daha seni bile, sana vahiy ettiğimizden
başkasını bize karşı iftira edesin diye, fitneye düşüreceklerdi. o
zaman, seni dost edineceklerdi. 74- eğer biz sana direnç vermemiş
olsaydık, az daha onlara az bir şey kayacaktın. 75- o zaman biz sana,
hem hayatın acısını, hem de ölümün acısını tattırırdık. sonra bize karşı
kendin için bir yardımcı da bulamazdın.” allah bu ayetlerde hz.
muhammede neden kızmaktadır? hz. muhammed yanlış bir iş yaptığı için mi
allah ona kızmaktadır? inşirah suresi ilk 3 ayetinde bahsedildiği gibi
allah hz. muhammedin göğsünü açıp temizlememiş midir? buna rağmen hz.
muhammed nasıl allah’ı kızdıracak bir şey yapabilir? yoksa “şeytan
ayetleri” denilen ayetler gerçek midir? allah bunları vahiy ettiği için
mi hz. muhammede kızmıştır? şeytan ayeti meselesi şöyledir; "şeytan
ayetleri" diye ünlenen sözlerin önce kuran'a ayet olarak sokulduğu, bu
sözlerde "lat, uzza, menat" adlı tanrıçalar övüldüğü için
putataparların, peygamber ve inanırlarıyla birlikte secde ettikleri, bir
olay olarak kaynaklarda yer alır ve hadislerce desteklenir. hadis 1:
“peygamber mekke'de necm suresini okurken secde etti ve onunla birlikte,
aldığı toprağı alnına götüren yaşlı birinin dışında müslüman ve
putatapan herkes secde etti." (kaynak: buhari (hadis no:555), tirmizi ve
öteki hadis, fıkıh kitapları.) bu hadise göre şu sorular sorulabilir;
1- peygamberin can düşmanı diye nitelenen putataparlar nasıl oldu da,
hz. muhammed ile bir araya gelebildiler? 2- putataparlar nasıl oldu da,
hz. muhammed ile birlikte secde ettiler? diğer bir hadis ise şöyledir;
“peygamber mekke'de iken necm suresini okuyordu. "lat'ı, uzza'yı ve bir
öteki, üçüncü (put) olan menat'ı gördünüz mü?” diyen yere gelince
şeytan, peygamberin diline şunu atıverdi; “işte bunlar, yüce
turnalardır. şefaatleri de elbette ki umulur." bunun üzerine
putataparlar: "muhammed daha önce değil, bu gün tanrıçalarımızı iyi
sözlerle andı!" dediler. yine bunun üzerine peygamber secde etti ve
onlar da secde ettiler. işte bu nedenle de allah şu ayeti indirdi; “ey
muhammed!) senden önce hiçbir peygamber yoktur ki, şeytan onun
okudukları arasına, bir şeyler katıp bırakmasın. allah, şeytanın
bıraktığını bozar, kendi ayetlerini güçlendirir. allah bilendir,
hikmetlidir." (hacc suresi, ayet:52) (anlatan peygamberin arkadaşları:
abdullah ibn abbas'ın da içinde olduğu bir topluluk. kaynak: süyuti, ibn
hacer) bu olaya göre hz. muhammed vahiy okurken şeytan ona başka
ayetler okutmuştur. şeytan nasıl olur da allah’ın peygamberini
kandırabilir? şeytan hz. muhammedi kandırırken allah neden fark etmemiş,
yada müdahale etmemiştir? allah sonradan mı fark edip yeni ayetler
göndererek durumu düzeltmiştir?

43- hûd suresi 13. ayet şöyledir;
“yoksa “onu kendi uydurdu?” mu diyorlar. de ki: “haydi onun gibi
uydurma on sure getirin. allah’tan başka gücünüzün yettiğini de çağırın.
eğer doğru söylüyorsanız, bunu yaparsınız.” bu ayete göre kimse kur’an
ayetlerine benzer on sure yazamaz. ancak etrafta bir sürü sahte ayetler
ve sahte kur’anlar dolaşmaktadır. onların hiçbiri kabul edilmese bile,
şu an ben oturup on tane ayet uydursam kur’anın doğruluğu bozulacak
mıdır? hiç kimse on tane ayet uyduramaz mı?

0
 
Beitrag gepostet am 21.07.13, 23:22 @qirix Nr.: 3 Antworten
 
insanı dinden imanandan eden sorular
PART 3
44- hûd suresinde nuh
peygamberin anlatıldığı kısımda 40. ayet şöyledir; “nihayet emrimiz
geldiğinde ve tandır kaynadığında şöyle dedik: “geminin içine her
birinden ikişer çift, aleyhinde hüküm verilmiş olan dışında aileni ve
iman edenleri bindir!” onunla beraber çok az kişi iman etmişti.”
bahsedilen ayette nuh peygamberin her hayvandan ikişer çift gemiye
koyması emredilmiştir, bilim adamlarının araştırmaları şöyle demektedir;
“bilim insanları son araştırmada 8 milyon 700 canlı türü tespit etse de
aslında doğal hayattaki canlı türlerinin 100 milyonu bulabileceği
tahmin ediliyor. günümüzde bilim insanları her yıl 15 bin yeni tür
keşfediyor. teknolojinin ilerlemesiyle araştırmaların hızlanabileceği
söyleniyor.” (kaynak: //www.ntvmsnbc.com/id/25244635)
bu bilgilere göre günümüzde sadece tespit edebildiğimiz 8 milyondan
fazla canlı türü vardır, tahmin edilense yaklaşık 100 milyon canlı türü
olduğu yönündedir, günümüzde keşfedilmeyenleri saymazsak nuh peygamber
bu 8 milyon 700 canlı türünden her birinden bir dişi bir erkek 2 şer
tane toplamda 17 milyondan fazla canlı türünü ne kadar zamanda
toplamıştır? kutuplardaki penguenlerden, çindeki pandalara kadar,
yırtıcı hayvanlardan, zehirli örümceklere kadar tüm bu hayvanları
tehlikesizce nasıl yakalamayı başarmıştır? ayrıca 17 milyon hayvanın
sığacağı büyüklükte bir gemiyi nasıl yapabilmiştir? dünyanın en
kalabalık 2. şehri olan istanbul’un nüfusu bile 13 milyonken 17 milyon
canlının sığacağı büyüklükte devasa bir gemi nasıl olabilir? ve nuh
peygamber her birinin farklı gıda ihtiyaçları olan 17 milyon hayvanı
nasıl besleyebilmiştir?

45- hicr suresi 9. ayet şöyledir;
“şüphesiz bir uyarı ve öğüt (olan kur’an’ı, biz indirdik biz. onu,
mutlaka biz koruyacağız.” bu ayette allah kur’an’ı koruyacağını
söylemektedir. peki hz. muhammedin vahiy katiplerine yazdırdığı ilk
nüshalar neden korunmamış ve yok olup gitmişlerdir? hz. muhammedin
sakalı, hırkası, sandaletleri bile günümüze kadar saklanabilmişken,
allah’ın gönderdiği ve koruyacağına söz verdiği kur’an-ı kerim neden
günümüze kadar saklanamamıştır? neden kaynağını bilmediğimiz, sadece
rivayetlere bağlı olarak bildiğimiz hz.muhammed’in ölümünden sonra
başkaları tarafından yazılan kur’an-ı kerim’in doğruluğuna inanmak
zorundayız? kur’an-ı kerim’in yazılması araştırıldığı zaman şu bilgiler
karşımıza çıkmaktadır; “hz. peygamber okuma yazma bilmediği için, vahiy
halinde inen ayetler hafızasına işlenip kalırdı. hz. muhammed de bunları
unutmaz, yıllarca sonra tek hecesi fark etmeksizin aynını tekrarlardı.
müslümanlar bu ayetleri ezberlerler, okuma yazmasını bilenler de yazılı
haliyle tespit ederlerdi. zamanla vahyedilen (vahiy halinde inen)
ayetler ezberlenirken, bunları ezberleyenler “hafız” diye
tanımlanmışlardır. aradan zaman geçtikçe bu hafızlardan bazıları
savaşlarda şehit düştüler, bazıları da ecelleriyle öldüler. bu durumda
ayetleri ezbere bilenlerin sayısı azalmağa başlamıştı. papirüslere,
kemik ve tahtalara, pişirilmiş tuğlalara, deri üzerine yazılmış sureleri
bir arada toplamayı ilk düşünen halife ebubekir oldu. her sure kağıt,
ya da kurutulup işlenmiş deri üzerine yazılmaya başlandı. böylece
kur’anın ilk olarak bütün halinde yazılı şekli ortaya çıktı ve buna
“sayfalar” anlamına gelen “suhuf” adı verildi. halife ebubekirin
ölümünden sonraki halife ömer de aynı işi sürdürdü. belirli bir süre
kur’an nüshaları çok kişinin elinde suhuflar halinde kaldı. ömerden
sonra halife olan osman, kuranın tek kitap olarak düzenlenmesini
emretti. yazılı bütün nüshalar bir araya getirildi. incelemeler sonucu,
ortada sadece beş adet güvenilir nüsha olduğu anlaşıldı. görevlendirilen
özel bir kurul karşılaştırmaları, düzeltmeleri yaparak, her türlü
kuşkudan uzak, kesin bir nüshayı meydana getirdi. elde edilen nüsha
hattatlar tarafından yazılarak çoğaltıldı. doğruluğundan şüphe edilen
öteki nüshaların hepsi ortadan kaldırıldı.” (kaynak: //www.birdunyabilgi.org/…i-kerim-nasil-yazildi)
araştırınca da görülmektedir ki, bir dönem birkaç farklı kur’an meydana
çıkmış, o dönemin bazı insanları tarafından aralarından doğru
olduklarına inandıkları birisi seçilmiş, diğer nüshalar imha edilmiştir.
bu kişiler hangi nüshanın doğru olduğunu nereden bilmişlerdir?
allah’dan onlara hangisinin doğru olduğu hakkında vahiy mi gelmiştir?
allah koruyacağına söz verdiği kur’anın değişik kopyalarının çıkmasına
müsaade ederek, ve ilk yazılan nüshalarının günümüze ulaşmamasını
sağlayarak neden inananları şüpheye düşürmektedir? insan bunları
düşündüğü ve şüpheye düştüğü için günaha mı girer? ve allah daha önce
gönderdiği zebur, tevrat ve incil’i neden korumamıştır? bu kitapların
insanlar tarafından değiştirileceğini bilmemekte midir? neden
yüzyıllarca insanların değiştirilmiş kitaplara inanmasına müsaade
etmiştir?

46- enam suresi 38. ayette kur’anı kerim hakkında şu
sözler geçer; “biz kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık.” ancak orucu
nelerin bozduğu, nasıl namaz kılınacağı, neyin helal neyin haram olduğu
gibi çok önemli konular ve buna benzer yüzlerce şeyin nasıl yapılacağı
kur’an da yazılmamış, hadislerle, rivayetlerle açıklanmıştır. hatta
bundan dolayı mezhep ayrılıkları oluşmuştur. hangi mezhebin doğru
olduğunu nereden bilebiliriz? allah hiçbir şeyi eksik bırakmadık dediği
kur’an da neden bir çok şeyi açıklamamıştır? tek güvenilir kaynak olarak
gördüğümüz kur’anı kerimde açıklanmayan konuları araştırmak için
başvurduğumuz, hadislerin, hocaların hangilerinin doğru olduğuna nasıl
karar verebiliriz? allah neden çoğu şeyi eksik bırakarak mezhep
ayrılıklarının oluşmasına neden olmuştur?

47- enam suresi 92.
ayet şöyledir; “bu, indirdiğimiz mübarek bir kitaptır, kendinden
öncekileri doğrulayıp onaylayandır. (bunu, sana) şehirlerin merkezi olan
(mekke’dekileri) ve çevresindekileri uyarman için (gönderdik). ahirete
iman edenler, onlar namazlarına dikkat ederler.” kur’an-ı kerim ve hz.
muhammed sadece mekke ve çevresindekileri uyarmak için mi
gönderilmiştir? eğer öyle değilse neden bu ayette “tüm dünyadakileri
uyarman için” değilde “mekke ve çevresindekileri uyarman için” diye
yazmaktadır? ve gene sadece mekke ve çevresindekileri uyarmak için
gönderilmediyse neden hz. muhammed tüm dünyayı dolaşıp kur’anı tüm dünya
insanlarına tebliğ etmemiştir?

48- enam suresi 162, 163. ayetler
şöyledir; “de ki: “benim namazım, ibadetlerim, hayatım, ölümüm
alemlerin rabbi olan allah’ındır. onun ortağı yoktur. ben, bununla
emronuldum ve ben, allah’a boyun eğip teslim olanların ilkiyim.” bu
ayetlerde söylenene göre hz. muhammed allah’a boyun eğip teslim olan ilk
kişidir. peki ondan önce gelen peygamberler allah’a boyun eğmemişler
midir?

49- saffat suresi 6. ayet şöyledir; “muhakkak ki biz,
yakın göğü bir süsle, yıldızlarla süsledik.” dünyadan milyonlarca kat
büyük olan yıldızlar süs için mi yaratılmıştır? ve yakın gök diye
bahsedilen yer neresidir? bizden miyarlarca ışık yılı uzaklıktaki
yıldızlar yakın gök de midir?

50- lokman suresi 10. ayet
şöyledir; “o) görmekte olduğunuz gökleri direksiz yarattı, sizi
sarsmasın diye yeryüzüne dağlar dikti, onda her tür hayvanı üretip
yaydı. gökyüzünden bir su indirdik ve (onunla) orada her faydalı
bitkiden çifter çifter bitirdik.” bu ayette konuşan kimdir? bu ayet
allah’ın ağzından mı yazılmıştır, yoksa hz. muhammedin ağzından mı
yazılmıştır? ve gene ayette “sizi sarsmasın diye yeryüzüne dağlar dikti”
denmektedir, ancak günümüzde dünyanın farklı yerlerinde her gün
depremler meydana gelmektedir, yeryüzü sürekli sarsılmaktadır, bizi
sarsmaması için dikilen dağlar işlevini yerine getirememekte midir?

51-
zümer suresi 6. ayette “size hayvanlardan sekiz çift indirdi.”
denmektedir. allah bize sadece sekiz çift hayvan mı indirmiştir? o zaman
diğer binlerce hayvan türünü kim indirmiştir?

52- zümer suresi
10. ayet şöyledir; “de ki: “ey iman eden kullarım! rabbinizden takva ile
korunun. bu dünyada iyilik yapanlara, bir iyilik vardır. allah’ın
yarattığı yeryüzü, geniştir. sadece sabredenlere sevapları sonsuz
ödenir.” bu ayette hz. muhammed insanlara “ey iman eden kullarım!”
demektedir. insanlar hz. muhammed’in kulları mıdır? bu ayet neden
“sadece allah’a kulluk edin.” sözleriyle çelişir?

53- fussilet
suresi 9,10,11 ve 12. ayetler şöyledir; “9- de ki: “siz gerçekten,
yeryüzünü iki günde yaratanı inkar edip duracak, hâlâ ona ortaklar
koşacak mısınız?” o, bütün alemlerin rabbidir. 10- hem orada, onun
üstünde dağlar yaptı, arayanlar için eşit olmak üzere orada yaşayanların
azıklarını belirledi. (bütün bunlar) dört günde (oldu). 11- sonra, o
bir duman iken, göğe yöneldi. ona ve yeryüzüne, “haydi, ikiniz de ister
istemez gelin!” dedi. “isteye isteye geldik!” dediler. 12- bu şekilde
onları iki günde, yedi gök olmak üzere yerine koydu, her göğe de işini
(kendisinde nelerin meydana geleceğini) vahiy etti. yakın göğü,
kandillerle donattık ve koruduk. işte bütün bunlar, o çok güçlü olan ve
her şeyi bilenin belirlemesi ile olmaktadır.” bu ayetlere göre iki günde
yeryüzü yaratılmıştır, dört günde yeryüzünde dağlar yapılmış ve
arayanların azıkları eşit olarak dağıtılmıştır, iki günde de yedi gök
olmak üzere gökler yaratılmıştır, yani toplamda evren 8 günde
yaratılmıştır. ancak araf suresi 54. ayet, hud suresi 7. ayet, yunus
suresi 3. ayet, furkan suresi 59. ayet, secde suresi 4. ayet, kaf suresi
38. ayet ve, hadid suresi 4. ayette evrenin 6 günde yaratıldığı
söylenmektedir. bunların hangisi doğrudur? evren kaç günde
yaratılmıştır? ve gene fussilet suresi 12. ayette konuşan hz. muhammed
midir yoksa allah mıdır?

54- fussilet suresi 44. ayet şöyledir;
“eğer onu yabancı dilde bir kur’an yapsaydık, “ayetleri açıklansaydı ya!
araba, acemce(farsça) (yabancı dilde) bir kur’an mı?” diyeceklerdi. de
ki: “o iman edenler için bir rehber ve şifacıdır. iman etmeyenlerin ise,
kulaklarında bir ağırlık vardır. o, onlara karşı körlüktür. (bu
kur’an), onlara uzak bir yerden bağırılıyormuş (gibi gelir).” bu ayette
allah kur’an’ı arapça indirmesinin sebebini, araba arapça bir kur’an
indirdiği şeklinde açıklamaktadır. başka bir dilde indirseydik araba
yabancı dilde bir kur’an mı? şeklinde sorular sorulacağı için arapça
indirildiği söylenmektedir. peki aynı soruyu günümüz insanları sormaz
mı? türk’e arapça bir kur’an mı? japon’a arapça bir kur’an mı? hindu’ya
arapça bir kur’an mı? şeklinde sorular sorulmaz mı? allah kur’anı
araplara arapça indirmiştir. peki neden türklere türkçe, ya da
fransızlara fransızca bir kur’an indirmemiştir?

55- şura suresi
32 ve 33. ayetler şöyledir; “32- denizde o dağlar gibi akıp giden (koca
koca gemiler de) onun varlığının delillerindendir. 33- dilerse o,
rüzgarı durduruverir de, (gemiler) onun üzerinde sabit kalıverirler.
şüphesiz bunda, çok sabreden ve çok şükredenler için, (onun varlığı
hakkında) deliller vardır.” bu ayetlerde rüzgar olmazsa gemilerin
ilerleyemeyeceğinden bahsedilmektedir, ama günümüzdeki motorlu gemiler
rüzgardan bağımsız hareket etmektedirler. rüzgar kesiliverirse bu
motorlu gemiler de ilerleyemezler mi?

56- şura suresi 40. ve 41.
ayet şöyledir; “40- kötülüğün cezası, onun benzeri bir kötülüktür. kim
de kendisine kötülük yapanı affeder ve (onunla arasındaki ilişkilerini)
düzeltirse, bunun ödülü allah’a aittir. o kesinlikle zalimleri sevmez.
41- kim zulmedildikten sonra öcünü alırsa, bunlara ceza için bir yol
yoktur.” bu ayetlerde kötülüğün cezasının bunun benzeri bir kötülük
olduğu ve bunun bir günahı olmadığı söylenmektedir. buna göre bir
kişinin eşine tecavüz edilse, onun da o kişinin eşine tecavüz etmesinde
bir günah yok mudur? peki tecavüz edilen kişinin hakkı nerededir?

57-
gayişe suresi 6. ayette günahkârlar hakkında şöyle denilmektedir;
“onlar için kuru dikenden başka yemek yoktur.” hakka suresi 36. ayette
ise gene günahkârlar hakkında şöyle denir; “irinden başka yiyeceği de
yoktur.” ancak duhan suresi 43. ve 44. ayetler ise şöyledir; “43,44-
muhakkak ki zakkum ağacı, günahkârın yemeğidir.” bu ayetler neden
birbiriyle çelişir? gayişe suresinde günahkârlar kuru dikenden başka bir
şey yemeyecek denilirken ve hakka suresinde “irinden başka yiyeceği
yoktur.” denilirken, neden duhan suresinde “zakkum ağacı günahkârların
yemeğidir.” denilmektedir?

58- zariyat suresi 49. ayet şöyledir;
“düşünesiniz diye her şeyden iki çift yarattık.” ancak günümüzde
bilinmektedir ki, iki cins olmayan, sadece bölünerek üreyen binlerce
canlı türü vardır. allah bunları bilmemekte midir?

59- kehf
suresi 50. ayet şöyledir; “bir zamanlar meleklere, “adem’e secde edin!”
demiştik de, iblis’in dışında hepsi secde etmişlerdi. o, cinlerdendi.
rabbinin emrinden çıktı. “onlar size düşman iken, şimdi siz, beni
bırakıp onu ve soyunu koruyucular mı ediniyorsunuz?” bu, zalimler için
ne kötü bir karşılıktır!” bu ayette meleklere “adem’e secde edin!”
denildiğinden ve iblisin secde etmediğinden bahsedilmektedir ve ardından
iblis için “o cinlerdendi.” denilmektedir. iblis meleklerden midir
yoksa cinlerden midir?

60- kehf suresi 86. ayet şöyledir;
“sonunda güneşin battığı yere vardığı zaman, onu balçıklı bir suda
batıyor buldu. bir de onun yanında (inkarcı bir topluluk buldu. biz,
(ona şöyle) dedik: “ey zülkameyn! ya onları cezalandırırsın veya onlara
güzelce davranırsın!” bir insan güneşin battığı yere nasıl varabilir?
dünyanın yuvarlak oluşu ve kendi etrafında dönüşü sebebiyle güneş her an
bir yerlerde batıyor, bir yerlerde ise doğuyor olarak görünür. allah
dünyanın yuvarlak olduğunu ve döndüğünü bilmemekte midir? ve güneş
akşamları dünya üzerinde balçıklı bir suya mı batar?

61- nahl
suresi 79. ayet şöyledir; “allahın emrine) boyun eğerek göğün
boşluğunda uçan kuşlara bakmazlar mı? onları orada allah’tan başka ne
tutmaktadır? elbette iman edecek bir topluluk için bunda ibretler
vardır.” bu ayette gökteki uçan kuşları allah’ın gökte tuttuğu
söylenmektedir. peki günümüzdeki uçakları gökte kim tutmaktadır?

62-
nahl suresi 67. ayet şöyledir; “hurma ve üzümlerin meyvelerinden, hem
sarhoşluk veren bir içki, hem de güzel, hoş bir rızık edinirsiniz.
şüphesiz bunda aklı olan bir topluluk için elbette bir ders ve ibret
vardır.” bu ayette hurma ve üzümlerden sarhoşluk veren bir içki
edinirsiniz diyor ve bunun hakkında kötüdür, haramdır gibi bir şey
söylenmiyor. gene nahl suresi 115. sure de ise şöyle deniliyor; “allah
size sadece ölü etini, kanı, domuz etini, allahtan başkası adına
kesilmiş hayvanları haram kıldı.” hacc suresi 30. ayet de de şu cümle
geçmektedir; “... size okunup bildirilenlerin dışındaki bütün hayvanlar,
size helal kılındı. ...” bu ayetlere göre içki haram değil midir? ve
gene bu ayetlere göre eşek eti, köpek eti ..vs. haram değil midir?

63-
müminün suresi ilk 6 ayeti şu şekildedir; “1- müminler gerçekten
kurtuluşa ulaştılar. 2- onlar, namazlarında huşu içindedirler. 3- onlar,
yararsız sözden uzak dururlar. 4- onlar zekat vermek için çalışırlar.
5- onlar (meşru olmayan cinsel ilişkiye girmeyerek) namuslarını korurlar
6- (onlar) ancak, eşleri ve ellerinin altındaki cariyeleriyle (cinsel
ilişkide bulunurlar). onlar elbette (bu meşru olanlarla bulundukları
ilişkiden dolayı kınanmazlar.” mearic suresi 29. ve 30. ayetler de
şöyledir; “29- onlar, apışlarını, ırzlarını korurlar. 30- ancak eşleri
ve elleri altında bulunan cariyeler hariç. çünkü onlar, bunda
kınanmazlar.” müminün suresi 6. ayette geçen eşleri ve ellerinin
altındaki cariyeleriyle cinsel ilişkide bulunurlar sözü ne anlama
gelmektedir? cariye: dişi köle demektir. allah köleliği yasaklamamış
mıdır? kendinden güçsüz, sahipsiz bir kadını zorla köle yapmak islamda
günah değil midir? allah’ın katında tüm insanlar eşit değil midir?
üstünlük ancak takvada değil midir? allah neden köleliği kaldırmamıştır?
ve neden cariyelerle cinsel ilişkiye girmeyi helal kılmıştır?

64-
bakara suresi 106. ayet şöyledir; “biz, bir ayetten her neyi nesh eder
veya unutturursak, ondan daha hayırlısını veya benzerini getiririz.
allah’ın her şeye gücü yeten olduğunu bilmez misin?” nesh: "kaldırma,
hükümsüz kılma" anlamına gelmektedir. allah yanlış yapar mı ki sonradan o
ayeti nesh ederek yerine yenisini gönderir? ayrıca kadr suresi 1.
ayette yazdığı gibi kur’an-ı kerim kadir gecesinde inmemiş midir? yani
toptan bir şekilde inmemiş midir ki allah sonradan üzerinde değişiklik
yapar? kur’an’ın birçok yerinde belirtildiği gibi kur’an-ı kerim allah
katında bir kitap olan “levh-i mahfuz”bkz: soru 21)
da yazılıdır. burada ezelden beridir yazılı olan bir kitap neden hz.
muhammed zamanında değiştirilmektedir? allah hata yapar mı? ayrıca bu
ayetler fatır suresi 43. ayette yazan “sen allah’ın kanununda bir
değişiklik bulamazsın. sen, allah’ın kanununda bir başkalaşma da
bulamazsın.” sözleriyle neden çelişmektedir?

65- bakara suresi
178. ayette şöyle denilmektedir; “ey iman edenler! öldürülenler hakkında
üzerinize kısas farz kılındı: özgüre özgür, köleye köle, dişiye dişi.”
kısas: “bir suçluyu, başkasına yaptığı kötülüğü kendisine aynı biçimde
uygulayarak cezalandırma” demektir. (kaynak: //www.tdk.gov.tr/….gts.51633720700da0.55240907)
yani allah burada diyor ki, bir kişi sizden birisini öldürürse, sizinde
ondan birisini öldürmeniz size farzdır. surede ayrıca “özgüre özgür,
köleye köle, dişiye dişi” denilmektedir, yani birisi sizin kölenizi
öldürürse siz de onun kölesini öldürün denilmektedir. burada öldürülen
kölenin suçu nedir? allah köleliği kaldırmamış mıdır? tüm insanları eşit
saymamış mıdır? allah köleleri insan yerine koymamakta mıdır ki, birisi
sizin kölenizi öldürürse siz de onun kölesini öldürün diye
emretmektedir? günümüzde karısı öldürülen bir insanın, öldüren kişinin
karısını öldürmesi farz mıdır?

0
 
Beitrag gepostet am 21.07.13, 23:24 @qirix Nr.: 4 Antworten
 
insanı dinden imanandan eden sorular
PART 4

66- bakara suresi 187. ayette oruç
şöyle tanımlanmaktadır; “ta fecrin beyaz ipliği siyah iplikten sizce
seçilinceye kadar yiyin, için. sonra da ertesi geceye kadar orucu tam
tutun.” kısaca denilmektedir ki güneşin doğuşundan batışına kadar oruç
tutun. ancak dünyanın yuvarlak olması sebebiyle, ekvatordan kutuplara
doğru gidildikçe güneşin doğuş ve batış süresi değişir, hatta kutuplarda
6 ay gece, 6 ay gündüz olmaktadır. kutuplarda yaşayan bir insanın oruç
tutması nasıl mümkün olabilir? bir kişi nasıl 6 ay boyunca yemek yemeden
ve su içmeden durabilir? ve bunu senede 30 defa yapması gerekir! bu
nasıl mümkün olabilir? allah kutuplarda gece ve gündüzün 6 ay sürdüğünü
bilmemekte midir? yoksa enam suresi 92. ayette söylendiği gibi kur’an
yalnızca mekke ve çevresindekilere mi gönderilmiştir?

67- bakara
suresin 191, 192 ve 193. ayetleri şöyledir; “191- onları nerede
yakalarsanız öldürün. sizi çıkardıkları yerden onları çıkarın. fitne
öldürmeden daha ağırdır. yalnız mescid-i haram yakınında onlar sizinle
savaşmadıkça, siz de onlarla savaşmayın. ancak sizi öldürmeye
kalkışırlarsa, hemen onları öldürün. kâfirlerin cezası böyledir. 192-
artık şirkten vazgeçerlerse şüphesiz ki allah çokça bağışlayandır, çokça
acıyandır. 193- hem bir fitne kalmayıp din yalnız allah’ın oluncaya
kadar onlarla çarpışın. vazgeçerlerse, artık düşmanlık ancak zalimlere
karşıdır.” kâfirlerin cezası ölüm müdür? günümüzde nerede bir kâfir
görülse öldürülmeli midir? dünya nüfusunun %19.6 sını kapsayan 1.3
milyar müslümanın dışında kalan ve dünya nüfusunun %80.4 ünü kapsayan
5.6 milyar insanın hepsi öldürülmeli midir?

68- bakara suresi 29.
ayet şöyledir; “o yeryüzünde her ne varsa, hepsini sizin için
yaratandır. sonra iradesini göğe yöneltip onları yedi gök halinde düzene
koydu. o her şeyi çok iyi bilendir.” allah burada önce yeri sonra göğü
yarattığını söylemektedir. ancak naziat suresi 27,28, 29 ve 30. ayetler
ise şöyledir; “27- sizi yaratmak mı daha zor, yoksa gökyüzünü mü? o
allah, onu yarattı. 28- ona, boyuna yükseklik verdi ve onu bir düzene
koydu. 29- gecesini kararttı, kuşluğunu çıkardı. 30- ondan sonra da
yeryüzünü döşedi.” naziat suresinde ise önce göğü daha sonra yeri
yarattığını söylemektedir. allah önce gökleri mi yaratmıştır, yoksa yeri
mi yaratmıştır? ayrıca enbiya suresi 30. ayette şöyledir; “inkâr
edenler, göklerin ve yerin bitişik olduğunu, sonra bizim onları
ayırdığımızı görmediler mi? biz hayatı olan her şeyi sudan yarattık.
hâlâ inanmıyorlar mı?” bu ayette ise başlangıçta göklerin ver yerin
bitişik olduğu ve allah’ın onları ayırdığı yazılmaktadır. bu ayetler
birbiriyle neden çelişir?

69- enfal suresi 1. ayet şöyledir;
”sana ganimetlerin (nasıl bölüşüleceğini) soruyorlar. de ki:
“ganimetler, allah ve rasulünündür. onun için siz müminlerseniz,
allah’tan korkun da birbirinizle aranızı düzeltin, allah’a ve rasulune
itaat edin.” bu ayette savaş ganimetlerinin allah ve rasulune ait olduğu
söyleniyor. allah’ın savaş ganimetlerine ihtiyacı mı vardır? gene enfal
suresi 41. ayette ise şöyle denilmektedir; “biliniz ki, ganimet olarak
aldığınız herhangi bir şeyin beşte biri, allah’a, peygambere, ona
yakınlığı olanlara, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışlaradır.” 1.
ayette ganimetlerin hepsi allah ve rasulünündür denirken, 41. ayette
karar değiştirilmiş, ganimetlerin beşte biri allah’ın, peygamberin, ona
yakın olanların, yetimlerin, yoksulların ve yolda kalmışlarındır
denmiştir. allah neden ilk başta ganimetin hepsi allah ve resulünündür
derken sonradan karar değiştirmiştir?

70- enfal suresi 65. ayet
şöyledir; “ey peygamber! müminleri cihada teşvik et. eğer sizden
sabredecek yirmi kişi olursa, iki yüz kişiye galip gelirler. eğer sizden
yüz kişi olursa, inkâr edenlerden bin kişiye galip gelirler. çünkü
onlar, hakkı ve sonucu iyi kavrayamayan, anlayışsız bir topluluktur.” bu
ayette görüldüğü gibi allah sizden bir kişi onlardan on kişiye bedeldir
diyor. enfal suresi 66. ayet ise şöyledir; “şimdi allah, sizden yükü
hafifletti. sizde bir zayıflık olduğunu bildi. şimdi sizden sabredecek
yüz kişi olursa, iki yüz kişiye galip gelirler. eğer sizden bin kişi
olursa, allah’ın izni ile iki bin kişiye galip gelirler. allah,
sabredenlerle beraberdir.” bu ayette ise sizden bir kişi onlardan iki
kişiye bedeldir denilmektedir. allah neden ilk başta bir müslüman on
kişiye bedel derken sonradan karar değiştirmiş ve bir müslüman iki
kişiye bedeldir demiştir? allah ilk başta bir müslümanın kaç kişiye
bedel olacağını yanlış mı hesaplamıştır? allah hata yapar mı?

71-
secde suresi 3. ayet şöyledir; “yoksa “onu uydurdu” mu diyorlar? hayır,
o, rabbinden gelen gerçeği (anlatan bir kitaptır). (bunu sana),
kendilerine senden önce bir uyarıcı gelmemiş olan bir topluluğu uyarasın
diye (gönderdik). belki doğru yolu bulurlar.” allah burada bu topluluğa
daha önce bir uyarıcı göndermediğini söylüyor. ancak al-i imran suresi
183. ayet ise şöyledir; “onlar şöyle dediler: “allah bize şöyle ant
verdi: bize ateşin yiyeceği bir kurban getirinceye kadar hiçbir rasule
inanmayacağız.” de ki: “size benden önce bazı rasuller mucizelerle
gelmiş ve o dediğinizi de getirmiş idi. sözünüzde doğruysanız, onları
niçin katlettiniz.” bu ayette ise allah’ın daha önce rasuller gönderdiği
ve o topluluğun onları katlettiği söyleniyor. bu ayetlerin hangisi
doğrudur?

72- uhud savaşından önce allah müslümanlara al-i imran
suresi 125. ayette şu sözü vermiştir; “evet, siz sabreder,
itaatsizlikten sakınırsanız, onlar da şu dakika üzerinize
geliverirlerse, rabbiniz, işaretli beş bin melekle size destek
çıkacaktır.” allah neden destek olarak melekler gönderir? eğer allah
müslümanların kazanmasını istiyorsa, sadece bir sözüyle bir anda tüm
kâfirleri helak edemez mi? ayrıca uhud savaşını müslümanlar
kaybetmişlerdir. allah söz verdiği beş bin meleği göndermemiş midir? ya
da gönderdiyse beş bin melek de kâfirleri yenememiş midir? allah
kaybedilen savaştan sonra şu ayeti göndermiştir, al-i imran suresi 153.
ayet; “o sırada siz boyuna uzaklaşıyordunuz, kimseye dönüp
bakmıyordunuz. peygamber ise, arkanızdan sizleri çağırıp duruyordu.
bunun üzerine allah sizin elinizden kaçıp giden zafere ve başınıza gelen
musibete üzülmemeniz için, sizi keder üstüne kederle cezalandırdı.
allah, ne yaptığınızı bilmektedir.” allah kullarını üzülmemesi için mi
keder üstüne kederle cezalandırmıştır?

73- ahzab suresi 50. ayet
şöyledir; “ey peygamber! biz, sana şunları helal kıldık: mehirlerini
vermiş olduğun eşlerini, allah’ın sana ganimet olarak verdiklerinden
elinin altındaki cariyeyi, amcanın kızlarından, halalarının kızlarından,
dayının kızlarından, teyzelerinin kızlarından seninle beraber hicret
etmiş olanları. bir de mümin bir kadın, kendini (mehirsiz olarak)
peygambere hibe eder, peygamber de onu nikâh etmek isterse, onu, diğer
müminlere değil sadece sana (helal kıldı. onlara, eşleri ve elleri
altında bulunan cariyeleri hakkında ne farz kıldığımızı biz biliriz.
bunları, sana darlık olmasın (diye yaptık). allah, çok bağışlayan, çok
acıyandır.” allah burada “allah’ın sana ganimet olarak verdiklerinden
elinin altındaki cariyeyi” sözüyle hz. muhammede savaşta esir aldığı
kadınları helal kılmıştır. savaşta bir kadını esir alıp onu köle yapmak
allah katında helal midir? allah savaşta esir alınan kadınları ganimet
olarak mı görür? o kadınların hakları yok mudur ki, doğrudan peygambere
helal kılınmıştır? ayrıca günümüzde bilinmektedir ki akraba
evliliklerinde sakat doğum olma oranı çok yüksektir. peki allah neden
hz. muhammede akrabalarının kızlarını helal kılmıştır? ahzab suresi 52.
ayette şöyledir; “bunun dışındaki kadınlar sana helal olmaz. bunları
başka eşlerle değiştirmek de olmaz. isterse güzellikleri çok hoşuna
gitsin. ancak elinin altında bulunan cariyeler, (bu hükmün) dışındadır.
allah, her şeyi gözetleyendir.” gene bu ayette de cariyeler normal
insanlardan farklı görülmektedir, cariyeler her türlü helaldir ve
istenirse başka cariyelerle değiştirilebilir. allah köleliği neden
serbest bırakmıştır? o köleler de allah’ın kulu değil midir? günümüzde
kimsesiz bir kadını yakalayıp onu köle yapmak, ve kendisiyle istenilen
şekilde cinsel ilişkiye girmek helal midir?

74- ahzab suresi 53.
ayet şöyledir; “ey iman edenler! vaktine bakmaksızın, size yemek için
izin verilmedikçe, peygamberin evlerine girmeyin, fakat çağırıldığınız
zaman da girin. yemeği yediğinizde, hemen dağılın. söz, sohbet için de
izinsiz girmeyin. çünkü bu (davranışınız), peygambere sıkıntı veriyor,
(ancak bu rahatsızlığını size (söylemekten) utanıyor. ancak allah,
hakkı söylemekten sıkılmaz. hem onlara (eşlerine), gerekli bir şey
soracağınız zaman, bunu onlara bir perde arkasından sorun. böyle
yapmanız, hem sizin kalpleriniz, hem de onların kalpleri için daha
temizdir. sizin, allah’ın rasulüne sıkıntı vermeniz olamaz. o (öldükten)
sonra, ebedi olarak eşlerini nikâhlamanız da olamaz. çünkü bu günah,
allah katında çok büyüktür.” allah neden tüm insanlığa ve ahiret gününe
kadar gelecek olan herkese gönderdiği kitabına peygamberin evine olur
olmaz girmeyin, o sıkılıyor, gibi ayetler eklemektedir? bugün bu ayeti
okuyan kişiye hitap etmediği apaçık ortadadır. peki neden kur’an-ı
kerime yazılarak bu ayet tüm insanlara gönderilmiştir? bu ayet de
“levh-i mahfuz”bkz: soru 21) da yazılı mıdır? ayrıca neden hz. muhammed öldükten sonra eşlerinin başkalarıyla evlenmesi haram kılınmıştır?

75-
ahzab suresi 60 ve 61. ayetler şöyledir; “60- yemin olsun, münafıklar,
kalplerinde hastalık bulunanlar ve şehirde dedikodu çıkaranlar
(yaptıklarından) vazgeçmezlerse, seni onların başına musallat ederiz.
sonra orada, senin yanına çok az yanaşabilirler.” 61- onlar, lanete
uğramışlardır. nerede ele geçirilirlerse, tutulurlar ve öldürülürler.”
bu ayetlere göre şehirde dedikodu çıkaranları öldürmek farz mıdır?
günümüzde dedikodu yapan birini gördüğümüzde onu öldürmek üzerimize farz
mıdır? öldürmezsek günaha girmiş olur muyuz?

76- nisa suresinde
miras paylaşımının anlatıldığı 11, 12 ve 176. ayetler şöyledir; “11-
allah size çocuklarınızla ilgili miras paylaşımında şunu emrediyor:
erkeğe, iki kadının payı kadar. eğer hepsi kadın olmak üzere ikiden
fazla iseler, bunlara terekenin üçte ikisi. eğer bir tek kız ise, o
zaman ona yarısı. eğer çocuğu varsa, anne-babanın her birine ölenin
terekesinden altıda bir. ama çocuğu yok da anne-babası varis
bulunuyorsa, annesine üçte bir. eğer ölenin kardeşleri de varsa, o zaman
annesine altıda bir. (bunlar) hep, (ölenin) yaptığı vasiyet yerine
getirildikten veya borcu ödendikten sonradır. babalarınız ve
oğullarınız, onların hangisinin fayda bakımından size daha yararlı
olduğunu bilemezsiniz. bütün bunlar allah’tan size bir emirdir.
kesinlikle allah, her şeyi en iyi şekilde bilendir, yaptığını sağlam
yapan ve yaptığında bir hikmet bulunandır. 12- eğer bir çocukları yoksa
eşlerinizin terekesinin yarısı sizindir. yok, eğer bir çocukları varsa, o
zaman terekesinin size (düşen payı dörtte birdir. (bunlar), ettikleri
vasiyet yerine getirildikten veya borcu ödendikten sonradır. onlara da,
eğer çocuğunuz yoksa, sizin terekenizden dörtte bir. yok, eğer bir
çocuğunuz varsa, o zaman onlara terekenizden sekizde bir. (bunlar),
ettiğiniz vasiyet yerine getirildikten veya borcu ödendikten sonradır.
eğer bir erkek veya kadına (çocuğu ve babası olmadığından) kelale
yoluyla (yan koldan) varis olunuyorsa bir erkek kardeşi veya kız kardeşi
bulunuyorsa, her birine altıda bir. eğer bundan fazlaysalar, o zaman
üçte birine ortaktırlar. bunlar, zarar verme kastı olmaksızın, edilen
vasiyet yerine getirildikten veya borcu ödendikten sonradır. bunların
hepsi allah’tan fermandır. allah hem her şeyi en iyi şekilde bilendir,
hem de kullarına merhametle davranandır. 176- senden fetva istiyorlar.
de ki: babası ve çocuğu olmayanın (mirasıyla) ilgili fetvayı size allah
veriyor. bir kişi ölür de, çocuğu olmayıp bir kız kardeşi varsa, buna
terekenin yarısı verilir. eğer onun, (kız kardeşinin) çocuğu yoksa o,
buna (tamamen) varis olur. eğer onlar iki kız kardeşseler, bunlara onun
terekesinden üçte ikisi verilir. eğer (ölenin) erkekli kadınlı
kardeşleri varsa, o zaman erkeğe iki kadın payı kadar (verilir). allah,
bunu size şaşırıyorsunuz diye açıklamaktadır. allah, her şeyi çok iyi
bilendir.” şimdi bu ayetlere göre birkaç farklı şekilde miras paylaşımı
yapmaya çalışalım, örnek 1: 120.000 lira parası olan, çocuğu,
anne-babası, kardeşleri olmayan bir kadın vasiyet ve borç bırakmadan
ölür ve geride sadece kocasını bırakırsa yukarıdaki ayetlerden “eğer
bir çocukları yoksa eşlerinizin terekesinin yarısı sizindir.” sözüne
göre paranın 60.000 lirası kocaya verilir, ama geri kalan 60.000 lira
hakkında bir hüküm yoktur. kalan para ne yapılmalıdır? örnek 2: 120.000
lira parası olan, çocuğu, kardeşleri ve babası olmayan bir kadın vasiyet
ve borç bırakmadan ölür ve geride sadece kocası ve annesini bırakırsa
“çocuğu yok da anne-babası varis bulunuyorsa, annesine üçte bir.” sözüne
göre 40.000 lira anneye verilir, “eğer bir çocukları yoksa eşlerinizin
terekesinin yarısı sizindir.” sözüne göre de 60.000 lira kocaya verilir,
bu durumda kalan mirasın 40.000 + 60.000 = 100.000 lirası
paylaştırılmıştır, peki kalan 20.000 lira ne yapılmalıdır? örnek 3:
120.000 lira parası olan, kardeşleri olmayan bir adam, vasiyet ve borç
bırakmadan ölür, geriye üç kız çocuğu, annesi, babası ve karısı kalırsa;
“eğer hepsi kadın olmak üzere ikiden fazla iseler, bunlara terekenin
üçte ikisi.” sözüne göre 80.000 lira kalan üç kız çocuğuna vermelidir.
“eğer çocuğu varsa, anne-babanın her birine ölenin terekesinden altıda
bir.” sözüne göre 20.000 lira anneye, 20.000 lira da babaya
verilmelidir. “yok, eğer bir çocuğunuz varsa, o zaman onlara(eşlerinize)
terekenizden sekizde bir.” sözüne göre 15.000 lira da eşlere
verilmelidir. bu durumda 80.000 (kız çocuklarına) + 20.000 (anneye) +
20.000 (babaya) + 15.000 (eşlerine) = toplamda 135.000 liraya ihtiyaç
vardır, ancak ölen adamın sadece 120.000 lirası vardır, 15.000 lira
eksik çıkmaktadır. böyle bir miras paylaşımını yapmak matematiksel
olarak imkansızdır. örnek 4: 120.000 lira parası olan, çocuğu ve babası
olmayan bir kadın vasiyet ve borç bırakmadan ölür, geriye annesi, kocası
ve bir öz kız kardeşi kalırsa; “çocuğu yok da anne-babası varis
bulunuyorsa, annesine üçte bir.” sözüne göre 40.000 lira annesine
verilmelidir. “eğer bir çocukları yoksa eşlerinizin terekesinin yarısı
sizindir.” sözüne göre kocaya 60.000 lira verilmelidir. “bir kişi ölür
de, çocuğu olmayıp bir kız kardeşi varsa, buna terekenin yarısı
verilir.” sözüne göre 60.000 lira da kız kardeşe verilmelidir. bu
durumda 40.000 (anneye) + 60.000 (kocaya) + 60.000 (kız kardeşe) =
toplamda 160.000 liraya ihtiyaç vardır, ancak ölen kadının sadece
120.000 lirası vardır. 40.000 lira eksik çıkmaktadır. kur’anın emrettiği
şekilde mirası paylaşmak yukarıdaki durumlarda imkansızdır. allah nasıl
böyle bir yanlış yapabilir? allah matematik hatası yapabilir mi?

77-
nisa suresi 24. ayette şöyle denilmektedir; “bir de savaş esiri olarak
ellerinizin altında bulunan cariyeler dışında, evli kadınlar (da size
haram kılındı.” bu ayete göre savaş esiri olarak alınan kadınlar evli
de olsa, onlar müslümanlara helaldir. normalde evli bir kadın
müslümanlara haram iken savaşta esir olarak alınan evli bir kadın
müslümanlara neden helal kılınmıştır? allah esir alınan kadının hakkını
gözetmez mi?

78- nisa suresi 82. ayet şöyledir; “hâlâ kur’anı
iman ile düşünmezler mi? eğer o, allah’tan başkası tarafından
gönderilmiş olsaydı, elbette içinde birçok karşıtlık bulacaklardı.”
allah burada kur’anda karşıtlık bulamazsınız demektedir. peki yukarıdaki
sorularda sorulanlar birer karşıtlık değil midir?

79- nisa
suresi 89. ayet şöyledir; “onlar, kendilerinin inkâra saplandıkları
gibi, sizin de sapıp onlarla beraber olmanızı isterler. onlar, allah
yolunda hicret edinceye kadar, içlerinden hiç kimseyi dost edinmeyin.
yok, eğer aldırmazlarsa, o zaman onları bulduğunuz yerde tutun, öldürün.
onlardan ne bir dost, ne de bir yardımcı edinin.” bu ayete göre,
müslüman olmayan herkes öldürülmeli midir? eğer bir kâfir görüp de onu
öldürmezsek allah’ın emrini uygulamadığımız için günaha mı girmiş
oluruz?

80- muhammed suresi 7. ayet şöyledir; “ey iman edenler!
eğer siz allah’a yardım ederseniz, o da size yardım eder, ayaklarınızı
sağlamlaştırır.” bu ayette allah iman edenlerden yardım istemektedir.
allah insanların yardımına muhtaç mıdır? allah insanlardan yardım ister
mi?

81- talak suresi 4. ayet şöyledir; “hayızdan kesilmiş
kadınlarınız, eğer şüphelendiyseniz, onların iddeti de üç aydır, hayız
görmeyenler de öyle. hamile olanların süreleri, doğumlarını
yapmalarıdır. her kim allah’a (karşı gelmekten) korunursa, allah onun
için işinden dolayı bir kolaylık verir.” bu ayette “hayız görmeyenler de
öyle.” kısmı ne anlama gelmektedir? islamda daha hayız (adet) görmeye
başlamamış çocuklarla evlenmek serbest midir ki onları boşamak hakkında
ayet vardır?

82- münafikun suresi 4. ayet şöyledir; “sen onları
gördüğün zaman, vücutları, görüntüleri senin hoşuna gider. (bir şey)
söylerlerse, dediklerine kulak verirsin. onlar (birbirlerine) dayanmış
keresteler gibidirler. her bağırmayı, yüksek sesi kendi aleyhlerine
sanırlar. onlar düşmandır. onun için onlardan sakın. onları allah
gebertsin! (haktan batıla) nasıl döndürülüyorlar!” bu ayet allah’ın
kelamı mıdır, yoksa hz. muhammed’in kelamı mıdır? eğer allah’ın
kelamıysa allah neden “onları allah gebertsin!” demektedir?

83-
mücadele suresi 12. ayet şöyledir; “ey iman edenler! peygambere gizlice
bir şey söylemek istediğiniz zaman, bu gizli konuşmanızdan önce bir
sadaka sununuz. bu, sizin için hem bir hayır, hem de daha iyi bir
temizliktir. ancak gücünüz yetmezse, şüphe yok ki allah, çokça
bağışlayandır, çokça acıyandır.” bu ayette görüldüğü gibi allah
insanlara peygamberle konuşmadan önce sadaka sunulmasını emretmiştir.
ancak bir sonraki ayet olan mücadele suresi 13. ayet ise şöyledir; “ya!
gizlice bir şey söylemeden önce sadakalar sunmaktan korktunuz mu? madem
ki yapmadınız, allah da size tövbe lütfetti, artık namaza devam edin,
zekatı verin, allah ve rasulüne itaat edin. allah her ne yaparsanız,
haberdardır.” bu ayette ise denilmektedir ki, madem ki sadaka
sunmadınız, allah sizi affetti diyerek bir önceki ayette emredilen
sadaka sunma şartı kaldırılmıştır. allah gönderdiği emirlerde değişiklik
yapar mı? allah bir önceki ayeti yanlış mı göndermiştir de bir sonraki
ayette verdiği hükmü değiştirmiştir? eğer kur’an-ı kerim ahiret gününe
kadar ve tüm insanlara gönderildiyse bugün bu ayetleri okuyan kişi
bundan ne anlamalıdır? günümüzde yaşayan insanların peygamberi ziyaret
etmesi ihtimali yoktur. o zaman bu ayet neden kur’an-ı kerim’e
eklenmiştir?

0
 
Beitrag gepostet am 21.07.13, 23:26 @qirix Nr.: 5 Antworten
 
insanı dinden imanandan eden sorular
PART 5
84- hz. muhammed’in kölelerinden “maria” ile
ilişkisi hakkında birçok kaynakta ve çoğu islam kaynaklarında geçen
rivayetler, bunu destekleyen hadisler ve kur’an-ı kerim ayetleri vardır.
ibn-i cerir ve ibni ishak'ın aktardıkları bir hadiste şöyle denir:
“peygamber efendimiz hz. hafsa'nın evinde oğlu ibrahim'in annesi mariye
ile birlikte olmuştu. hz. hafsa buna alınmış ve bunu kendisini küçük
düşürücü bir olay olarak algılamıştı. bunun üzerine peygamberimiz, o'na
bir daha mariye ile birlikte olmayacağına söz vererek yemin etmişti.
ayrıca bunu kimseye söylememesini istemişti. ancak hz. hafsa gidip olayı
hz. aişe'ye açmıştı.” rivayetler ise şöyledir; “mısır piskoposu hz.
muhammed'e 4 cariye armağan eder. bunlardan biri de maria'dır (mariye,
hz.mariye). maria kipti hristiyandır. bu cariye hz.muhammed'e bir erkek
çocuk doğurmuş (ibrahim), ama bu çocuk 16 aylıkken ölmüştür. bir gün
hz.muhammed karılarından hafsa bint-i ömer'in evindeyken maria da
içeridedir ve hafsa ortalıkta yoktur.hz. muhammed maria ile ilişkiye
girer, tam bu sırada hafsa içeri gelir, ortam gerilir. hafsa "benim
günümde, benim yatağımda neden bu köle ile birlikte oluyorsun" diye
kızar. hz.muhammed onu sakinleştirmek için kendisinden sonra
ebubekir'in, ondan sonra da hafsa'nın babası ömer'in halife olacağını
söyler. tabi ki bu "sevindirici" haber hafsa'nın sinirini geçirmez.
bunun üzerine muhammed hafsa'yı sakinleştirmek için maria ile bir daha
yatmayacağına dair yemin eder. ama bunu kimseye söylememesini ister.
hafsa'nın siniri geçmesine geçmiştir de hz.muhammed maria'dan bir türlü
vazgeçememektedir. bunun üzerine kendisine yardımcı olan şu ayetler
iniverir; (tahrim suresi ilk 5 ayet): “1- ey peygamber! sana allah’ın
helal kıldığını niçin haram edersin, hanımlarının hoşnutluğunu ararsın?
bununla birlikte allah çok bağışlayandır, çok acıyandır. 2- allah size,
yeminlerinizi bozabilme imkânı sağlamıştır. allah, sizin koruyup
kollayanınızda. her şeyi bilen, her şeyi sağlam yapan ve yaptığında bir
hikmet bulunan odur. 3- hani peygamber, hanımlarından bazısına gizlice
bir söz söylemişti. ne zamanki o, onu haber verdi, allah da peygambere
onu açtı. açınca peygamber o hanımına birazını anlattı, birazından ise
geri durdu. ona bunu, bu şekilde anlatıverince “bunu sana kim haber
verdi?” dedi. “bana her şeyi çok iyi bilen ve her şeyden haberdar olan
(allah) peygamberlikle bildirdi” dedi. 4- eğer allah’a tövbe ederseniz,
ne iyi! çünkü ikinizin de kalpleri eğildi. yok, eğer ona karşı
birbirinize yardım ederseniz, haberiniz olsun ki, allah onun koruyup
kollayanıdır. hem ayrıca cebrail, müminlerin salih olanları, onlardan
sonra, melekler de (onun) destekleyicisidir. 5- eğer o sizi boşarsa,
rabbi ona sizin yerinize sizden daha hayırlı eşler verir. (bu yeni
eşler, allah’a) boyun eğen, iman eden, namaz kılan, tövbe eden, ibadet
eden, oruç tutan gerek dul, gerek bakire (hanımlardır).” olayı
destekleyen bazı hadisler ise şunlardır; mariya olayı: hadis no : 0838,
ravi: enes, tanım: “resulullah (sav)’ın zaman zaman birleştiği bir
cariyesi vardı. hz. aişe ve hz. hafsa peşini bırakmadılar. sonunda
resulullah bu cariyeyi nefsine haram etti. bunun üzerine: “ey peygamber,
sen zevcelerinin hoşnutluğunu arayarak, allah’ın sana helal kıldığı
şeyi niçin kendine haram ediyorsun?…” diye başlayan tahrim süresi nazil
oldu.” kaynak: nesai, işretu’n-nisa, 4, (7, 71) taberi olayı şöyle
anlatır: “gün, hz.muhammed’in hanımlarından hafsa’nın günüydü. o gün
hz.muhammed, hafsa’yla cinsel ilişkide bulunmak üzere kalkıp evine
gider. ama hafsa’yı evde bulamaz. tam o sırada, bir zamanlar, mısır
mukavkısı’nın kendisine armağan ettiği cariyelerden mariya çıkagelir.
hz.muhammed, cariyeyi hafsa’nın yatağına atar ve işini görmeye başlar.
hz.muhammed’in, cariyesiyle yatması doğaldır. kur’an da, hanımlarının
dışında cariyeleriyle de yatmasına olanak verilmiştir. (bkz. ahzab
suresi, ayet: 50, 52.) ne var ki cariyeyle özgür (hurre) olan bir
kadının, üstelik ömer kızının, hafsa’nın yatağında beraber olmaktadır .
işte bu olağan değildir. terslik bu ya, o sırada, hafsa da
çıkagelmiştir. hz.muhammed’in mariya ile ilişkisini görünce büyük tepki
gösterir: “tann elçisi! sen beni kötü duruma düşürdün, aşağıladın. öyle
birşey yaptın ki, benzerini hiçbir karına yapmadın! benim günümde, benim
sıramda ve benim yatağımda bir cariyeyi yatırıp yapıyorsun!” sonra
hz.muhammed’le hafsa arasında şu konuşma geçer: hz.muhammed: “hafsa!
marya’yı kendime haram etsem de ona bir daha yaklaşmasam; bundan hoşnut
olur musun?, hafsa: “evet!”, hz.muhammed: “vallahi billahi mariya ile
bir daha yatmayacağım!” hz.muhammed hemen ant içmiştir. hz.muhammed:
”hafsa! aramızda kalsın, bunu sakın kimseye söyleme, olmaz mı?”, hafsa:
“tamam!” ne var ki, hafsa bu durumu aişe’ye anlatır.(bkz: taberi, camiu’l-beyân, 28/102.)
olayın duyulması ve hanımlarının aralarında dayanışmaya gidip kendisine
karşı tavır alması üzerine hz.muhammed eşlerini terk eder ve bir odaya
uzvete çekilir. hz.muhammed’in eşlerini boşadığı dedikodusu yayılır. bir
rivayete göre ise cezalandırmak için sadece hafsa’yı boşamış ve
diğerleriyle de 1 ay beraber olmamaya yemin etmiştir. hafsa ömer’in,
ayşe ise ebubekir’in kızıdır. babalarının konumuna güvenerek asiliğe
cesaret edebilmişlerdir. 4. ayette geçen “ikiniz” sözü ayşe ile hafsa’yı
kasteder. ömer, olayı öğrenince hiddetle hz.muhammed’e gider ve
görüşmek ister. 3 kez geri çevrilen isteği sonunda kabul edilerek içeri
alınır ve bu görüşmeden sonra tahrim ayetleri gelir. ardından hafsa ile
nikah tazelendiği ve 29. gün eşlerine dönüp ayşe’yle beraber olduğu
söylenir. ayşe, henüz bir aylık sürenin dolmamış olduğunu düşünerek
kendisine sorar: “hani sen, bir ay boyunca hanımlarından uzak duracağına
dair yemin etmemiş miydin? bugün daha otuz gün bile olmadı; yirmi
dokuzuncu gündeyiz!”. hz.muhammed kendisine şu yanıtı verir: “bu ay
yirmi dokuz gün çeker.” olayı destekleyen bir diğer hadis ise şöyledir;
hz. aişe: “ma era rabbeke illa yüsariu fi hevake” mealen: “bakıyorum da
senin efendi tanrın yalnızca senin şeyinin keyfini yerine getirmek için
koşuyor.” (kaynak: buhari, hadis no: 1721)” bu rivayetler doğru mudur?
eğer doğruysa kur’an da açıklanmayan milyonlarca şey varken, tüm evreni,
yıldızları, galaksileri yaratan allah neden böyle çok küçük olaylarla
yakından ilgilenmekte ve bu ayetleri tüm insanlığa göndermektedir? eğer
bu rivayetler yanlışsa tahrim suresi ilk 5 ayeti ne için indirilmiştir?
ayrıca kur’an-ı kerim bir günde (kadir gecesi) indirilmemiş midir? neden
olaylar olduktan sonra başka başka ayetler inmektedir? bu ayetler de,
zamanın başlangıcından beri her şeyin yazılı olduğu allah katında bir
kitap olan “levh-i mahfuz” da yazılı mıdır?
r; “yaratanların en güzelini bırakıp ba’l (adlı puta) mı
tapıyorsunuz?” allah neden burada
85- tevbe suresi 5.
ayet şöyledir; “içinde savaşılması haram olan aylar çıktı mı,
müşrikleri nerede bulursanız öldürün, yakalayın, hapsedin, onların bütün
geçitlerini tutun. eğer tövbe ederler, namazı kılıp zekatı verirlerse,
yollarını serbest bırakın. çünkü allah çok bağışlayan, çok acıyandır.”
burada bahsedilen “haram aylar” islamiyetten önce de arap kabilelerinde
bulunan, sürekli savaş olması sebebiyle bazı aylarda savaşmayı
yasaklayan kurallardır. haram ayları allah mı belirlemiş ve bu aylarda
savaşılmasını haram kılmıştır, yoksa cahiliye dönemindeki arapların
uyguladığı kuralları mı kur’an-ı kerim’e eklemiştir? ayrıca bu aylar
dışında nerede bir müşrik görülürse öldürülmeli midir? müşriklerin
cezasını ahirette allah vermeyecek midir? allah neden tüm müşriklerin
öldürülmesini emretmiştir? yukarıdaki ayet bakara suresi 256. ayet ile
neden çelişir? bahsedilen ayet; “dinde zorlama yoktur. doğruluk,
sapıklıktan iyice ayrılmıştır. artık her kim tâğûtu inkâr eder, allah’a
da iman ederse, işte o, en sağlam tutamağa, ki onun için kopmak yoktur,
yapışmıştır. allah işitir, bilir.” bu ayetlere göre dinde zorlama var
mıdır yoksa yok mudur?

86- bir çok hadis ve rivayete göre
hz.muhammed’in 47 yaşındayken 6-7 yaşında olan hz. aişe evlendiği ve
9-10 yaşındayken de gerdeğe girdiği anlatılmaktadır. bu hadislerden
bazıları şöyledir; muhammed el-buhari'nin sahih-i buhari'de aktardığına
göre aişe şöyle demiştir: “peygamber (47 yaşındayken) benimle 6
(yaşında) bir kızken nişanlandı. medine'ye gittik ve beni-el-haris bin
hazrec'in evinde kaldık. sonra hastalandım ve saçlarım döküldü. daha
sonra saçlarım büyüdü ve annem, ummü ruman, salıncakta kız
arkadaşlarımla oynarken yanıma geldi. beni çağırdı, yanına gittim, bana
ne yapacağını bilmiyordum. elimden yakaladı ve beni kapıda bekletti.
soluğum kesilmişti, nefesim yerine geldiğinde, biraz su aldı ve yüzümle
başımı bu su ile ovdu. daha sonra beni eve aldı. evde ensâr'dan birtakım
kadınlar hazır bulunuyordu. bunlar bana: "hayır ve bereket üzere
geldin, hayırlı kısmet getirdin!", dediler. annem beni bu kadınlara
teslîm etti. bunlar da benim kılığımı, kıyâfetimi düzlediler ve
resûlullah'a teslîm ettiler. ensâr kadınları beni resûlullah'a takdîm
ettiklerinde ben 9 yaşında bir kızdım.” (kaynak: //hadis.ihya.org/buhari/konu/955.html ve //1.bp.blogspot.com/…kwfrbuyos/s1600/aise1.jpg)
yine aişe'nin, muhammed el-buhari'nin sahih-i buhari'de aktardığı başka
bir hadise göre: “ben henüz mekke’de, sokakta oyun oynayan bir kız iken
muhammed'e kamer sûresi ayeti nâzil oldu.” (kaynak: //tr.wikipedia.org/wiki/aişe_bint_ebu_bekir)
bir başka hadis şöyledir; ”resul-i ekrem'in yanında iken oyuncak
bebeklerle oynardım. emsallerim(ve arkadaşlarım) oynamak için bana
geldiklerinde resul-i ekrem'den çekinirlerdi, fakat resul-i ekrem bana
geldikleri için sevinirdi. bir gün resul-i ekrem bana:
'bunlar(oyuncaklar)nedir?' diye sordu. ben: 'bunlar benim kız
çocuklarımdır' dedim.” (gazali,ihyau' ulumiddin 1975,c.2,s.693) diğer
bir hadis ise şöyledir; "benim kızlardan birtakım ahbaplarım vardı.
onlarla kızlara ait oyun oynardık. biz oyun oynarken (muhammed) eve
gelirse oyun arkadaşlarım saklanırlardı. çok defa resul-i ekrem bu kız
arkadaşları benimle oynasınlar diye beni gönderirdi." (sahih-i
buhari,hadis no:2003,c.12,s.152-153;ayrıca sahih-i buhari,c.3,s.60 ve
sahih-i buhari,c.8,s.105) araştırmaların sonuçları ise şöyle
demektedir; “hz. aişe’nin hz. peygamber ile evlilik yaşı konusundaki
tartışmaları maddeler halinde verip, her bir madde içinde; bu görüşlerin
eleştirilerini yaptıktan sonra, kendi görüş, değerlendirme ve
cevaplarımızı da aynı madde içinde belirteceğiz. mevlana şibli “asr-ı
saadet” isimli eserinde; hz. aişe’nin doğum tarihi ile ilgili bilgilerin
güvenilir olmadığından hareketle evlilik yaşını tespit etmeninde mümkün
olamayacağını, dolayısıyla rivayetlerde belirtilen yaşın, kuşkulu
olduğunu söylemiştir. aynı görüşe rıza savaş’da katılmaktadır. islam
tarihi kaynaklarında, hiçbir sahabînin doğum tarihi konusunda net bir
bilgi yoktur. “asrı saadet” isimli esere yaptığı (ilave) açıklamalarda
ö. rıza doğrul’un da belirttiği gibi, o dönemde, bugünkü gibi nüfus
daireleri yoktu ve kimsenin doğum kaydı yapılmıyordu. nitekim günümüzde
bile, özellikle kırsal kesimde, doğan çocukların doğum kaydı
yapılamamakta, çocukların ailelerine çocuğun yaşı sorulduğunda, tarih
olarak “ekinler biçildiği zamanda, narlar kızardığında, bir kış günü
veya şu önemli olay olduğunda doğdu” şeklinde cevaplar alınmaktadır. o
dönemde bütün sahabilerin yaşları, genelde ölüm zamanındaki yaşlarına
göre hesaplanıyordu. bu ilkeden hareketle, hz. aişe’nin vefat
tarihinden, yaşı çıkarıldığında yaklaşık olarak doğum tarihi
bulunabilir. islam tarihçileri, hz. aişe’nin vefat tarihi olarak genelde
h. 58 yılını, vefatı sırasındaki yaşı olarak da 66 yaşını
vermektedirler. bir kısmı, vefat tarihi olarak h.56-59'u, vefatı
sırasındaki yaşı olarak da 65-67 yi belirtseler de, çoğunluğu birinci
görüşte müttefiktirler. böylece hz. aişe’nin vefat esnasındaki yaşından,
vefat tarihini çıkardığımızda (66-58=8) hicret sırasında hz. aişe’nin
yaşının 8 olduğu ortaya çıkar. hicretten bir yıl sonra evlendiğine göre
ise evlilik yaşı 9 olacaktır. ibn kesir bu yaşta evlendiği konusunda
hiçbir ihtilafın(anlaşamamazlığın) olmadığını belirtir.” (yazar: mehmet
azimli (yrd. doç. dr. dicle üniversitesi ilahiyat fakültesi) kaynak:
islami araştırmalar, cilt 16, sayı 1/2003, detaylı bilgi: //www.bilimfelsefedin.org/?p=144)
bir çok islam araştırmacısı hz.aişenin evlendiğinde 7-8 yaşlarında
olduğu konusunda hemfikirdir ancak o zamanki çağlarda kız çocuklarının
daha çabuk ergenliğe ulaştığını savunmaktadırlar. bu konu
araştırıldığında ise karşımıza şu bilgiler çıkmaktadır; bugün suudi
arabistan'da kız çocukların ilk adet görme yaşına dair elimizdeki
araştırma bu yaşın günümüzde ortalama 13.05 olduğunu söylüyor. (kaynak: //www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/15573847)
işin daha ilginci 20 yıl önce suudi arabistan'da kızların ilk adet
görme yaşı günümüzden biraz daha yüksekti. yani 13.22 bu anlamda kız
çocukları git gide daha erken bir dönemde adet görmeye başlıyorlar.
aşağıdaki görsel suudi arabistan'da günümüzdeki ortalama düzenli adet
görme yaşını (ilk adet görme yaşı değil) gösteriyor. buna göre 9, 10
veya 11 yaşında düzenli adet gören kız çocukların sayısı sıfıra çok
yakın iken 12 yaşındaki kız çocuklarda düzenli adet görülme oranı %10'un
bile altındadır. 13 yaşındakilerin sadece %20'sinde adet görülürken 14
yaşında düzenli adet görenlerin oranı %35, 15 yaşında düzenli adet
görenlerin oranı ise %50'dir. yani 15 yaşındaki kızların ancak yarısı
düzenli adet görmektedir. (bakınız aşağıdaki tablo) unutmamalı ki kız
çocukların ilk gördükleri adetler çoğunlukla vücuttaki hormon
düzenlenmesi ile ilgili olup bu adetler yumurtasız gerçekleşir, yani
üremeye hizmet etmez. (ilgili tablo: //g1210.hizliresim.com/12/s/f7gxb.png)
benzer bulgulara fransa, abd, almanya gibi ülkelerde de
rastlanılmıştır. ilk adet görme yaşının günümüzde giderek daha erken bir
yaşta olmasının sebebi günümüzde yaşam, sağlık ve beslenme şartlarının
git gide iyileşmesidir. şu aşağıdaki tabloda da ülkelerin ve yılların
karşılaştırmasını okuyabilirsiniz. (ilgili tablo: //g1210.hizliresim.com/12/s/f7gzr.jpg)
örneğin fransa'da son 200 yıl içinde ortalama ilk adet görme yaşı 1840
yılında 15,3 iken bu rakam düzenli bir şekilde inişe geçmiş ve günümüzde
fransa'da kız çocukların ilk adet görme yaşı 12.4'e inmiştir. (ilgili
tablo: //g1210.hizliresim.com/12/s/f7gwh.gif)
bu anlamda antik çağlarda kız çocukların günümüzden daha erken bir
dönemde ilk adetlerini gördüğü bir safsata ve kandırmacadır. (kaynak 1: //www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/15573847 kaynak 2: //www.mum.org/menarage.htm kaynak 3: //thesocietypages.org/…-at-first-menstruation/ kaynak 4: //ipac.kacst.edu.sa/edoc/ebook/1652.pdf)
ve bilindiği gibi hz. aişe’nin çok istemesine rağmen hiç çocuğu
olmamıştır, bir kaynak bu konu hakkında şöyle der; “çok istemesine
rağmen asla çocuk sahibi olamamıştır. hamile bile kalamamış. buna da
eğer ciddi bir kaza veya hastalık geçirmediyse ancak iki şey sebep
olabilir. 1- doğuştan gelen genetik bozukluk. 2- çocuk yaşta cinsel
ilişkiye zorlanma sonucu cinsel organ ve rahimde oluşan kalıcı hasarlar.
birincisi birkaç bin vakada bir görülebilecek bir hadise iken ikincisi
gerçekleştiği takdirde sonuçları neredeyse garanti edilecek ve akla en
mantıklı gelen cevaptır.” (kaynak: (bkz: #30508402)) hz.muhammed 47 yaşındayken neden 7 yaşında bir kız çocuğuyla evlenmiştir?

0
 
Beitrag gepostet am 21.07.13, 23:27 @qirix Nr.: 6 Antworten
 
insanı dinden imanandan eden sorular
PART 6
87-
islamiyetten önceki arap mitolojisi araştırıldığında mekke’de bulunan
360 adet puttan en bilinenleri ay tanrısı olan al-ilah ve 3 kızı al-lat,
al-uzza ve al-manat’tır. bu al-ilah’ın kızları kur’anda da geçer. (bkz:
necm:19 ve soru 43) hatta hz. muhammed’in babasının adı da
“abdullah”tır yani “abd al-ilah” bu da al-ilah’ın kulu anlamına
gelmektedir. buradan hz.muhammed’in ailesinin de ay tanrısı olan
al-ilah’a taptıklarını anlayabiliriz. “british müzesinde babil bölümünde
bölüm b de 3-4 heykel ve onların önünde 1 heykel şeklinde heykeller
vardır. arkadaki 3-4 heykel ellerini müslümanların dua ederken açtıkları
gibi açmış önlerindeki "ay tanrısı" na dua ediyorlar bunun ismi
al-ilah. al-ilah ın kızları al-lat, al-uzzat, al-manat ta bu 3 yıldız
olarak simgeleniyordu.” (kaynak: the archeology of world religions, jack
finegan, 1952, p482-485, 492) (görsel: //www.bible.ca/islam/islam-hazor1.gif)
müslümanların dua ediş şeklinde ellerini hafif kapatarak açmış ay
tanrısı al-ilah'a dua ediyor. aşağıdaki görselde ise al-ilah'ı
simgeleyen bir adam ve islamiyetin sembolü hilal görünmektedir. (görsel://www.bible.ca/…slam/islam-babylonian-moon.gif) bulunan diğer heykellerin de al-ilah’a dua ederken aynı müslümanlar gibi ellerini havaya açtıkları görülmektedir. (görseller: //www.bible.ca/…islam-hazor-hands-worship.gif, //www.bible.ca/…slam-hazor-hands-worship2.gif, //www.nccg.org/islam/hazor4.gif)
islamiyetin sembolünün hilal olması ve her caminin minaresinde hilal
sembolünün bulunması ise al-ilah’ın ay tanrısı olmasıyla bir bağlantısı
olabileceği konusunda soru işaretleri oluşturmaktadır. işte eski
mısırlıların "sin" adını verdiği (bkz: ya sin suresi)
ve eski putperest arapların ise "al-ilah" adını verdikleri ay tanrısı
al-ilah ve onun 3 kızı al-lat, al-uzza, al-manat (bkz: necm:19-20)
(görsel: //www.bible.ca/…m-babylonian-2100bc-nannar.jpg)
“araplar islamiyet öncesi dönemde kabe deki 360 tane put arasından en
yükseği, en güçlüsü olarak ay tanrısını görüyor ve buna al-ilah (en
güçlü ilah) şeklinde ellerini iki yana açarak dua ediyorlardı. yani
arapça da "ilah" olan tanrı kelimesi islamiyetle beraber "allah" a
dönüştürüldü.” (kaynak: southern arabia, carleton s. coon, washington,
d.c. smithsonian, 1944, p.399) “çeşitli arap kabileleri aslında bu ay
tanrısına değişik adlar veriyordu bunlardan bazıları "sin", "hubal" ve
kureyş te al-ilah. dil bilimciler "allah" kelimesinin "al-ilah" tan
türediğini söylerler.” (kaynak: islam muhammed and his religion, arthur
jeffery, 1958, p 85, muhammad at mecca, w. montgomery watt, 1953, p
23-29) “"allah" kelimesi islamiyetten önceki arap yazıtlarında
bulunmuştur.“ (kaynak: encyclopedia britannica, i:643) “islamiyet öncesi
bazı putperestlerin ilginç gelenekleri vardı bunlar ramazan dedikleri
ayda 1 ay oruç tutarlar, mekke ye hacca gidip kabe’nin etrafında 7 kez
dönerler, "kara taş" ı kutsal sayar onu öper ve günde 4 veya 5 vakit
namaz(salat) kılarlar şeytan taşlarlardı. tabi bunlar kur’an da da
bulunur.” (kaynak: is allah the same god as the god of bible?, m. j.
afshari, p 6, 8-9, islam, beliefs and observances, caesar e. farah) “ay
tanrısını ifade eden "al-ilah" kelimesi islamiyet öncesi dönemde arap
şiirlerinde yaygın olarak kullanılıyordu.” (kaynak: encyclopedia of
islam, eds. lewis, menage, pellat, schacht; leiden: e.j.brill, 1971,
iii:1093) müslümanlar neden putperestlerin al-ilah’a dua ettikleri gibi
allah’a dua ederler? ay tanrısı olan al-ilah’ı simgeleyen ay neden
islamın da simgesidir ve tüm minarelerin üstünde ay simgesi bulunur?
allah’ın adı neden al-ilah a bu kadar çok benzemektedir? allah
kendisine isim seçerken ay tanrısı olan al-ilah tan mı esinlenmiştir?

88-
azhab suresi 56. ayeti şöyledir; “şüphesiz allah, (rahmeti ve
nimetleriyle) ve melekleri (de onun bağışlanması için dua ederek),
peygambere salât ve selamda bulunurlar. ey iman edenler! siz de ona
salâvat getirin, ona tam bir bağlılıkla selam verin. (kendisine
bağlılığınızı bildirin)” allah kendi yarattığı hz. muhammede salât mı
eder?

89- nur suresi 2. ayet şöyledir; “zina eden kadınla zina
eden erkekten her birine yüz değnek vurun. allah’a ve ahiret gününe
gerçekten inanıyorsanız, allah’ın koyduğu cezayı uygulama konusunda
bunlara acıyacağınız tutmasın. müminlerden bir gurup bunlara uygulanan
cezaya tanıklık etsin.” kur’anı kerim de binlerce tür suçun cezaları
belirtilmemişken, allah neden bazı şeylerin cezalarının insanlar
tarafından bu dünyada verilmesini emretmiştir. milyarlarca galakside
bulunan milyarlarca gezegeni yaratan allah, neden böyle basit şeylerle
uğraşmaktadır? bu dünyada işlenen suçların cezasını ahirette allah
vermeyecek midir?

90- islam dininde neden kadınlar ikinci
plandadır? miras bölüşülürken neden erkeğe 2 kadın hakkı verilir? (bkz:
nisa:11) neden iki kadının şahitliği bir erkeğin şahitliğine denktir?
(bkz: bakara:282) neden erkekler birden fazla kadınla evlenebilirken
kadınlar birden fazla erkekle evlenemezler? allah kadın ve erkekleri
birbirlerine eş olsunlar diye yaratmamış mıdır? kur’anda neden hep
erkeklere hitap edilir? neden kadınlar muhatap alınmayarak
“kadınlarınıza söyleyin” ile başlayan ayetler vardır? cennette erkeklere
“göğüsleri yeni tomurcuklanmış eşler” (bkz: nebe:33) vadedilirken,
kadınlara neden birşey vadedilmemiştir?

91- saffat suresi 125.
ayet şöyledikendisini “yaratanların en güzeli”
diye tanımlamaktadır? allah’tan başka yaratıcı mı vardır?"

Yazar: Crazyblood
0
 
Beitrag gepostet am 21.07.13, 23:32 @qirix Nr.: 7 Antworten
 
insanı dinden imanandan eden sorular
edit: Yazım hatalarından nefret ettiğim için başıma geldi.
Konu başlığının doğrusu şöyledir: "İnsanı dinden imandan eden sorular"
0
 
Beitrag gepostet am 22.07.13, 00:29 @shelby Nr.: 8 Antworten
 
insanı dinden imanandan eden sorular
Rastgele okusanda olur. Her bir soru kendi başına birçok hayret ünlemi barındırıyor. Burada yazılan birçok soru öyle yada böyle biryerlerden duyduğumuz, okuduğumuz şeylerdir. Ama miras hukuku konusunda Kuran'da Nisa süresine istinaden yazılan 76. sorudaki "allah matematik hatası yapabilir mi" sorusu "vay be!" dedirten cinstendir.
0
 
Beitrag gepostet am 22.07.13, 01:14 @shelby Nr.: 9 Antworten
 
insanı dinden imanandan eden sorular
Bir örnek;

    176- senden fetva istiyorlar. de ki: babası ve çocuğu
    olmayanın (mirasıyla) ilgili fetvayı size allah veriyor. bir kişi
    ölür de, (ölen kişinin net kalan malvarlığı 120.000 Euro)
    çocuğu olmayıp bir kız kardeşi varsa, buna terekenin yarısı
    verilir. (Yani 60.000 Euro) eğer onun, (kız kardeşinin) çocuğu
    yoksa o, buna (tamamen) varis olur. “çocuğu yok da anne-babası
    varis bulunuyorsa, annesine üçte bir.” sözüne göre (yani
    40.000 Euro) annesine verilir. eğer bir çocukları yoksa
    eşlerinizin terekesinin yarısı sizindir kuralına göre erkeğe
    yarısı (yani 60.00 Euro) verilir. eğer (ölenin) erkekli kadınlı
    kardeşleri varsa, o zaman erkeğe iki kadın payı kadar (verilir).
    allah, bunu size şaşırıyorsunuz diye açıklamaktadır. allah,
    her şeyi çok iyi bilendir

    Kocaya malvarlığının yarısı 60.00

    Kızkardeşe malvarlığının yarısı 60.00

    Anneye malvarlığının üçtebiri 40.00

    Toplamda 160.000 eder



0
 
Beitrag gepostet am 22.07.13, 01:34 @yekta Nr.: 10 Antworten
 
insanı dinden imanandan eden sorular
Bu soruları bulmadım. Başkasıda icat etmedi. Onlar 1400 yıldır zaten vardı.

0
 
Beitrag gepostet am 22.07.13, 01:46 @qirix Nr.: 11 Antworten
 
insanı dinden imanandan eden sorular
emeklemeden yürünmediği için Kur'an ı Kerim 23 yılda,yani uzun bir sürece yayılarak indirilmiş,tamamlanmıştır....
0
 
Beitrag gepostet am 22.07.13, 01:52 @qirix Nr.: 12 Antworten
 
insanı dinden imanandan eden sorular
3.sorunun cevabı...yanlış hatırlamıyorsam o devirde henüz cilt olayı yoktu...doğal akışına bırakmış olmalı....kitap ciltlemeyi öğretemezmiydi insanlara,peygamberimize?öğretebilirdi...kuranın yazılması,yaygınlaştırılması kolay olsun diye matbaayıda,daktiloyuda öğretebilirdi pekala,hatta elektriği bilgisayarıda yaptırabilirdi!
yani bunun sonu gelmezniyet önemli!
0
 
Beitrag gepostet am 22.07.13, 02:01 @qirix Nr.: 13 Antworten
 
insanı dinden imanandan eden sorular
ALAK" KELİMESİ ÜZERİNE (Seyfullah ZÜLFİKAR) 

_alak suresinin 2. ayeti خَلَقَ الْإِنسَانَ مِنْ عَلَقٍ mealen “O(Allah), insanı "alak"tan yarattı”. mesele alak kelimesinin anlamında ortaya çıkıyor. “alak” ne demek? Allah insanı “alak”tan yaratığını vahyediyor Hz. Muhammed(s.a.v)’e… “alak”… bir çok meal çalışmasında ve ya islam hakkında yazılmış diğer kitaplarda karşılaştığımız “kan pıhtısı” şeklindeki çeviri bize biraz dikkat çekici gelmişti… biz biliyorduk ki-eğer bilgilerimiz doğruysa- insan kan pıhtısından yaratılmamıştır. çok düşük düzeyde biyoloji bilen bir insan bunu bilebilir… ancak arapça bilgimizin olmaması ve ayrıca meal verilirken anlatılmak istenenle bizim anladığımız şeyin aynı olup olmadığını öğrenmeyi istememiz sebebiyle bu konuyu araştırmaya başladım. tabi ki son söz söylemek gibi bir iddiamız yok, bu konuda bilgisiz bir insan olarak buna kalkışmak haddimi aşmak olur, ancak gayet açık olan birkaç noktayı vurgulamak istiyoruz. şimdi “alak” hakkında yazılanlara, söylenenlere bakalım… 

_(ömer nasuhi bilmen)Kur'an-ı Kerim'in tercümesinde, bu Alâk Sûresi'ni tercüme ederken; 

(Halekal-insâne min alak) "İnsanı kan pıhtısından yarattı." diye tercüme etmiş. eskiden beri böyle gelmiş, böyle gidiyor. lügata(sözlüğe) bakmışlar, alâk kan pıhtısı demişler. insan kan pıhtısından yaratılmadı ki... Kur'an-ı Kerim’de doğru... 

kandan mı yaratılıyor insan?.. hayır, kanla ilişkisi yok. yaratılmanın, bebeğin oluşumunun kanla ilgisi var mı?.. yok... yanlış tercüme. alâk ne demek?.. taallûk, alâka, ilişki demek, yapışmak demek. araplar sülüğe de alâk derler, yapıştığı için. şimdi embriyon diyorlar ya doktorlar, o rahmin duvarına yapışıyor ya, onun için alâk denmiş. alâk'tan yarattı dediği o...(Prof. Dr. Mahmud Es'ad Coşan )  

_“insanı yapışkan bir hücreden yaratan.” 

genel olarak müfessirler(tefsir yapanlar) alaka’nın çoğulu olarak alak kelimesine, “kan pıhtısı görünümünde olan döllenmiş hücre” anlamı verirler. fakat elmalılı m. h. yazır, bu maddî mânadan başka kelimenin bir de: ruhanî ve manevî olarak “alâka” gibi aşk ve sevgi mânası da olduğunu, dolayısıyla “alak”tan, “rabbanî bir izafetten ibaret olan ruhî ilişiğe kadar, insanın yaratılışının başlangıçlarını kapsayan, hem de okunan metnin ruhî bir sevgi ve alaka ile takip edilmesine bir uyarı ihtiva eden bir mâna düşünmenin mümkün olduğunu yazar ki, güzel ve dikkate değer bir tefsirdir. suat yıldırım meali) “insanı (rahim cidarına) yapışan bir hücreden yaratan” şeklinde bir meal de suat yıldırm’a atfediliyor, kitaplar elimizde olmadığından bilemiyoruz. 

_ “O, insanı bir alak'tan yarattı.” 

dipnotta: döl yatağı duvarına yapışıp asılı duran, hücre,embriyo.(ali bulaç 

_ “O insanı aşılanmış yumurtadan yarattı.” 

dipnotta: alak, insanın yaratılış safhalarından olan aşılanmış yumurtayı ifade eder.(diyanet vakfı meali-heyet) 

_ “O insanı bir alaktan yarattı.” (elmalılı meali- sadeleştiren:lütfullah müftüoğlu) 

_ “O insanı alaktan/rahim duvarına yapışmış bir embriyodan yarattı.” (elmalılı meali, hazırlayanlar: lütfullah cebeci, sadık kılıç 

_(1-2 ayetlerin meali beraber) yaratan, insanı pıhtılaşmış kandan yaratan Rabbinin adıyla oku.. (fazlur rahman/islam/tercümesi) 

_O, insanı bir alak'tan yarattı. 

kainatı genel olarak zikrettikten sonra insanın ne gibi hakir bir başlangıç ile yaratıldığı belirtilmiştir. "alak", "alaka"nın çoğuludur. manası, "pıhtılaşmış kan"dır. bu durum hamileliğin ilk birkaç günü içinde meydana gelir. daha sonra et şeklini alır. ve tedricen insan şekillenmeye başlar.(mevdudi-tefhimul kuran/tercümesi) 

_ O, insanı bir kan pıhtısından yarattı. 

sure sonra insanın yaratılmasını ve hayata başlamasını özel olarak ele almaktadır. "O, insanı bir kan pıhtısından yarattı". evet Allah insanı, bu donmuş ve rahime yapışan bir damlacık kandan yarattı. işte bu son derece sade ve küçük kaynaktan yaratılmıştır insanoğlu. bu bir damlacık kan pıhtısı da Yaratıcı’nın gücünü göstermekle birlikte ondan da öte O'nun keremini, ihsanını gösterir. çünkü onun lütfu ile bu kan pıhtısı öğretilebilen ve buna dayalı olarak da, öğrenen insan seviyesine yükselmiştir. "Oku Rabbin en büyük kerem sahibidir. O insana kalemle yazmayı öğretti, insana bilmediğini öğretti."(seyyid kutub/fizilalil kuran/tercümesi) 

_“Yaratan Rabbinin adıyla oku. O insanı alaktan (kan pıhtısı biçimini alan embriyodan) yarattı. Oku, Rabbin en büyük kerem sahibidir. O (insana) kalemle (yazmayı öğretti. İnsana bilmediğini öğretti." (Alak: 1-5) muhammed gazali 

_ “O insanı bir kan pıhtısından yarattı.” 

alak , aleka'nın çoğulu olarak sayılmıştır. beydâvî demiş ki: "insan" kelimesi, çoğul mânâsında olduğu için çoğul yapılmıştır. "kamus" ve şerhlerinden anlaşıldığına göre aslında lügatta alek maddesi, yapışıp ilişmek mânâsına vaaz edilmiştir. ve mutlak şekilde ilişken ve yapışkan nesneye de denir. bundan her türlü kana ve kırmızı kana ve özellikle uyuşuk kana alek denilmiş. kandan bir kısım olması itibariyle veya doğrudan doğruya ilişiklik mânâsı ile rahimdeki tutuğa da aleka denilmiştir. yapışkanlığından dolayı sülük ve kuyu makarasına ve ipine ve makarasının iliştirilip ipi geçirilen takıntısına ve işlek yola da alek denilir . bütün bunlar maddî mânâdır. bunlardan başka alek, ruhanî ve manevî olarak "alaka" gibi aşk ve sevgi mânâsına geldiği de lügatta açıklanmıştır. 

tefsir bilginleri, yaratılışın maddi yönünü göz önünde bulundurarak meni (sperma)nin aşılamasından sonra meydana gelen kan pıhtısının çoğulu olmasıyla yetinmişler ve bunu en alçaktan en yükseğe yükselmeyi göstermek için açıkça anlaşılan mânâ olarak görmüşlerdir. fakat manevî yönü de kapsamak üzere mutlak bir alaka, bir ilişik mânâsına müfred olarak düşünülmesine hem alekanın yaratılmasına da başlangıç olan ve Rabbanî bir izafetten ibaret bulunan ruhî ilişiğe kadar insanın bütün yaratılışın başlangıçlarını kapsayan, hem de okunanın ruhî bir sevgi ve alaka ile takip edilmesi hususuna da açık faydalı bir uyarım olacağından dolayı daha ince, daha derin, daha beliğ olur. bu şekilde meâle şöyle demeli: "O, insanı bir ilişikten yarattı.” bununla beraber iki takdirde de kısaca mânâsı şudur: bir alakadan, yahut sırf bir ilişikten bir insan yaratan ve mutlak surette yaratmak kendinin şanı olan Rabb'in hiç okumamış olan kimseyi de böyle bir emir ile elbette okutur. onun için oku!(elmalılı hamdi yazır tefsiri) 

_insanı bir yumurta hücresinden yaratan! 

bu iki ayette geçen haleka fiilinin geçmiş zaman halinde kullanılması, ilahî yaratma fiilinin (halk) sürekli tekrarlanmakta olduğunu göstermek içindir. dikkati çeken bir husus da, bu ilk Kur’an vahyinin, insanın bir yumurta hücresinden -yani, döllenmiş bir yumurtacıktan- embriyonik bir gelişme göstermesine işaret etmesi ve böylece insanın biyolojik kökeninin ilkelliği ve basitliği ile zihnî ve ruhî potansiyelinin zıtlığını vurgulamasıdır: hayatın yaratılışının gerisinde bulunan bilinçli bir planın ve amacın varlığına işaret eden bir zıtlık.(muhammed esed meali tercümesi) 

_“Oku yaratan Rabb’inin adıyla. İnsanı alâktan (asılıp, tutulan embriyonik bir hücreden) yarattı. Oku, Rabb’ın sonsuz ikram sahibidir. O ki kalemle yazmayı öğretti.” mustafa islamoğlu 

_arapça kelime olan alekanın üç anlamı var: 1) sülük, 2) asılı duran, 3) kan pıhtısı. aleka evresinde asılı duran ile embriyoyu karşılaştırırsak, ikisi arasında şekil 1’de görüldüğü gibi bir benzerlik görürüz.1 ayrıca, bu evrede embriyo, annenin kanından beslenir, tıpkı sülüğün başkalarının kanından beslenmesi gibi. 2alekanın ikinci anlamı, ‘asılı duran şey’dir. 2 ve 3 numaralı resimde gördüğümüz embroyunun anne rahminde asılı duruşu tamamen böyledir. alekanın üçüncü anlamı, “kan pıhtısı”dır. embryonun dış görünüşü ve onun kesesi bu evrede kan pıhtısına benzer. bunun sebebi, embryonun içinde yüksek miktarda kan bulunmasıdır.3 ayrıca bu evrede embroyadaki kan, üçüncü haftanın sonuna kadar dolaşıma başlamaz.4 Zaten embroyunun kan pıhtısına benzemesinin asıl sebeplerinden biri budur. 

aleka kelimesinin üç anlamı da, Kur’ân’da bahsi geçen anlatıma bütünüyle uygundur. 
resimlere ve alıntılara aşağıdaki linkten bakılabilir. 

www.zaferdergisi.com/article/?makale=2089 

_Yaratan Rabbin adıyla oku. O, insanı bir "alak"tan yarattı. Oku, Rabbin en büyük kerem sahibidir.(Alak Suresi, 1-3) 

"alak" kelimesinin arapça'daki anlamı ise, "bir yere asılıp tutunan şey" demektir. hatta kelime asıl olarak deriye yapışarak oradan kan emen sülükler için kullanılır. www.islamiyet.gen.tr 

_“yaratan, insanı pıhtılaşmış kandan yaratan Rabbinin adıyla oku…” islam nedir-ali şeriati/tercüme 

_"İnsanı kan pıhtısından yarattı" meâlindeki ikinci âyet-i kerîmede (kan pıhtısı mânâsına gelen "alak" kelimesi bu sûreye isim olmuştur. dini sözlük adlı bilgisayar programından 

_İnsanı, embriyodan/ilişip yapışan bir sudan/sevgi ve ilgiden/husûmetten yarattı. yaşar nuri öztürk meali,aynı yazar “kuran’ın temel kavramları” adlı kitabında başka bir başlık altındaki bir yazıda alak(kan pıhtısı ifadesine yer vermiş. 

_ayette geçen alak kelimesi’nin öz anlamı ”bir yere asılı kalan,kendi başına varolamayan” demek olup buradaki anlam iki ayet arasındaki bütünlüğü sağlayacak bir anlam olmalıdır.eğer şu andaki meal ve tefsirlerin anlamını verecek olursak ayetler arasındaki bütünlük ve insicam sağlanamayacak,üstelik ilk ayetlerde embriyonun ne işi var denilecektir. 

evet, alak ifadesi diğer ayetlerde hep embriyo anlamında kullanılmıştır.fakat orada hemen ayetlerin devamında insan yaratılışının diğer aşamaları da zikredilirken burada salt alak kelimesi vardır.bundan dolayı bu kelimenin kök anlamının yani birşeye dayanıp yaslanmadan ayakta duramamanın buraya uygun bir adı vardır ve o da ”bağımlı ve muhtaç olmak,yaratanın devamlı desteğine ve yardımına ihtiyaç duymaktır.” 

www.kuranmuslumani.com 

_bunlar genel olarak bazı türkçe kaynaklardan aldığımız kesitler, şimdi de diğer dillerdeki duruma bakalım… 

_congealed blood(pıhtılaşmış kan): fazlur rahman/islam ingilizcesinden) 

_out of a leech-like clot(sülük gibi yapışan bir pıhtı, out of a (mere) clot of congealed blood(-yalnızca-pıhtılaşmış kandan) bu iki meal de internette yusuf ali’ye atfedilmişti. belki de mealin yeni baskılarıyla eski baskıları arasındaki bir farktan kaynaklanan bir durum olabilir, bu kitabın aslı elimizde olmadığı için aynen aktarıyorum iki ifadeyi de… (yusuf ali meali ingilizcesinden) 

_from an embryo(bir embriyodan) (rashad khalifa ingilizce meal) 

_from a clot(bir pıhtıdan).(ahmed raza khan, mohammed aqib qadri ingilizce mealinden) 

_“klumpen blut”pıhtılaşmış kan) der heilige koran almanca meal 

_alak kelimesi hakkında yazılanların bir kısmını alıntılar yaparak aktardık. kolayca anlaşılabileceği gibi “kelimenin hangi anlama geldiğiyle ilgili” bazı sorunlar var. genel olarak “alak” kelimesine pıhtılaşmış kan anlamı verilmiş. ancak bu kelimeye bu anlamı veren yazarların acaba kaç tanesi bu konuda eğitim almış insanlardır? bu soru oldukça önemli… çünkü sorun arapça bilgisinden kaynaklanan bir sorun değil anladığımız kadarıyla… zaten kelimenin muhtemel anlamları ortada, sorun bu anlamlardan hangisinin seçileceği… yani bu noktada kişinin arapça bilgisi devre dışı kalmaktadır bir bakıma, burada devreye bahsedilen devrenin yazarca canlı bilimi açısından bilinmesi girer. yani mukemmel bir arapçanız olsa bile, buradaki mesele dil değil, biyolojik bilgi meselesidir. kelimenin (varsa) aynen ve ya türevleriyle geçtiği ayetleri ve hadisleri inceleme olanağımız yok, zaten arapça da bilmiyoruz ancak bahsettiğimiz gibi mesele başka bir alandaki bilgiyle çözülebilecek bir mesele… bence burada tefsir ya da meal yazanların –bu konuda- gereken donanıma sahip olmamaması ve ya yararlanabilecekleri kaynakları gerektiğince kullanmadığı ortaya çıkıyor. hayatında bu konuda(biyoloji-tıp) yeterli bir eğitim almamış bir çok yazar, bu kelimenin anlamıyla ilgili doğru ya da yanlış hükümler verebiliyorlar.

_diyelim ki islam’ı öğrenmek isteyen bir insan açtı bir meali okumak istedi, sayfaları karıştırırken sonlara doğru bir şekilde bu sure gözüne çarptı; ve okumaya başladı… eğer o insan, insanın neden yaratıldığı hakkında önceden bir bilgiye sahipse, (meale göre) insanın kan pıhtısından yaratıldığını okuduğu zaman, önceki bilgisiyle çatıştığı için Kuran’ın aslında da böyle bir yanlış ifade var zannedecektir. meallerde bu şekilde yanlışlar olabileceğini düşünmeyeceği için, ilk izlenim açısından hiçte hoş olmayan bir durumla karşılaşacaktır. oysa meallerde anlam doğru verilseydi, böyle bir sıkıntı kalmayacak ve okuyucu ilk anda ve ya sonrasında böyle bir sorunla karşılaşmayacaktı.* 

_sonuç olarak demek istediğimiz, insanların Kuran’ın anlamıyla buluşmasına vesile olan meal, tefsir ve ya islam hakkında yazılmış herhangi bir kitabın yazarı böylesi durumları daha dikkatli incelemeli ve insanlarla, Kuran arasında özensizliklerden kaynaklanan engellere sebep olmamalıdırlar, tabiki insanız ve bu hatalar muhtemeldir ama keşke daha dikkatli olunsa diyoruz. bu sitede de hatalar muhtemeldir, onun için yapmak istediğimiz müminlerin birbirlerine karşı, birbirlerini yaptıkları yanlışlar hakkında uyarma görevlerini yerine getirmeleri ve olabilecek hataları en aza indirmeye gayret etmeleridir. biz de bu yüzden sizlerden gördüğünüz yanlışlarımızı bize iletmenizi istiyoruz. 

_yüce Allah, islam’ı daha iyi anlamayı, islam’ı daha iyi yaşamayı, islam’ı daha iyi anlatmayı nasip eder inşallah… 

_*biz kelimenin ve ayetin genel anlamı hakkında fikir beyan edebilecek bilgide değiliz, yaptığımız sadece bu konuda söylenenlerin genel bir fotoğrafını çekmek... 

0
 
Beitrag gepostet am 22.07.13, 10:45 @qirix Nr.: 14 Antworten
 
insanı dinden imanandan eden sorular

Islam Nedir , Kuran Nedir , Farz Nedir , Sunnet Nedir , Peygamber Ne Demektir,

Arkadasina soyle buralardan baslasin,

Ilk okuldayken Universite kitaplarini okumasin,elbette sasirir ve ne okudugunu anlayamaz,

Sonrasimi,sonrasinda iste boyle sorulara takliip kalir,

Demek ilahiyat dedikleri basit bir sey olsa gerek yada gereksizdir arkadasinizin zihniyeti gore,

Ilk soruya karsilik;

Bunun cevabi peygamber efendimizin hayati ve ayetlerin hangi olaya gore aciklama yapildigini hangi zamanda inip onundeki ve sonrasindaki birak cumleyi kelime nin harfine dahi baglamligi karsisindaki mucizeligidir,yok be guzelim niyet kotu olduktan sonra her ses cikar bir kafada,

ALLAH ALLAAH sen kansere yakalan ondan sonra ben tedavi olabilirim diye git doktorlarin,

Yillarca dirsek curuttugu  universitedeki kitaplarini al oku sonrada bu niye boyle su niye boyle diye sor,yazik.

Neysse o kadar derine dalmasinda  bu kadar zihnini yoracagina saadece su bir tane ayete cevap versin ben yalan oldugunu buradan haykiracagim soyle arkadasina,


 "DAGLARI GORURSUN DE , DONMUS SANIRSIN ; OYSA ONLAR BULUTLARIN SURUKLENMESI GIBI

                                           SURUKLENIRLE"


Bak,hem jeolojiyi  hem fizigi bilmek gerek bu ayetin anlamini kavrayabilmek icin,

Oysa su ayetin gercekliginin kabulu 20. yuzyilda ancak cozulebilmistir,

Oysa Peygamber bunu soylediginde saadece inanmayanlar tarafindan gulunc duruma dusmustur,

Ne garip degilmi inanmayanlar o zamanlarda vardi simdide,

Arkadasina soyleyiver bir zahmet bu saadece bir ayetti geri kalan ayetler ise hepsi birbirinden mucize lâkin anlayabilmek icin bazi seyleri bilmek ise mutlaktir,

Bu yalnizca bacagi olmayan bir cocugun ben niye kosamiyorum sorusuna denk tir,

unutmayalim KURAN HATA veya YANLIS icermez olsa olsa onu okumaya calisan HATA lidir...


-----
Benim de bir adım var,Ezan ile okundu Sela ile bitecek...
0
 
Beitrag gepostet am 22.07.13, 13:25 @gezgin256 Nr.: 15 Antworten
 
insanı dinden imanandan eden sorular
Adı geçen soruda ( 3 )  bahsedilen şey neden Muhammed'in sağlığında yazılılı olarak kayda geçirilmediğidir. Kaldı ki bahsi edilen tarih yani ilk ayetin indirildiği tarih insanlığın kültür geçmişi içinde oldukca yakın bir tarih olan M.S 610'dur. İlk yazının M.Ö 3000'de bulunduğunu gözönüne alırsak 610 dün gibi bir zamandır. Ayrıca bu kadar değerli kelamları yazılı olarak kaydetmek yerine başka insanların hafızalarına emanet etmek bizi orjinaliği konusunda kuşkuya götürmez mi?
0
 
Beitrag gepostet am 22.07.13, 14:48 @devrialem Nr.: 16 Antworten
 
insanı dinden imanandan eden sorular

Dağları
görürsün, onları hareketsiz sanırsın. Halbuki onlar bulutların
geçişi gibi hareket ederler. Bunu, her şeyi sağlam ve yerli
yerince yapan Allah yapmıştır. Şüphesiz O yaptıklarınızdan
hakkıyla haberdardır.’Neml Suresi,88.Ayet)


Biz yeryüzünü bir
döşek yapmadık mı? Dağları da birer kazık (Nebe Suresi, 6.7.
Ayet)


Her iki Ayette bir zıtlık yok mu?

Dağların kendi başlarına hareket ettiğine dair hiçbir jeolog yada fizikci henüz bir acıklamada bulunmadı. Ama kastedilen şey kıtaların (Lehvaların) hareketiyse onun dağla nasıl bir alakası var.

0
 
Beitrag gepostet am 22.07.13, 16:59 @qirix Nr.: 17 Antworten
 
insanı dinden imanandan eden sorular

Senin bana yapacagin en guzel iyilik oncelikle yasini yazman olacaktir,

Nedeni ise liseyi bitirip bitirmemen daha basit anlatimla,

Maddeyi bilmiyorsun bu bir,birin ikincisi hareket alanlarini tortul tabakalarini bilmiyorsun,

Ikinin ucuncusu maddeni( ki burada dag olsumu ) hareket kaynagi magnezyumu bilmiyorsun,

Ucun dordncusu jeolojik ve bundan dogan ki konuyla alâkali olan jeoenklinal akimini bilmiyorsun,

Daha da kisacasi Sen bu kadar bilinmezlerin arasinda kaybolmussun,

Bu kadar bilinmezlige ragmen bilgiclik taslayip bir seyler bulmuscasna vizildiyorsun,

Inan bana Sen saadece kendini guldurursun,u garibanlik bilgi fakirligi dgilde nedir peki,yazik..

Neysse yine seni cok fazla ciddiye alip bu kadar cumle yazdigima sukret bre kor cahil...


-----
Benim de bir adım var,Ezan ile okundu Sela ile bitecek...
0
 
Beitrag gepostet am 22.07.13, 19:47 @qirix Nr.: 18 Antworten
 
insanı dinden imanandan eden sorular
kuranı kerim hazreti muhammedin sağlığında yazılmıştır zaten,ciltlenip düzenlenmesi daha sonra olmuş.bundan 35 sene falan evvel hoca mektebine giderkenki bilgilerimden aklımda kaldığı kadarıyla hz muhammed as. zamanında kur'an ayetleri ceylan derileri üzerine yazılmış...kuranın peygamber eendimiz zamanında yazılmış olduğu en temel dini bilgilerden biridir...kuranı diğer dini kitağlardan ayıran bir yönüdür ayrıca....
0
 
Beitrag gepostet am 22.07.13, 19:52 @qirix Nr.: 19 Antworten
 
insanı dinden imanandan eden sorular
ayrıca göğün çatlaksız olarak yaratılmış olması mevzundada benim ilk aklıma gelen şey ozon tabakası ve işlevi olmuştur.....
alakla ilgili bir diğer mevzu ise;alakın arapçada çok geniş bir manası olduğu görülüyor...o devirde en çok kan pıhtısı manasında kullanılıyor olması,kurandada kan pıhtısı manasında kullanıldığı anlamına gelmez çünkü kuran indirildiği dönemin insanına değil,kıyamete kadar geçen süredeki tüm insanlığa ve çağlara hitap ediyor...
0
 
Beitrag gepostet am 23.07.13, 00:29 @cihannuma Nr.: 20 Antworten
 
insanı dinden imanandan eden sorular
Senin hanene şimdiden iki önemli etiket yapıştırıyorum. İslam düşünürürü ve jeolog. Başka hangi bilim dallarında uzman olduğunu şimdilik bilmiyorum ama sanırım onları yeri geldiğinde bize lütfedersin. Tahminime göre "uzmanlık" alanların oldukca fazla ( ! )
Yer kürenin bütün katmanlarını ailenin fertlerinin isimlerini bir solukta sayar gibi saydın. Beğendim ve takdir ettim. O yüzden senin gibi uzman bir jeologla tanıştığım için sormak zorundayım; "Jeologlara göre dünyanın yaşı kaçtır. Ve bu yaş dinin yaratışcılık olayı ile uyuşuyor mu?

Benim gibi Ortaokul bilgisine sahip birini ( doğrusu ilkokul mezunu bile değilim ) muhatap aldığın için sana müteşekirim.
Bu samimiyete dayanarak aşağıya Tevrat'tan bir alıntı eklemek istiyorum.
Tevrat, Mik. 6:2 Ey dağlar ve yeryüzünün sarsılmaz temelleri, Rab'bin suçlamasını dinleyin. Çünkü Rab halkından davacı, İsrail'den şikayetci

0
 
 
Antworten
Der Inhalt darf max. 30000 Zeichen lang sein!
 
insanı dinden imanandan eden sorular