Kur'an-ı Kerim'de Ramazan ayında Müslümanların oruç tutmaları farz kılınmıştır. Kur'ân-ı Kerim'de oruç, gün olarak değil, ay olarak farz kılınmıştır. Yirmi dokuz, yahut otuz gün denmemiş, Şehr-i Ramazan (Ramazan ayı diye buyrulmuştur.
"Oruç sayılı günlerdedir. Sizden her kim o günlerde hasta veya yolcu olursa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde oruç tutar. Oruç tutamayanlara fidye gerekir. Fidye bir fakiri doyuracak miktardır. Her kim de, kendi hayrına olarak fidye miktarını artırırsa bu, kendisi hakkında elbette daha hayırlıdır. Bununla beraber, eğer işin gerçeğini bilirseniz, oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır."
"O sayılı günler, ramazan ayıdır. O ramazan ayı ki insanlığa bir rehber olan, onları doğru yola götüren ve hakkı batıldan ayıran en açık ve parlak delilleri ihtiva eden Kur’ân o ayda indirildi. Artık sizden kim Ramazan ayının hilâlini görürse, o gün oruç tutsun. Hasta veya yolcu olan, tutamadığı günler sayısınca, başka günlerde oruç tutar. Allah sizin hakkınızda kolaylık ister, zorluk istemez. Oruç günlerini tamamlamanızı, size doğru yolu gösterdiğinden ötürü Allah’ı tazim etmenizi ister. Şükredesiniz diye bu kolaylığı gösterir." Bakara, 2/184-185)
Cevap: İslâmın beş şartından dördüncüsü, mübârek Ramazan ayında, hergün oruç tutmaktır. Oruç, hicretten onsekiz ay sonra, Şa'bân ayının onuncu günü, Bedr gazâsından bir ay evvel farz oldu. Ramazan, yanmak demektir. Çünkü, bu ayda oruç tutan ve tevbe edenlerin günâhları yanar, yok olur. Ramazanda oruç tutmak akıl bâlig olan her müslümana farzdır.
Orucun farzları
1- Niyet etmek,
2- Niyeti ilk ve son vakitleri arasında yapmak,
3- Fecr-i sâdık, ya'nî tan yeri ağarmasından, güneşin batmasına kadar olan zaman [ya'nî şer'î gündüz] içinde, orucu bozan şeylerden sakınmaktır.
Ramazanın girişi
Soru: Ramazanın girişi nasıl tespit edilir?
Cevap: Hadîs-i Şerîfte, (Ayı görünce oruç tutunuz! Tekrar görünce, orucu bırakınız!) buyuruldu. Bu emre göre, Ramazan ayı, hilâlin [yeni ayın] görülmesi ile başlar. Hilâli görmeden önce yapılan hesâb ile, takvîm ile başlamak câiz olmaz.
Şa'bân ayının otuzuncu gecesi, güneş gurûb edince, hilâli aramak vâcib-i kifâyedir. Oruç, fecrin ağarmasından, güneş batıncaya kadar, yemeyi, içmeyi ve cimâ'ı terketmektir.
Orucun niyet vakti
Soru: Orucun niyet vakti ne zaman başlar?
Cevap: Bir gün evvel güneş batmasından, oruç günü (Dahve-i kübrâya kadar, Ramazan orucuna kalb ile niyet etmek de farzdır. Belli gün olan adak orucunun ve nâfile orucun niyet zamanı da böyledir.
Hergün ayrı niyet etmek lâzımdır. Ramazan orucuna niyet ederken, Ramazan demeyip, yalnız oruç demek veya nâfile oruç demek de câizdir. Dahve-i kübrâ vakti, oruç müddetinin ya'nî şer'î gündüz müddetinin yarısıdır ki, zevâl vaktinden öncedir.
Fecr, ya'nî imsâk vaktinden evvel niyet ederken, (Niyet ettim, yarın oruç tutmaya) denir. İmsâktan sonra niyet ederken, (bugün oruç tutmaya) denir. Ramazan-ı Şerîf orucu, her müslümana farz olduğu gibi, tutamıyanların kazâ etmeleri de farzdır. Kazâ ve keffâret orucuna ve mu'ayyen olmayan adak oruçlarına fecrden sonra niyet edilemez.
Hayvan zekâtı
Soru: Hayvanların zekâtı var mıdır?
Cevap: Yılın yarıdan fazlasında parasız çayırda otlıyan hayvanlar, üretmek için, [sütü için] olursa, bunlara (Sâime) hayvan denir. Sâime hayvan sayısı, nisâb miktarı olduktan bir yıl sonra, zekâtı verilir. Yün için, yük taşımak için, binmek için olursa, sâime denilmez ve zekât lâzım olmaz. Deve, sığır gibi başka cinsden sâime hayvanlar, birbirlerine ve diğer ticâret eşyâsına eklenmez.
Deve zekâtı: Devenin nisâbı beştir. Beş devesi olan, bir koyun verir.
Sığır zekâtı: Sığırın nisâbı otuzdur. Otuz sığır için bir adet, bir yaşını aşmış erkek veya dişi buzağı verilir. Kırktan ellidokuza kadar sığırı olan, bir adet, iki yaşını bitirmiş, erkek veya dişi dana verir. Manda zekâtı, sığır gibidir.
Koyun zekâtı: Koyunun nisâbı kırktır. 40'dan 120'ye kadar koyunu olan, yalnız bir koyun verir.
Kimler oruç tutmaz
Soru: Hasta olanlar nasıl oruç tutar?
Cevap: Dînimiz, insana yapamıyacağı işleri yüklememiştir. İbâdetlerde her türlü kolaylığı göstermiştir. Meselâ, hasta, hastalığı artacak ise, hâmile kadın, süt veren kadın, harbeden asker zayıf olursa, oruç tutmaz. İyi olunca kazâ eder.
Sefere çıkan, ya'nî üç günlük yola [104 kilometreye] gitmek için niyet ederek yola çıkan, seferî olur. Böyle misâfir, orucunu ertesi gün bozabilir ve Ramazandan sonra kazâ eder ise de, zarar etmezse, tutması efdaldir.
Yolda ve onbeş günden az kalacağı yerde tuttuğu orucu bozarsa, keffâret lâzım olmaz. Misâfirliği bitip evine gelince veya gittiği yerde onbeş gün kalmaya niyet edince, tutmadığı günleri kazâ eder.
Hasta, hastalığının artmasyndan veya iyi olmasının gecikmesinden yâhud şiddetli ağrı gelmesinden korkar ise, oruç tutmayıp sonra kazâ eder. Bu, Tabîb-i müslim-i hâzık'ın söylemesi ile anlaşılır. Hâzık, mütehassıs, uzman olmak demektir. Kâfir ve fâsık, ya'nî büyük günâh işlediği bilinen tabîbe muâyene ve tedâvî, zarûrî hâllerde câizdir. Fakat bunların sözleri ile ibâdet bozulmaz. Orucunu bozarsa, keffâret lâzım olur.
Ba'zı ağır hastalar hariç hemen hemen her hasta oruç tutabilir. Yıllarca oruç tutturulmayan birçok hastaya, yakinen tanıdığımız dahiliye mütehassısı bir doktor, oruç tutturdu. İlâçların dozlarını oruç vaktine, ya'nî sahura ve imsâka göre ayarladı. Hastaların en ufak bir sıkıntısı olmadı. Yeter ki doktor, hastasının oruç tutmasını istesin. Peşin hükümlü olmasın. Tedâviyi ona göre ayarlar. Bu olmıyacak bir iş değildir. Bunun için dînimiz, her doktorun değil, o branşta mütehassıs olma şartını ve müslüman olması şartını getirmiştir. Mütehassısı olmazsa yanlış karar verebilir. Sâlih müslüman değilse, dînin emir ve yasaklarına önem vermiyeceği için, bunun sözünü de ölçü kabûl etmemiştir.
İhtiyâr olup, ölünceye kadar Ramazan orucunu veya kazâya kalmış oruçlarını tutamıyacak kimse ve iyi olmasından ümit kesilen hasta, oruç tutmaz, fakat gizli yer. Böyle kimse zengin ise, hergün için bir fıtra, ya'nî binyediyüzelli gram buğday veya un veya kıymeti kadar altın veya gümüş parayı, bir veya birkaç fakîre verir. Ramazanın başında veya sonunda toptan hepsi bir fakîre de verilebilir. Fidye verdikten sonra hasta iyileşirse, Ramazan oruçlarını ve kazâ oruçlarını tutar.
Kutuplarda oruç
Soru: Kutuplarda olan nasıl oruç tutar?
Cevap: Kutuplara ve Ay'a giden müslümanın da, seferî değilse, Ramazanda gündüzleri oruç tutması lâzımdır.
24 saatten daha uzun günlerde, oruca saatle başlar ve saatle bozar. Gündüzü böyle uzun olmıyan bir şehirdeki müslümanların zamanına uyar. Eğer oruç tutmazsa, gündüzleri uzun olmayan yere gelince kazâ eder.
Oruç çeşitleri
Soru: Kaç çeşit oruç vardır?
Cevap: Sekiz çeşit oruç vardır. Bunlar şunlardır:
1- Farz oruçlar: İki kısımdır. Birincisi, belli bir zamanda tutulan Ramazan-ı Şerîf orucu.
2- İkincisi, belli bir zamanda olmıyan kazâ ve keffâret oruçları.
3- Vâcib oruçlar: Bunlar da, mu'ayyen olur. Belli gün veya günler oruç tutmayı adamak gibi.
4- Gayrı mu'ayyen oruçlar: Herhangi bir gün veya birkaç gün oruç adamak gibi.
5- Sünnet olan oruçlar: Muharremin dokuzuncu ve onuncu günleri oruç tutmak gibi.
6- Müstehab oruçlar: Her Arabî ayın 13, 14 ve 15. günleri oruç tutmak gibi.
7- Harâm olan oruçlar: Ramazan bayramının birinci günü ve Kurban bayramının her dört günü oruç tutmak.
8- Mekrûh olan oruçlar: Muharremin yalnız onuncu günü, yalnız cumartesi günleri, Nevruz ve Mihrican günleri ve bütün sene, her gün oruç tutmak ve konuşmamak şartıyla oruç tutmak mekrûhtur.
Orucu bozan şeyler
Soru: Orucu bozan şeylerin belli başlıları nelerdir?
Cevap: İlmihâl kitaplarında orucu bozan ve keffâret gerektiren hâller için genel kâide bildirilmiştir. Gıda veya devâ ya'nî ilâç olarak, faydalı birşey yemek, içmek, zevk, keyif veren birşeyi ağızdan almak ve cima' orucu bozar. Orucu bozan bu şeyler, bilerek yapılınca hem kazâ hem keffâret gerekir.
Orucu bozup hem kazâyı, hem de keffâreti gerektiren husûslardan ba'zıları şunlardır:
1- Ramazan ayında oruçlu olduğunu bildiği hâlde ve imsâktan önce niyetli iken, gündüz fâideli birşey yiyip içmek.
2- Sigara içmek.
3- Kan aldırmak ve gıybet etmek gibi orucu bozmadığı iyi bilinen bir şeyden sonra, orucu bozuldu sanarak bile bile yemek.
4- Ramazanın bir gününde, kazâ lâzım olan birşeyi yaparak orucunu bozan kimse, başka gününde de bu şeyi kasten yine yaparsa keffâret de lâzım olur.
5- Ağzına giren kar, yağmur ve doluyu istiyerek yutmak.
6- Toprak yeme alışkanlığı olan kimsenin, yenmesi âdet olan toprak ve kil yemesi.
7- Az tuz yemek.
8- Oruçlu olduğunu unutarak yiyen kimse, oruçlu olduğunu hatırladıktan sonra orucu bozulmadığını bildiği hâlde, yine yiyip içerse orucu bozulur. Hem kazâ hem de keffâret lâzım olur.
Orucu bozup sadece kazâ gerektiren hâller
1- Hatâ ile meselâ, abdest alırken boğaza su kaçması.
2- Kulağa yaş, ilâç damlatmak, derideki yaradan içeri girecek ilâç koymak.
3- Vücuda, iğne ile ilâç ve aşı şırınga etmek.
4- Kağıt, pamuk, ot, pişmemiş pirinç, darı, mercimek tanesi gibi ilâç ve gıda olmıyan birşeyi yutmak.
5- Zorlıyarak ağız dolusu kusmak.
6- Dişlerin kanamasında, yalnız kanı veya tükürükle aynı miktardaki karışık kanı yutmak.
7- İmsâk vaktinden sonra, daha gece zannederek yiyip içmeye devam etmek.
8- Güneş battı, ezân okundu zannederek, iftâr vakti gelmeden yimek.
9- Oruçlu olduğunu unutup, yiyip içtikten sonra, orucum bozuldu diyerek, yiyip içmeye devam etmek.
10- İstimna, (mastürbasyon) yapmak. [Uykuda iken ihtilâm olmak orucu bozmaz.]
11- Tahâretlenirken içeri su kaçırmak.
12- Lavman yaptırmak, orucu bozar. Kadınların, kadın hastalıklarından muayenelerinde oruç bozulabilir.
13- Zorla orucu bozdurulmuş olmak.
14- Burna sıvı ilâç damlatmak.
15- Burna kolonya çekmek. Burna çekmeyip sadece koklarsa bir zararı olmaz.
16- Başkalarının içtiği sigara dumanını istiyerek çekmek.
17- Diş çektirmek için uyuşturucu iğne vurdurmak.
18- Astım hastalarının, kriz hâlinde ilâçlı sprey kullanmaları orucu bozar. İlâçsız oksijen gazı bozmaz.
19- Hastaların, dil altından, yutmasa da ilâç alması orucu bozar.
Kalb rahatsızlığı için sağlam deri üzerine konan ve derinin gözeneklerinden emilerek kalbe fayda veren ilâç, sağlam deri üzerine konulduğu için orucu bozmaz.
20- Kadınların ve erkeklerin ilâç olarak fitil kullanmaları orucu bozar. Fakat guslü gerektirmez.
Orucu bozmayan şeyler
Soru: Orucu bozmayan şeyler nelerdir?
Cevap: Bir ibâdeti yaparken, o ibâdetin farzlarını, vâciblerini, sünnetlerini, mekrûhlarını ve müfsitlerini ya'nî bozan şeyleri de bilmek lâzımdır. Bunlar bilinmezse, yapılan ibâdet sıhhatli olmaz. Hattâ öyle olur ki, ibâdet yaptığımızı zannettiğimiz hâlde, o ibâdet bozulmuş, ibâdet olmaktan çıkmış olabilir.
Meselâ, orucun farzlarından birisi, orucun başlayış vaktinden bitiş zamanına kadar, orucu bozan şeylerden sakınmaktır. Bunun için orucun farzlarını, mekrûhlarını ve müfsitlerini, ya'nî orucu bozan hâlleri ve bozmayan şeyleri iyi bilmek lâzımdır.
Orucu bozmayan şeylerden ba'zıları:
1- Oruçlu olduğunu unutarak yiyip içmek.
2- İhtilâm olmak.
3- Tentürdiyot ve yaş sürünmek ve sürme çekmek. (Bunların rengi, kokusu tükürükte, idrarda belli olsa bile orucu bozmaz.)
4- Gıybet etmek. (Gıybet orucu bozmaz ise de, harâmdır orucun sevâbını azaltır.)
5- İstemiyerek ağız dolusu kusmak.
6- İsteyerek, zorlayarak, biraz kusmak.
7- Kulağına su kaçmak.
8- Ağzına, burnuna, boğazına toz, duman ve sinek kaçmak.
9- Oksijen gazı tüpü ile sun'î hava verilmek. (Gazın içine ilâç konmuş ise bozar.)
10- Başkalarının içtiği sigaranın dumanı, sakındığı hâlde ağzına burnuna girmek.
11- Ağzını yıkadıktan sonra, ağzında kalan yaşlığı tükürük ile yutmak.
12- Gözüne ilâç koymak.
13- Diş çukuruna ilâç koymak. (Tadı boğazda duyulsa bile bozmaz.)
14- Yutmadan yemeğin tadına bakmak.
15- Çiçek, kolonya koklamak. Kolonyayı burnuna iyice çekerse bozulur.
16- Dişleri arasında sahur vaktinden kalan, nohuttan küçük şeyi yutmak.
17- Gelen kusuntunun geri gitmesi.
18- Orucu bozmaya niyet edip de bozmamak.
19- Diş çektirmek. [Diş çekmek için morfin vurulması orucu bozar.]
20- Diş çektirince gelen kanı tükürmek, yâhut tükürükten az ise yutmak da orucu bozmaz.
21- Arının kendiliğinden sokması.
Oruç keffâreti
Soru: Oruç keffâreti nedir, nasıl tutulur?
Cevap: Keffâret, Ramazan ayının hürmet perdesini yırtmanın, ya'nî Ramazan orucunu bile bile bozmanın cezâsıdır. Oruç keffâreti için ard arda altmış gün oruç tutmak lâzımdIr. Ramazan günü özürsüz, bir orucu bozmanın cezâsı, altmış gün, bir gün kazâsı ile 61 gün oruç tutmaktır.
Bunun için keffârete halk arasında "61" denmektedir. Keffâret sadece Ramazanda kasten bozulan orucun cezâsıdır. Başka oruçlar bozulduğunda keffâret gerekmez.
Birkaç Ramazanda keffâretleri olan veya bir Ramazanda iki gün keffâreti olan kimse, birinci keffâreti yapmamış ise, ikisi için yalnız bir keffâret yapar. Birinci keffâreti yapmış ise, ikinci keffâreti de ayrıca yapması lâzımdır.
Keffâret orucu, hastalık, yolculuk gibi bir özür ile veya bayram günlerine rastlamak sebebi ile bozulursa veya Ramazana rastlarsa, yeniden altmış gün tutmak lâzım olur. Kadınlar özür sebebiyle bozunca, yeniden başlamaz. Özrü bitince geri kalan günleri tutarak, altmışa tamamlar.
Devamlı hasta veya yağlı olup altmış gün oruç tutamıyan kimse, bir fakîri, bir günde iki defa doyurmak üzere altmış gün yedirir. Altmış fakîrin her birine 1750 gram buğday veya un, yahut bunların kıymeti kadar ekmek, başka mal veya altın, gümüş vermek veya bunları bir fakîre altmış gün vermek de câiz olur.
Doyurmak için kâğıt para da verilir. Oruç tutabilen kimsenin fakîrleri doyurmak sûretiyle keffâretten kurtulmaya çalışması câiz değildir.
Oruç, İslam dininin beş şartından biri. Yılda bir ay, Ramazan ayında, Tanrı'ya kulluk ve ibadet amacıyla, tanyerinin ağarmağa başlamasından güneş batmasına kadar, niyetlenerek bir şey yiyip içmekten ve orucu bozan başka şeylerden nefsi korumak suretiyle tutulur
Orucun Arap dilindeki karşılığı “savm” kelimesi olup, bu kelime “bir şeyden uzak durmak, kişinin kendini tutması ve engellemesi” manalarına gelmektedir.
Oruç altı kısma ayrılır.
1- Farz O#160;Ramazan ayı orucunun edası da, kazası da farzdır.
2- Vacib Oruç#160;Nafile olarak tutulan, sonradan bozulan orucun kazası.
3- Sünnet Oruç#160;Muharrem ayının 9 ve 10'uncu veya 10 ve 11'inci günleri oruç tutmak sünnettir. Bu oruca Aşura Orucu denir.
4- Sünnet Oruç#160;Muharrem ayının 9 ve 10'uncu veya 10 ve 11'inci günleri oruç tutmak sünnettir. Bu oruca Aşura Orucu denir.
5- Mekruh Oruç#160;Ramazan bayramının birinci günü ile Kurban bayramının dört gününde oruç tutmak,ara vermeden yani, akşam iftar etmeden 2-3 gün peş-peşe oruç tutmak (ki buna savm-ı visal denir) mekruhtur. Bayram günleri de dahil bütün sene boyunca aralıksız her gün oruç tutmak da mekruhtur.
6- Nafile Oruç#160;Yukarıda sayılan vakitler dışında, kerahet olmayan günlerde oruç tutmak ise nafiledir.
Büluğa ermiş, aklı başında kadın ve erkek her Müslüman, Ramazanda oruç tutmak bir kulluk borcudur ve farz-ı ayndır. Yolcu ve hasta olanlara da oruç farzdır. Ancak Ramazanda tutmaları mecburi değildir.
İbadet niyet ile olacağı için oruç ibadetinde de niyet şarttır. Niyet, asıl insanın kalbindedir. Yarın oruç tutacağını bilmek ve içinden geçirmektir. Dil ile söylemek ise, şart olmamakla beraber sünnettir. Gece sahura kalkmak da niyet yerine geçer.
Mümin, herhangi bir menfaat düşüncesi ile değil yalnız Allah’ın emri olduğu için ve onun rızasını kazanmak maksadıyla oruç tutmalıdır Orucunu bedene, topluma kazandırdığı hususların bulunması ile beraber, insan orucu bunlar için değil sadece Allah emrettiği için tutmalıdır.
1- Yolculuk
2- Hastalık
3- Gebelik ve çocuk emzirmek
4- Yaşlılık
5- Aşırı açlık ve susuzluk
6- İkrah
Oruç tutmak için niyet etmek, niyetin başlama ve bitme zamanını bilmek, tan ağarmaya başlamasından güneş batıncaya kadar orucu bozan şeylerden sakınmak gerekir.
Oruç tutmak için niyet şarttır. Niyet, akşam ya da sahurda yemek yedikten sonra "Allah rızası için ramazan orucunu tutmaya niyet ettim" diyerek edilir. Mutlaka bu cümleyi söylemek şart değildir. Zihinden geçirmekle de niyet olur. Sahura kalkmak da ayrıca bir niyettir.
Ramazan ayında tutulan farz olan orucun dışında nafile olarak, ya da adamak suretiyle tutulan oruçlar vardır. Ramazan ayı dışında sevap kazanmak amacıyla tutulan oruçlara nafile oruç denir. Bir işin olması veya bir dileğin gerçekleşmesine bağlı olarak tutular oruca da adak orucu denir.
Bozulan bir günlük Ramazan orucu yerine altmış gün oruç tutmak.
Bozulan oruçun yerine günü gününe oruç tutmak.
Hem kaza, hem de kefareti gerektiren haller:
1- Gıda sayılabilecek şeyleri yemek, içmek, sigara, afyon gibi keyif veren maddeleri kullanmak, ağza giren yağmuru kasten yutmak, kar ve dolu gibi maddeleri bilerek yemek.
2- Cinsi münasebette bulunmak.
Sadece kaza etmeyi gerektiren haller:
1- Çiğ pirinç, hamur, un ve bir defada çok miktarda tuz yemek (az tuz yenirse kefaret gerekir).
2- Pamuk, kagit yemek, çakil, tas, toprak gibi maddeleri yutmak,
3- Makata veya mesaneye ilaç vermek, genize gidecek şekilde buruna ilaç damlatmak, kulağa yağ damlatmak
4- Ağıza alınan suyu veya ağıza giren yağmur, kar gibi maddeleri hata ile yutmak,
5- Unutarak bir şey yedikten sonra, orucunun bozulduğunu zannederek yeyip içmek,
6- İmsak vaktinin gelmediğini veya iftar zamanının geldiğini zannederek, yanılıp bir şey yemek,
7- Eşine dokunma, öpme suretiyle inzal olmak (boşalmak),
8- Kendi arzusu ile dışarıdaki sigara dumanını içine çekmek,
9- Kendi arzusu ile ağız dolusu kusmak,
10- Dişler arasında kalan nohut büyüklüğündeki kırıntıyı yutmak (daha küçük olan kırıntı orucu bozmaz),
11- Deri altına, kas'a veya damara yapılan her türlü ilaç ve aşılar,
12- Sakız çiğneyip suyunu yutmak,
13- Ramazan orucu dışında kalan diğer oruçları kasten bozmak.
1- Unutarak bir şey yeyip içmek,
2- Çiçek aşısı gibi deri üzerinden yapılan aşılar,
3- Kan aldırmak (vücuda kan verilmesi ise orucu bozar ve kaza gerektirir),
4- Göze sürme çekmek veya ilaç damlatmak,
5- Kendiliğinden inzal olmak (boşalmak), cünüp olarak sabahlamak,
6- Banyo yaparken kulağa su kaçması,
7- Burundaki akıntıyı (sümüğü boğaza çekip yutmak,
8- İstemeden ağza gelen kusmuğu yine istemeden geri yutmak,
9- Ağza tükürüğünü toplayıp yutmak (orucu bozmasa da mekruhtur),
10- Eşi ile öpüşmek,
11- Banyo yapmak (serinlemek amacıyla banyo yapılması mekruhtur)
12- Abdest alma gayesi dışında ağza su alıp çalkalamak.
Mübarek günlerde oruç tutmak, Hangi günlerde oruç tutulur, Önemli günlerde oruçtutmak, islamda ve dinimizde hangi zamanlarda o
Netkeyfim.com
Mübarek günlerde oruç
Sual: Mübarek günlerde, hangi gün oruç tutmak uygun olur?CEVAPMübarek günler, mübarek geceleri takip eden günlerdir. Mesela, Cuma gecesi, Perşembe gününü Cumaya bağlayan gecedir.
BERAT GECESİ:Şaban ayının 15. gecesidir. Bunun günü, bu geceyi takip eden gün, yani 15 Şaban olur. Oruç tutan, bu günde tutmalıdır. Eğer bugün, Cuma veya Cumartesi gününe gelirse, bir gün öncesi veya bir gün sonrasıyla tutmalıdır. Bir hadis-i şerif meali:(Şabanın 15. gecesini ibadetle, gündüzünü de oruçla geçirin! O gece Allahü teâlâ buyurur ki: “Af isteyen yok mu, affedeyim. Rızk isteyen yok mu, rızk vereyim. Dertli yok mu, sıhhat, afiyet vereyim. Ne isteyen varsa, istesin vereyim” Bu hâl, sabaha kadar devam eder.) [İbni Mace]
MİRAC GECESİ:Recep ayının 27. gecesidir. Bir hadis-i şerif meali:(Recebin 27. günü oruç tutana, 60 yıllık oruç sevabı verilir.) [İ. Gazali, Ebu Musa el Medeni]
Eğer bugün, Cuma veya Cumartesi gününe gelirse, bir gün öncesi veya bir gün sonrasıyla tutulmalıdır.
REGAİP GECESİ:Receb ayının ilk Cuma gecesidir. Cuma günü tek olarak oruç tutmak mekruh olur diyen âlimler de, olduğu için, orucu, Perşembeyle birlikte tutmak çok sevab olur. (Gunye)
Bir hadis-i şerif meali: (Allahü teâlâ, Receb ayında oruç tutanları mağfiret eder.) [Gunye]
AŞURE GÜNÜ:Muharrem ayının 10. günü, Aşure günüdür. Aşure günü de, tek olarak oruç tutmak mekruhtur. Bir gün öncesi veya sonrasıyla birlikte tutmalıdır. İki hadis-i şerif meali:(Aşurenin faziletinden faydalanın! Bu mübarek günde oruç tutan, melekler, peygamberler, şehidler ve salihlerin ibadetleri kadar sevaba kavuşur.) [Şir’a]
(Aşure günü bir gün önce veya bir gün sonra da tutarak, Yahudilere muhalefet edin.) [İ. Ahmed]
MEVLİD GECESİ:Rebiul-evvel ayının 11 ve 12. günleri arasındaki gecedir. 11 veya 12. gününde oruç tutmak iyi olur.
Peygamber efendimiz, Pazartesi günü oruç tutardı. Sebebini sorduklarında, (Bugün dünyaya geldim. Şükür için oruç tutuyorum) buyurdu. (Hak Sözün Vesikaları
AREFE GÜNÜ:Kurban bayramından önceki gündür. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:(Arefe günü tutulan oruç, bin gün [nafile] oruca bedeldir.) [Taberani]
Arefe günü oruç tutmak müstehabdır. Nevruza veya cumartesi gününe isabet etse de, bugün Arefe diye oruç tutan kimse, mekruh işlemiş olmaz. Nevruz diye, cumartesi diye tutarsa mekruh olur, Arefe diye tutarsa mekruh olmaz.
CUMA GÜNÜ:Cuma günleri oruç tutmak çok sevabdır. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:(Cuma günü, oruç tutan için, on ahiret günü oruç sevabı yazılır.) [Beyheki]
Cuma günü, tek olarak oruç tutmak, mekruh diyen âlimler de, olduğu için, Cuma günü, tek olarak değil, Perşembe veya Cumartesi günüyle birlikte tutmalıdır. Bir hadis-i şerif meali:(Yalnız Cuma günü, oruç tutmayın! Bir gün öncesi veya bir gün sonrasıyla tutun.) [Buhari]
ZİLHİCCE AYINDA ORUÇ:Zilhiccenin ilk 9 gününde oruç tutmalıdır. Bir hadis-i şerif meali:(Zilhiccenin ilk 9 günü oruç tutana, her günü için bir yıllık oruç sevabı verilir.) [Ebul Berekat]
MUHARREM AYINDA ORUÇ:İki hadis-i şerif meali şöyledir:(Ramazandan sonra en faziletli oruç, Allah’ın ayı Muharrem ayında tutulan oruçtur. Farzlardan sonra en faziletli namaz, gece namazıdır.) [Müslim, İbni Mace, Tirmizi, Nesai]
(Nafile oruç tutacaksan Muharrem ayında tut; çünkü o, Allah’ın ayıdır. O ayda bir gün vardır ki, O günde Allah geçmiş kavimlerden birinin tevbesini kabul etti. Yine o gün tevbe edenlerin günahlarını da affeder.) [Tirmizi]
Zilhiccenin son günü ve Muharremin birinci günü oruç tutan, o senenin tamamında oruç tutmuş gibi sevaba kavuşur. (Ey Oğul İlmihali)
ŞEVVAL AYINDA ORUÇ:Şevval ayında oruç tutmak, çok sevabdır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:(Şevval ayında altı gün oruç tutan, yeni doğmuş gibi günahsız olur.) [Taberani]
(Ramazandan sonra, Şevvalde de altı gün oruç tutan, bir yıl oruç tutmuş sayılır.) [İbni Mace]
PAZARTESİ ve PERŞEMBE:Pazartesi ve Perşembe günleri oruç tutmak, diğer günlere göre daha sevabdır. Bir hadis-i şerif meali:(Ameller, pazartesi ve perşembe günleri arz olunur. Ben de, amelimin oruçluyken arz olunmasını isterim.) [Tirmizi]
HER AY 3 GÜN ORUÇ:Her ay 3 gün oruç tutmak çok iyidir. İki hadis-i şerif meali şöyledir:(Her ayda, üç gün oruç tutmak, bütün yılı oruçlu geçirmek gibi sevabdır.) [Buhari]
(Kameri ayın 13, 14 ve 15. günlerinde oruç tutan, bütün yıl oruç tutmuş gibi sevaba kavuşur.) [Nesai]
Not: Mübarek günlerdeki bu oruçlar nafiledir. Nafile oruç tutmak da çok sevabdır. Bir hadis-i şerif meali:(Ramazan ayı dışında, Allah rızası için bir gün oruç tutan, iyi bir yarış atının bir asırda alacağı mesafe kadar, Cehennemden uzaklaşır.) [Ebu Ya’la]
Hele yukarıda bildirilen mübarek günlerde oruç tutulursa, sevabı daha çok olur. Ancak, nafilenin kıymet ve sevabının, farz yanında denizde damla bile olmadığını, İslam âlimleri bildiriyor. Bunun için, oruç kazası olan kimse, bu oruçları tutarken, (ilk kazaya kalan Ramazan orucuna) diye niyet etmeli. Kaza borcumuz yoksa da, yine böyle niyet ederek tutmalıdır; çünkü tutulan bu oruç, zaten nafile olur. Unutulmuş bir kazamız varsa, onun yerine geçer. Böyle olursa, hem oruç borcumuzu ödemiş olur, hem de o mübarek gün için bildirilen oruç sevabına kavuşmuş oluruz.
Hayatta ençok neyi istersiniz? Güzel bir ev, gösterişli elbiseler, zenginlik, bolluk, ihtişam... Peki size, dilediğiniz her şeyin anında ve sonsuza kadar sağlanacağı bir mekanın varlığı haber verilse, bunu nasıl karşılardınız? Elbette, büyük bir heyecana kapılır ve hemen bu kusursuz mekanı görmek isterdiniz. Böyle bir mekanda yaşamaya kuşkusuz hiçbir insanın, hiçbir şekilde itirazı olmazdı. İnsanın hayal dahi edemeyeceği güzellikte, kusursuz, sonsuz hayat inanların ebedi kalacağı yer… işte orası müminlerin asıl yurdu cennet…
Yüce Allah (c.c.), rızasını kazanan kulları için, dünyada ki bu geçici ve kısa hayattan sonra içinde ebedi kalacakları eşsiz olan cenneti yarattı.
Rabbinizden olan mağfiret ve eni göklerle yer kadar olan cennete (kavuşmak için) yarışın; o, muttakiler için hazırlanmıştır. Al-i İmran Suresi, 133)
Dünya hayatı kısa ve geçicidir. Göz açıp geçinceye kadar çabuk geçecek olan bu dünya hayatı, sadece ve sadece bir imtihan alanıdır. Cennetin nimetleri yanında dünyanın sultanlığı bile sadece ve sadece hiçtir. Kocaman bir hiçtir. Dünya hayatı son derece kusurlu, hiç bir şeyi tamam olmayan bir hayattır. Binlerce yıl bile yaşansa insanoğlu toprağın bağrına girecektir. Yanında sadece amelleri ve birkaç metre bez parçası olacaktır.
Dünya, ahiret hayatının tarlası ve ahrette hasadın yapılacağı yerdir. Bu çoğu insan gibi bizlerde biliyoruz. Bazı insanlar Allah (c.c.) a inanıyoruz, gönderdiklerine iman ediyoruz, inanıyoruz der, hatta çoğu zaman Müslümanlığı da kimseye bırakmazlar. Ama nedense (HAŞA) Allah (c.c.) yokmuş gibi yaşarlar. İçki, kumar, dedikodu, yalan, dolandırıcılık, ibadetleri önemsememe, ve hatta gereksiz görme….vs. Böyle yaşayan birinin benim kalbim temiz, önemli olan kalp temizliği deyip, cenneti istemesi abeslerin en büyüğüdür. Gerçi Allah(c.c.)’ın emirlerini yapmayan birinin kalp temizliği ne kadar olur takdiri size bırakıyorum. Tarlaya ne ekilirse biçilecek olanda odur.
İman edip yararlı iş yapanlara gelince onlar da cennetliktirler. Onlar orada devamlı kalırlar. Bakara 82
Rableri onlara, tarafından bir rahmet ve hoşnutluk ile, kendileri için, içinde tükenmez nimetler bulunan cennetler müjdeler. Tevbe 21
İşte iyi amel işleyip, Yüce Mevlanın rızasını kazanan insanlar, cenneti hak eder ve sonsuz olarak orada yaşarlar. En büyük nimet olan Allah(c.c.)’ın rızasını kazanmaksa, en büyük mutluluktur. Aslında insanlar cenneti dünya gözüyle bir kerecik görselerdi iddia ediyorum, alınlarını secdeden kaldırmazlardı. Ama görmesek de Yüce Rabb’im bize uyarıcılar göndermiş, Kitaplar indirmiştir. İşte Allah (c.c.) bu vasıtalarla insanları uyarmış, iyi amel sahiplerine cenneti anlatmış ve müjdelemiştir. Oysaki çoğu insan bunu göz ardı ediyor ve sadece dünyayı kazanmak için çalışıyorlar. Sıkıntılar karşısında umutsuzluğa kapılıyor ve hatta isyan ediyorlar.
Ey müminler! ) Yoksa siz, sizden önce gelip geçenlerin başına gelenler size de gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Yoksulluk ve sıkıntı onlara öylesine dokunmuş ve öyle sarsılmışlardı ki, nihayet Peygamber ve beraberindeki müminler: Allah'ın yardımı ne zaman! dediler. Bilesiniz ki Allah'ın yardımı yakındır. Bakara 214
Aslına bakılırsa cenneti kazanmak o kadar da zor değil. Zararlı alışkanlıkları bir kenara bırakıp, insanca ve Allah (c.c.)ın emri doğrultusunda yaşamak ki bu zaten olması gereken ve insanı her iki cihanda da mutlu edecek tek yoldur.
Cennet nimetleri sayılamayacak kadar çoktur ve hatta bir genellemeyle bile sayamayız. Ama ancak Kur’an ve Hadislerden edindiğimiz bilgilere göre biliriz. Genellikle altından ırmaklar akan, değerli taş ve madenlerden kadehler olan, türlü meyveler, manzara, büyük ve çeşitli ağaçlar, Göz alıcı köşkler, içeriden dışarısı görünebilen saraylar, türlü kumaşlardan yapılmış giysiler, binekler, araçlar, binlerce hizmetçi, huri ve gılmanlar, tahtlar, altından ve değerli madenlerden takılar….vs. Peygamberler ve Allah (c.c.) dostlarıyla görüşmek ve sohbet etmek. Orada ibadet etmek yok, orada iş yapmak yok, sıkıntı, hastalık yok, hiçbir meşakkat yok. Sadece saadet, mutluluk, sefahat var… Tabi ki saadetlerin en büyüğü olan Allahu Teala’yı görmek ve O’nunla konuşmak var… Bundan daha büyük mutluluk mu olur.
(Cennette) onların altlarından ırmaklar akarken, kalplerinde kinden ne varsa hepsini çıkarıp atarız. Ve onlar derler ki: "Hidayetiyle bizi (bu nimete) kavuşturan Allah'a hamdolsun! Allah bizi doğru yola iletmeseydi kendiliğimizden doğru yolu bulacak değildik. Hakikaten Rabbimizin elçileri gerçeği getirmişler." Onlara: İşte size cennet; yapmış olduğunuz iyi amellere karşılık ona varis kılındınız diye seslenilir. Araf 43
İşte onlara, alt taraflarından ırmaklar akan Adn cennetleri vardır. Onlar Adn cennetlerinde tahtlar üzerine kurularak orada altın bileziklerle bezenecekler; ince ve kalın dibadan yeşil elbiseler giyecekler. Ne güzel karşılık ve ne güzel kalma yeri! Kehf 31
Allah, onlara içinde ebedi kalacakları ve zemininden ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır. İşte büyük kazanç budur. Tevbe 89
Allah, mümin erkeklere ve mümin kadınlara, içinde ebedi kalmak üzere altından ırmaklar akan cennetler ve Adn cennetlerinde güzel meskenler vadetti. Allah'ın rızası ise hepsinden büyüktür. İşte büyük kurtuluş da budur. Tevbe 72
Müttakilere vadolunan cennetin durumu şöyledir: İçinde bozulmayan sudan ırmaklar, tadı değişmeyen sütten ırmaklar, içenlere lezzet veren şaraptan ırmaklar ve süzme baldan ırmaklar vardır. Orada meyvelerin her çeşidi onlarındır. Rablerinden de bağışlama vardır. Hiç bu, ateşte ebedi kalan ve bağırsaklarını parça parça edecek kaynar su içirilen kimselerin durumu gibi olur mu? Muhammed 15
İman edip güzel işler yapanları, (evet) muhakkak ki onları, içinde ebedi kalmak üzere altlarından ırmaklar akan cennet köşklerine yerleştireceğiz. (Böyle iyi) işler yapanların mükafatı ne güzeldir! Ankebut 58
Onlara altın tepsiler ve kadehler dolaştırılır. Orada canlarının istediği, gözlerinin hoşlandığı her şey vardır. Ve siz, orada ebedi kalacaksınız. Zuhruf 71
Orada karşılıklı kadeh tokuştururlar, ama burada (içki yüzünden) ne saçmalama vardır ne de günaha girme. Tur 23
Burada sadece birkaç ayete yer verebildim. Bu ve bunun gibi birçok ayet ve hadis var ve bunlar bize bildirilmiş. Hal böyleyken kısa dünya hayatımı yoksa ahiret saadetimi? Hemde İslamı tam manasıyla yaşarsak ya da en azından çalışırsak hem burada hem ahrette sevinen biz oluruz.
Allah (c.c.) aşkı aşkların en büyüğüdür. Bakın Hz. Yunus Emre (k.s.) ne demiş;
CENNET CENNET DEDİKLERİ,
BİRKAÇ KÖŞKLE, BİRKAÇ HURİ,
İSTEYENE VER SEN O NU
BANA SENİ GEREK SENİ…
Onun bu hassasiyetini, aşkını anlayamasak da örnek almalı ve Allah (c.c.) aşkıyla yanmalıyız. Amellerin tek amacı cennet değildir. Yüceler Yücesini görmek ve O’nunla konuşmaktır.
İşte bize sunulacak en büyük mükafatta bu dur.
O gün Rablerine bakan ter-ü tâze (ışık saçan) yüzler vardır.Kıyâme suresi 22-23
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur;
Cennetlikler cennete girdiği zaman Allah Taâla 'daha da vermemi istediğiniz bir şey var mı?' buyurur. Onlar 'sen yüzümüzü ağarmadın mı? Bizi cennete koyup ateşten kurtarmadın mı? Daha ne isteyelim?' derler. Bunun üzerine Cenâb-ı Hak perdeyi kaldırır, cennetliklere artık Rablerine bakmaktan daha hoş gelecek hiçbir şey verilmiş olamaz."
Hz. Peygamber (a.s.) başka bir hadiste de şöyle demiştir:
“Muhakkakki siz şu ayı görüşünüz gibi, Rabbınızı da göreceksiniz. Onu görmekte haksızlığa uğramayacak, izdihama düşmeyeceksiniz."
SADECE ÇOK AZ BİR ŞEY ANLATABİLDİM AMA…
Her insan ister ölerek toprağa gömülsün, ister boğularak denizin dibinde kalsın veya yırtıcı bir hayvan karnında bulunsun veya yanarak külü havaya karışsın, mutlaka kabir hayatı geçirecektir.
İnsan öldükten sonra kabre konulunca, Münker ve Nekir adında iki melek, kendisine gelerek; “Rabbin kimdir? Peygamberin kimdir? Dinin nedir?” diye sorarlar. İman ve güzel amel sahipleri bu gibi sorulara doğru cevap verirler. Bu gibi ölülere cennet kapıları açılır ve Cennet kendilerine gösterilir. Kâfir veya münafık olanlar ise bu sorulara doğru cevap veremezler. Onlara da Cehennem kapıları açılır, oradaki azap kendilerine gösterilir. Müminler nimet içerisinde, sıkıntısız ve huzurlu yaşarken, kâfir ve münâfıklar ise kabirde azap göreceklerdir (bk. ez-Zebîdî, Tecrîdi Sarih, terc. Kamil Miras, Ankara 1985, IV 496 vd.).
Kabirde azap ve nimetin varlığını gösteren birtakım ayet ve hadisler vardır. Bir ayet-i kerimede;
“Firavun ve adamları sabah-akşam ateşe atılırlar. Kıyametin kopacağı gün de denilir ki; Firavun hanedanını ateşin en şiddetlisine sokun.”Mümin, 40/46)
buyurulur. Buna göre kıyamet kopmadan önce de yani kabirde de azap vardır. Peygamber Efendimiz (asm);
“Allah, iman edenlere bu dünya hayatında ve ahirette, o sabit sözlerinde daima sebat ihsan eder.” (İbrahim, 14/27)
ayetinin kabir nimeti hakkında indiğini açıklamıştır. (Buhârî, Tefsîr, sure: 14).
Kabir azabı ile ilgili hadis kitaplarında pek çok hadis-i şerif zikredilmektedir. Bunlardan bir kaçı şöyledir:
Hz. Peygamber (s.a.s) bir mezarlıktan geçerken, iki mezardaki ölünün bazı küçük şeylerden dolayı azap çekmekte olduklarını gördü. Bu iki mezardaki ölülerden biri hayatında koğuculuk yapıyor, diğeri ise idrardan sakınmıyordu. Bunun üzerine Resulullah (s.a.s) yaş bir dal almış, ortadan ikiye bölmüş ve her bir parçayı iki kabre de birer birer dikmiştir. Bunu gören ashap, niye böyle yaptığını sorduklarında: “Bu iki dal kurumadığı sürece, o ikisinin çekmekte olduğu azabın hafifletilmesi umulur.” (Buhârî Cenâiz, 82; Müslim, İmân, 34; Ebû Dâvud, Tahâret, 26) buyurmuşlardır.
Hz. Peygamber (asm) diğer bir hadislerinde şöyle buyururlar:
“Kabir ya cennet bahçelerinden bir bahçedir veya cehennem çukurlarından bir çukurdur.” (Tirmizî, kıyamet, 26).
Başka bir hadiste de şöyle buyurur:
“Ölü mezara konulunca, birine Münker, diğerine Nekir adı verilen siyah mavi iki melek gelir; ölüye derler ki: “Şu Muhammed (s.a.s) denilen zat hakkında ne dersin?” O da şöyle cevap verir. “O, Allah’ın kulu ve Resuludur. Ben şahitlik ederim ki Allah’tan başka ilâh yoktur, Muhammed de O’nun kulu ve elçisidir.” Bunun üzerine melekler; “Biz senin böyle diyeceğini zaten bilmekte idik”, derler. Sonra onun mezarını yetmiş arşın genişletirler. Daha sonra bu ölünün mezarı ışıklandırılır ve aydınlatılır. Daha sonra melekler ölüye: “Yat ve uyu ” derler. O da; “Aileme gidin de durumu haber verin” der. Melekler ona; “Zifafa giren ve sadece en çok sevdiği kişi tarafından uyandırılan şahıs gibi, mahşer gününe kadar sen uyumana devam et.” derler.”
“Eğer ölü münâfık olursa, melekler şöyle der: “Şu Muhammed (s.a.s) denilen zat hakkında ne dersin?” Münâfık da şöyle cevap verir: “Halkın Muhammed hakkında bir şeyler söylediklerini işitmiş, ben de onlar gibi konuşmuştum. Başka bir şey bilmiyorum.” Melekler ona; “Böyle diyeceğini zaten biliyorduk” derler. Daha sonra yere “Bu adamı alabildiğine sıkıştır” diye seslenilir. Yer de sıkıştırmaya başlar. Öyle ki o kimse kemiklerini birbirine geçmiş gibi hisseder. Mahşer gününe kadar bu sıkıntı devam eder.” (Tirmizi Cenâiz 70).
Kur’an’da şehitlerin kabir hayatıyla ilgili olarak şöyle buyurulur:
“Allah yolunda öldürülenleri, sakın ölüler sanmayın. Bilâkis onlar diridirler. Rableri katından rızıklandırılmaktadırlar.” (Âli İmrân, 3/169),
“Allah yolunda öldürülenlere ölüler demeyin. Bilâkis onlar dirildirler. Fakat siz farkında değilsiniz.” (Bakara, 2/154).
Kabir azabının yalnız ruha mı, yoksa bedene mi olacağı konusuna gelince:
Ölüm yokluk değildir. Daha güzel bir alemin kapısıdır. Nasıl ki, toprak altına giren bir çekirdek, görünüşte ölüyor, çürüyor ve yok oluyor. Fakat gerçekte daha güzel bir hayata geçiş yapıyor. Çekirdek hayatından ağaçlık hayatına geçiyor.
Aynen bunun gibi, ölen bir insan da görünüşte toprağa giriyor, çürüyor ama geçekte berzah ve kabir aleminde daha mükemmel bir hayata kavuşuyor.
Beden ile ruh, ampul ile elektrik gibidir. Ampul kırılınca elektrik yok olmuyor ve var olmaya devam ediyor. Biz onu görmesek de inanıyoruz ki, elektrik hala mevcuttur. Aynen bunun gibi, insan ölmekle ruh vücuttan çıkıyor. Fakat var olmaya devam ediyor. Cenab-ı Allah ruh’a münasip daha güzel bir elbise giydirerek, kabir aleminde yaşamını devam ettiriyor. Ruh, mükafatı veya cezayı bu yeni giydiği elbise ile görecektir.
Bu sebeple Peygamberimiz (asm),
“Kabir ya cennet bahçelerinden bir bahçe, ya da cehennem çukurlarından bir çukurdur.”
buyurarak, kabir hayatının varlığını ve nasıl olacağını bize haber veriyor.
İmanlı bir insan iyileşmeyen bir hastalıktan ölürse şehittir. Böyle şehitlere manevi şehit diyoruz. Şehitler ise kabir hayatında serbest dolaşırlar. Kendilerinin öldüğünü bilmezler. Sanki yaşadıklarını zannederler. Sadece daha mükemmel bir hayat yaşadıklarını bilirler. Peygamberimiz (asm),
“Şehit ölüm acısını hissetmez.” buyurur.
Kur’an-ı Kerim de şehitlerin ölmediği bildirilir. Yani kendilerinin öldüğünün farkında değillerdir. Mesela iki adam düşünün. Rüyada çok güzel bir bahçede beraber bulunuyorlar. Biri rüya olduğunu bilir; diğeri ise rüya olduğunun farkında değil. Hangisi daha mükemmel lezzet alır? Elbetteki rüya olduğunu bilmeyen. Rüya olduğunu bilen, “şimdi uyanırsam şu lezzet kaçacak” diye düşünür. Diğeri ise tam ve gerçek lezzet alır.
İşte normal ölüler, öldüklerinin farkında olduğu için lezzetleri eksiktir. Halbuki şehitler öldüklerini bilmediğinden aldıkları lezzet tamdır.
İmanlı ölen ve kabir azabı görmeyen insanların ruhları serbest dolaşır. Bu sebeple pek çok yere gidip gelebilirler. Bir anda çok yerde bulunabilirler. Aramızda dolaşmaları mümkündür. Hatta şehitlerin efendisi Hz. Hamza (ra) pek çok insana yardım bile etmiştir ve halada yardım ettiği insanlar vardır.
Ruhlar aleminden anne karnına gelen insanlar, oradan dünyaya doğarlar. Burada buluşup görüşürler. Aynen bunun gibi bu dünyadaki insanlar da, ölüm ile öbür tarafa doğarlar ve orada dolaşırlar. Nasıl ki buradan öbür tarafa gideni uğurluyoruz. Kabir tarafından da buradan gidenleri karşılayanlar var. İnşallah bizleri de başta Peygamberimiz (asm) olmak üzere, bütün sevdiklerimiz orada karşılarlar. Yeter ki bizler Allah’a gerçek kul olalım.
Yeni doğan çocuğu burada karşıladığımız gibi, buradan öbür tarafa giden bizleri de inşallah dostlarımız karşılayacaktır. Bunun şartı Allah’a iman, O’na ve Peygamberine (asm) uymak ve iman ile ölmektir.