
KOMSULUK
Peygamberimizin arkadaşlarından Abdullah b. Amr (r.a.)’ın evinde bir koyun kesilmişti. Ailesine “Bunun etinden Yahudi komşularımıza verdiniz mi?” dedikten sonra şöyle dedi. Peygamberimizin şunu söylediğini işittim: “Cebrail komşu ve komşuluk hakkı konusunda o kadar çok tavsiyede bulundu ki, komşuyu komşuya mirascı kılacak sandım.”1
İşte bu olay, İslâm’ın komşuya verdiği yüce değeri ifade etmesi bakımından oldukça önemlidir.
Degerli Kardeşlerim!
Birbirimizle ilişkilerimizin zayıflayıp kaybolma noktasına geldiği çağımızda, kalabalıklar içinde gün geçtikçe yalnızlaşıyoruz. Komşularımızla, akrabalarımızla ve diğer insanlarla ilişkilerimiz zayıflamakta. Kendimizin dışındaki insanları ve onların problemlerini umursamaz durumdayız. Huzuru, sevinci, üzüntüyü, varlığı, yokluğu bireysel olarak yaşamaya doğru hızla ilerliyoruz. Ebeveynin evladından, evladın aile ocağından kaçmaya çalıştığını üzüntüyle müşahede ediyoruz.
Yüce Yaratan’ın kendisine kulluktan ve ana-babaya güzel davranmaktan sonra zikrettiği komşuya iyilik de2, bu yozlaşan değerlerle adeta buharlaşıverdi.
Oysa; “Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir,”3“Komşusunun kendisinden emin ve razı olmadığı kişi hakiki manada iman etmiş olmaz”4 buyurmamış mıydı Yüce Nebi?
İyi bir komşu; yerine göre şefkatine muhtaç olduğumuz annemiz, yönlendirmelerine her dem ihtiyaç duyduğumuz babamız, kendisiyle huzur bulduğumuz evladımız değil miydi?
Yani komşu akrabadan yakın olmaz mıydı çoğu zaman?
Bu topraklar üzerinde yaşamak demek, bir zamanlar “komşuluk” rütbesini göğsünü gere gere taşıyabilmek demekti. Komşu olmak bir mecburiyet, bir yük demek değildi. Komşu olmak yakın olmak, paylaşabilmek, hatta paylaşmak arzusu ile yaşayabilmek demekti.
Degerli Sevgili Dostlar....!
Gelin içinde bulunduğumuz bu kutlu Ramazan günlerinde kaybolmaya yüz tutmuş komşuluk ve dostluk ümitlerimizi yeniden filizlendirelim.
Gelin, hayatımıza anlam, ömrümüze bereket ve tat katan tatlı dil ve güler yüzü, sevgi, dostluk ve paylaşmayı bu Ramazanda komşularımızla doyasıya
yaşayalım.
Önce naif ve içten bir “komşu selamı” ile başlayalım yakınlaşmaya. Birbirimizle karşılaştığımızda selâm verip vermemekte tereddüt etmeyelim. Ziyaretine gidelim hastalandığında komşumuzun. Cenazesi olduğunda ilk biz koşalım. Zekâtlarımızla, fıtır sadakalarımızla, infaklarımızla güç durumda olan komşularımıza yardımcı olalım
“Ey Ebû Zer! Çorba pişirdiğin zaman suyunu çok koy ve komşularını gözet!”
buyuruyor Efendimiz(s.a.s.)
Bu çağrı yüreğimizin en gizli köşelerini titrettikçe umut var demektir. Derya içinde susuzluk çekmek misali, kalabalıklar içinde yalnız kalmak istemiyorsak, geliniz unutulanları hatırlayalım. Dinimizin paylaşımı, feragat ve diğerkâmlığı emreden, “Ben”i, “Biz” yapan rahmet yüklü çağrılarına kulak vererek içimizdeki komşuluk ateşini yeniden yakalım…
Komşu komşunun külüne muhtaçtır… İçimizdeki o ateşi yakmak için de…
