150 aktive Mitglieder
               
 
Beitrag gepostet am 26.01.12, 09:41 Nr.: 1 Antworten
 
Insan ve Kainat Ekseninde Tefekkür Denemeleri

İnsana imtihan olmak isteyip istemedigi sorulur mu?

Kendimize bir
bakalim. Siz iyi bir ressam veya heykeltiras olsaydiniz, bu özelliginizi görmek
ve baskalarina da göstermek icin bir tas, bir agac, bir hayvan, bir kadin, bir
de erkek resmi veya heykeli yapiniz. Bunlarin icinden konusacak ve anlayacak
özelligi sadece insan seklinde olanlara veriniz.



Simdi bunlar icinden biri sana itiraz edip “beni niye yaptin” “bana insan olmak
ister misin diye niye sormadin” dese ne dersin ve ne yaparsin. Her halde en azindan
seni yok iken ortaya cikardim, seni tas, agac, hayvan degil de en degerlisi
yaptim. Tesekkür etmen gerekirken bu itiraz niye, demeyecek misin. Sonra da
böyle bir itiraz karsisinda onu parcalayip cöpe atarsin. Diger haline razi olani
ise en güzel yere asar herkese seyrettirirsin.



Orada bulunanlardan taslar da bunu duyunca “halinden memnun degilse yer degiselim,
bana insanligi kendine tasligi alsin dese, hakli olmazlar mi?



İste kardesim. Bizim akilli ve en degerli varlik olarak durumumuz aynen
böyledir. Allah her sey icinde en güzel sekli ve özellikleri bize verdigi halde
biz itiraz etsek, “o zaman hayvanlardan biri gel degiselim” yahut da “seni yok
etsin yerine beni gecirsin” dese ne yapacaksin.



Allah Teala böyle bir itirazda bulunani parcalayip cöpe yani cehenneme atsa, diger
haline razi olani cennetine koyup en güzel nimetlerle süslese adaletin en
güzeli olmaz mi.



Allah bizi kendisini tanimak ve kendisine layik olacak sekilde ibadet etmek icin
yaratti. Bu vazifeyi yerine getirecek alet ve cihazlari da yaratmistir. Yani
bizden istenen seyler ile bunlari karsilayacak sermaye ölcülü ve dengelidir.
Burada herhangi bir adaletsizlik olmadigini bütün insaf ve vicdan ehli bilir.



Fakat Allah’in
bizi yaratirken bize sorup sormamasi ise, tamamen Allah’in
iradesini kisitlamak anlamina gelir. Oysa “alimlerimizin ittifaki ile Allah -
la yüs”el – dir. Yani yaptigi islerden sorguya cekilmez. Ama kainatta yaptigi
ve yarattigi herhangi bir hadisenin hikmetsiz veya adaletsiz olduguna dair hic
kimse agzini acamamaktadir. Cünkü, kainatta hikmetsiz ve abes olabilecek bir
durum yoktur. Bütün kainati didik didik arastiran bilim adamlari bu ilahi
hikmet karsisinda hayrete düsmektedir.



İste tüm kainatta rastlanilamayan hikmetsiz is ve fiillere elbette seriatta da
rastlanmaz. Yani bizim tasiyamayacagimiz isleri Allah bize yüklemez. Bütün
hayvanlara, bitkilere ve cansizlara vazifeler yükleyen Allah, elbette bize de
bazi vazifeler yükleyecektir. Yoksa tüm kainatta mevcut olan hikmet, insanlar
yönünden abes olacakti. Hicbir isinde abesiyet ve cirkinlik olmayan ve bu gibi seylerden
münezzeh olan Allah, elbette insanlara da tasiyabilecekleri bir yükü yüklemesi
gerekmektedir.



İnsanin Yaratilis Amaci



Bu soruyu esasen iki yönden incelemek mümkündür. Birincisi, insan disindaki
bütün varliklarin insan merkezli calismalari, insana hizmet etmeleri meselesi.
Burada da iki durum akla gelir. Ya demek lazimdir ki insan disindaki varliklar
insani taniyorlar, onun ihtiyaclarini biliyorlar, ona sefkat edip aciyorlar
bunun icin de mesela; meyve agaci insanin vitamin ihtiyacini gidermek icin ona
meyve veriyor, hayvanlar, protein ihtiyacini karsilamak icin et, süt, yumurta
gibi gidalari insana takdim ediyorlar… veya insan, bütün bunlari kendi gücü,
kuvveti ve kudreti ile yapiyor…



Hâlbuki dikkatle bakildiginda görülüyor ki tüm varliklarin insanin ihtiyaclarini
gidermeye yönelik calismalari, insanin onlari emri altina almasiyla, onlara
üstün gelmesiyle, onlarla carpismasiyla degil; bilakis hayatini devam ettirmek
icin gerekli olan ihtiyaclari topraktan, havadan, sudan, atesten temin
edemeyecegi icin unsurlari terbiye eden bir kudret; elmayi agacin , yumurtayi
tavugun, sütü koyunun eliyle insana verdigi gibi, Günesteki zararli isinlari da
Atmosfer vasitasiyla yine insan icin süzüyor.



Demek bütün bu hadiseler, insanin cok güclü, kuvvetli ve kudretli olmasindan
gerceklesmiyor, tam tersine gücü, kuvveti ve kudreti, bütün bu muhtesem
hadiseleri gerceklestirmeye yetmedigi icin, yani gücsüzlügü, zaafi ve aczi icin
ona yardim ediliyor, elinde olmadigi nimetlerden dolayi ona ihsan ediliyor,
bilgisizliginden dolayi ona ilham ediliyor, ihtiyaclari icin ona ikram
ediliyor.



Bu cikarimdan su soru akla geliyor? İnsan disindaki her seyi insana calistiran
bu sonsuz kudret insani nicin yaratmistir ve insandan ne istiyor?



Bu soruya cevap vermek icin de insanin diger varliklardan farkini iyi tespit
etmek gerekir.



Evet Allah, insani bu kainat icinde en seckin bir surette yaratmistir. Diger
bütün varliklardan farkli olarak; ona varliklardaki fayda ve amaclari algilayabilecek
bir akil, iyi ve kötüyü dogru ve yanlisi ayirt edebilecek bir vicdan, bütün
ilimleri ögrenebilecek bir kabiliyet, bir cok gizli sirlari anlayabilecek bir
kalp, bütün tatlari algilayabilecek bir dil, güzelliklerin bütün inceliklerini
görebilecek bir cift göz, her cesit nagme ve ilahî tespihleri isitebilecek bir
kulak vermistir.



Cenab-i Hak seckin olarak yarattigi insani, kendisine dost ve muhatap kilmis,
gönderdigi semavî kitaplarla ona emir ve yasaklarini bildirmis, saadet ve
istikamet yollarini göstermistir.



İnsan kendisine verilen bu yüce his ve organlarin kiymetini bilmezse, onlari
vereni unutur ve ondan gaflet eder. Allah’in
mahluku ve sanat eseri oldugunu ve her an onun terbiye ve gözetimi altinda bulundugunu,
onun vermis oldugu nimetlerle beslendigini unutur. Ona karsi yapmasi gerekli
olan görevlerden yüz cevirir. Evet kendini taniyan ve yaratilis amacinin
Allah’a kulluk oldugunu bilen insan, bu gayeye uygun hareket eder.

Baska bir acidan
konuya bakis




-Evrende mevcut ve gözle görülen dengeler birer adaletin yansimasidir. Kâinatin,
ekoloji, astronomik, jeolojik dengeleriyle mutlak adaletine sahadet ettigi ve
bir adi Hak olan Yüce Allah’i adaletsizlikle
itham etmek, hak ve hakkaniyete karsi büyük bir haksizliktir.



Mevcut haksizliklarin, sömürmelerin, cinayetlerin faturasina Allah’a cikarmak,
bir kiyametin kopmasina sebep olabilecek kadar bir saygisizliktir ve onun gazabini
tahrik eder.



- Dünya bir cennet ve mükâfat yeri degil ki, herkes icin bir zevk ve safa yurdu
olsun. Dünyaya gelenlerin hizlica göcüp gitmesi, genclerin ihtiyarlasmasi,
insanlarin sürekli, bela ve musibetlerle karsi karsiya bulunmasi, firak ve ayriligin
samarlariyla sersemlesmesi gösteriyor ki, insanin dünyaya gönderilmesinin
gayesi bir imtihandir. İmtihandan sonra baska bir memlekete yolculuk yapilacak,
imtihani kazanmanin mükâfatini ve kaybetmenin cezasini orada görecektir.



-İmtihana tabi tutulan bir varlik olarak insanoglunun icinde bulundugu zamanin
her dilimine/her karesine ya arti veya eksi kaydedilmektedir. İlahî imtihanin
–genel olarak- iki sorusu ve iki cevabi vardir. Hayat bilgisinden sorulan bu
iki sorudan biri sikinti, bela, mesakkat, musibet, mükellefiyet türünden seylerdir.
Diger soru ise, ferahlik, bolluk, nimet, izzet-ikram türünden seylerdir. Bütün
hayatinda insanlar, ya sevinc ve huzur ortaminda, ya da hüzün ve keder ortaminda
yasamaktadir. Birinci sorunun cevabi sabir, ikinci sorunun cevabi ise sükürdür.



İnsanoglundan, hayatin pratigiyle sikintiyi yaratip sorusunu soran da, sabir
cevabini isteyen de; ferahlik yaratip sorusunu soran da, sükür cevabini isteyen
de Allah'tir.



İnsanlar, bu sorulara cevap verip vermemekte serbesttir, fakat imtihan seklinin
veya soru sitilinin degistirilmesini isteme hakkina sahip degildir. Cünkü bu
bir "sünnetüllah"tir/bir ilâhî kanundur ve asla degismez (bk. Ahzab,
33/62). Unutulmamalidir ki imtihanlar, ögrencilerin hevesine birakilamayacak
kadar önemlidir.



-Kader noktasinda hayri da serri de yaratan Allah'tir. Fakat imtihana tabi tutulanlar
da birer kukla degildir. O kötülüklerin meydana gelmesinde onlarin payi vardir.
Dikkat edilmesi gereken nokta sudur: İnsanlari ilgilendiren konularda, her olayin
iki yönü vardir: Birisi: Allah'in yaratmasina bakan icat noktalaridir. Yani
hayrin da serrin de yaraticisi Allah'tir. Tevhit/Allah'in birlik sifati bunu
gerektiriyor.



Digeri: İnsanlarin kazancina bakan ve icinde yaratma isi olmayan tasarruflar,
meyiller ve Allah'in yaratmasina bir vesile hükmünde olan seylerdir. Özgür bir
iradeyle imtihanin yapilmasini saglamak ve sonuctan insanlari sorumlu tutmak icin
bu cüzî iradenin verilmesi sarttir ve adaletin gerceklesmesi adina kula verilmistir.



Bu perspektiften meseleye baktigimizda, isin zannedildigi gibi olmadigi anlasilacaktir.
Sözgelimi, ortada bir hastalik varsa, onun yaraticisi Allah'tir. Fakat icat
noktalari icermeyen yönleri ise insana aittir. Mesela, terli, terli soguk su icmek
bir su-i istimaldir, neticesinden sorumlu olan insanin kendisidir.
Bademciklerinin sismesinden, grip olmasindan kendisi sorumludur. Fakat hastaligi
yaratan Allah'tir. Edepli olan kimse, Hz. İbrahim gibi, vesilelik yönüyle
kötülügün kendisine, yaraticilik yönüyle de iyiligin Allah'a ait oldugunu düsünür
ve: "ben hastalandigim zaman bana Allah sifa verir"(Suara, 26/80) der.



Eger böyle düsünmezsek, o takdirde, kolumuzu, bacagimizi kiran, malimizi calan,
hatta bir insani öldüren kimseye kizmamamiz gerekir. Ve Allah'in da bunlara
ceza vermemesi lazim gelir. "De ki: Rabbinizden gelen hak/gercek budur.
Artik dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin"(Kehf, 18/29)



"Eger seni yalanlarlarsa, onlara de ki: Rabbiniz genis bir rahmet
sahibidir. Fakat onun azabi da suclu olan toplumdan geri cevrilemez. Allah’a
ortak kosanlar diyecekler ki: “Allah dileseydi ne biz ona ortak kosardik ne de
atalarimiz. Ve ne de bir seyi haram kilardik.” Bunlardan öncekiler de ayni sekilde
yalanlamislar, sonunda azabimizi tatmislardi. De ki: yaninizda bize cikarip
göstereceginiz bir bilgi/ bir yazili belge var mi? Siz zandan baska bir seye
uymuyor ve yalandan baska bir sey söylemiyorsunuz. De ki: “En kesin delil ancak
Allah’indir.
Allah dileseydi, elbette hepinizi hidâyete erdirirdi.” (Enam, 6/147-149).



"Allah dileseydi, elbette hepinizi hidâyete erdirirdi" cümlesinden sunu
anlayabiliriz:



"Ey insanlar! İmtihan seklini belirlemek Allah'a aittir. Eger dileseydi,
hepiniz sinifi gececek sekilde bir imtihan düzenleyebilirdik. Veya hic imtihan
etmeden hepinizi-hidayete erdirir- siniftan gecirirdik. Bu konuda hic kimse
bize mani de olamazdi. Fakat, iyi insanlarla kötü olanlari, caliskan ögrencilerle
tembel olanlari, Ebu Bekir gibi hakkin hatirini sayan, dogruyu tavsiye eden aklini
kullanan insanlarla, Ebu Cehil gibi gururunu oksayan nefsinin pesine takilanlari
birbirinden ayirmak istedik. Bu adaletin de bir geregidir.



Bu düzenlemeyi yapmakla Allah'in insanlara asla zulüm ve haksizlik yapmadigina
dair, katinda sizi kolayca ikna edecek delilleri pek coktur. Onun icin
haddinizi bilin, ona güvenin. O herkesi sorumlu tutup, sorguya ceker fakat hic
kimse onu sorguya cekemez. Onun sonsuz ilim ve hikmetinin denizi yaninda sizin
bilginiz bir damla bile degildir.



Onun hikmetine inanin, rahmetine güvenin, affina karsi ümit-var olun, Onun haksizlik
yapmayacagina iman edin, Müslüman olarak ona teslim olun ve öylece huzuruna varin..”


selam ve hürmetlerimle...


-----
Her bakan göremez, her gören mutlaka bakmistir...
0
 
 
Antworten
Der Inhalt darf max. 30000 Zeichen lang sein!
 
Insan ve Kainat Ekseninde Tefekkür Dene...