
Yüce Rabbimiz, en seçkin varlık olarak yarattığı bizlere akıl, düşünme ve irade gibi üstün yetenekler bahşetmiş. Göklerde ve yerde ne varsa hepsini hizmetimize sunmuş ve bizlere sayılamayacak kadar çok nimetler vermiştir.[1]Bunlara karşılık şükrettiğimiz zaman bu nimetlerin arttırılacağı, nankörlük etmemiz halinde ise sahip olduğumuz nimetlerden mahrum kalacağımızı Rabbimiz şöyle haber vermektedir: ”Hani Rabbiniz şöyle duyurmuştu: Andolsun, eğer şükrederseniz elbette size nimetimi artırırım.
Eğer nankörlük ederseniz, hiç şüphesiz azabım çok şiddetlidir.
Bu gerçek bize başka âyetlerde de şu şekilde bildirilir: ”Allah şükredenleri mükafatlandıracaktır.
Eğer şükreder ve iman ederseniz, Allah size niye azap etsin ki?Allah şükrün karşılığını verendir, hakkıyla bilendir.
Şükür, Allah’ın lütfettiği maddi ve manevi sayısız nimetlere karşı, O’na iman, itaat ve ibadet ederek, minnet ve şükran duygularımızı ifade etmektir. Cenâb-ı Hak, “beni anın ki ben de sizi anayım, bana şükredin, nankörlük etmeyin”[5] buyurarak, Allah’ı anmakla şükretmek arasında bir bağ olduğuna işaret etmiştir. Nitekim, “Allah’ı en büyük zikir(hatırlama)”[6] da namazdır. Ve namaz bütün yönleriyle şükrü içeren bir ibadettir. Kendisinin geçmiş gelecek bütün günahları bağışlandığı halde, niçin ayakları yarılana kadar çok namaz kıldığı sorusunu yönelten Hz.Âişe’ye, “şükreden bir kul olmayayım mı?”[7] cevabını veren Allah Rasülü (sav) de, namazın en güzel şükür ifadesi olduğuna dikkat çekmiştir.

Ne yazık ki zaman zaman hepimiz ya nimetlere karşı nankörlük içinde bulunuyor ya da nankörlük içinde bulunanlara şahit oluyoruz. K.Kerîm’de insanın musibetler karşısındaki zayıflık, acelecilik, hırslılık ve nankörlük gösterdiğine dikkat çekilmiş, bu arzu ve isteklerin kontrol altına alınması, esir olunmaması istenmiştir. Öyleyse fıtratımızda mevcut olan bu niteliklerimizi kontrol altına almamız, bu nimetleri dilediğine veren, dilediğinden alan kullarına rahmetiyle tecelli eden yüce Rabbimizin nimetlerine şükretmemiz bir kulluk borcumuzdur.
Allah’a şükürde sadece dil ile “çok şükür Yarabbi, hamdolsun” demek yeterli değildir. Gerçek manada şükür; kalp, dil ve diğer organlarla birlikte yapılır. Bu itibarla şükür, Allah’ın varlığını,birliğini,yüceliğini ve rızık verici olduğunu ikrar edip, O’na iman etmek ve O’nu sevmektir. O’nun emirlerine riâyet etmek, haramlarından sakınmaktır. Verilen her nimeti Allah’ın razı olacağı biçimde değerlendirmektir.
Şükür, Allah’ın bize ihsan etmiş olduğu nimetlerin artmasına, isyan ve nankörlük ise bu nimetlerin kaybolmasına sebebiyet verir. Bundan dolayı nimetlerin artışı veya yok oluşu bir manada bizim tutum ve davranışlarımıza bağlıdır. O halde, bize düşen Allah’ın vermiş olduğu sayısız nimetlere karşı şükrümüzü belirterek, bunu davranışlarımızla da ispatlamaktır. Hutbemi Zümer sûresinin 66. âyetinin meâliyle bitiriyorum:”Hayır, yalnız Allah’a ibadet et ve şükredenlerden ol.”