Müslümanların birlik ve beraberliğine zarar veren kavmiyetçiliği, Kur’ân-ı Kerîm nehyettiği gibi, Peygamber Efendimiz (S.A.V.) de reddetmiştir.
Evet Resûl-i Ekrem (S.A.V.), mü’minlerin birlik ve beraberliğini bozan, zedeleyen her türlü düşünce ve fiili, her çeşit ahlâk-ı seyyieyi yasaklamıştır. Bilhassa İslâmî uhuvvet ve ittihadın en zararlı, en büyük düşmanı olan ırkçılığı şiddetle tardetmiştir. Resûlüllah Efendimiz (S.A.V.) küfür ve kavmiyetçiliğin her ikisine birden savaş açmış, ömrü boyunca bunlara karşı cihad etmiş ve muvaffak olmuştur. Resûlüllah Efendimizin (S.A. V.) kavmiyetiçliği reddeden pek çok hadîs-i şerifleri mevcuttur. Bu hadîs-i şerifler dikkatle tetkik edildiğinde Hz. Resûlüllah’ın (S.A.V. bu mevzuda ne kadar hassas olduğu açıkça anlaşılır. Bunlardan bazılarını takdim edelim:
Resûl-i Ekrem (S.A.V.):
“Allahü Teâlâ, kıyamet günü bütün canlılar; mahşer yerine topladığı vakit, yakındakiler gibi uzaktakiler de aynı şekilde duyacakları bir sesle karşılaşırlar. Bu ses, şöyledir: ‘Ey insanlar! Sizi yarattığımdan bugüne kadar, hep ben sustum da sizi dinledim. Bugün siz susunuz da beni dinleyiniz. Bugün size amellerinizin karşılığı verilecektir. Ey insanlar! Ben sizin aranızda bir neseb, asalet koydum; siz de kendi aranızda bir neseb tayin ettiniz. Benim koyduğum nesebi düşürdünüz ve kendi nesebinizi yücelttiniz. Ben, en şerefliniz, en çok mütfakî olanınızdır, dedim. Fakat siz, buna yanaşmadınız da falanzâde, falan dediniz. İşte bugün ben de sizin koyduğunuz asaleti düşürür ve kendi koyduğum asaleti yüceltirim. Müttakîler nerede?’ Hemen müttakîler için bir sancak çekilir, onlar bu bayrağın ardına takılır, yerlerini alır ve hesapsız olarak Cennet’e girerler” 24
Bu hadîs-i şerif büyük bir ibret tablosudur. Cehennem’in bütün dehşetiyle hücum ettiği ve herkesin ‘nefsî, nefsî’ dediği o meydanda hangi soy-sop, hangi hasep-neseb, hangi şahlık ve padişahlık, hangi kavim ve kabile beş para edecektir? O meydanda geçer akçe, ancak ve ancak, Rabb-i Celîl’in de beyan buyurduğu gibi, kalb-i selimdir, ehl-i sünnet itikadıdır, takvâdır, ubûdiyyettir, İstikamettir.
Resûl-i Ekrem Efendimizin (S.A.V.) amcası Abbas (R.A.)., halası Safiye ve kızı Hz. Fâtıma’ya hitaben buyurduğu şu hadîs-i şerîf de ne büyük bir ikaz ve irşâddır:
“Ben Cenâb-ı Hak’tan gelecek şeyler için sizlere faydalı olamam. Benim amelim benim için, sizin ameliniz de sizin içindir.”
Diğer bir hadîs-i şerifte Efendimiz (S.A.V.) şöyle buyurmaktadır :
“Ümmetimin helâk olması üç şeyden ileri gelecektir: 1- Kaderiyye (Fertler, kendi fiillerini kendileri yaratırlar, diyerek Allah’ın takdir ve iradesini kabul etmeyenler.) 2- Unsuriyet, (ırkçılık) dâvası gütmek, 3- Dinî mes’elelerin rivâyetinde titiz davranmamak” 25
Soy-sop üstünlüğü dâvasında bulunmanın ne derece tehlikeli olduğunu beyan sadedinde aşağıdaki hadîs-i şerifler de ne kadar dehşetli bir tehdidi ihtiva etmektedirler:
“Her kim kâfir olan ecdadından dokuz tanesinin adlarını sayarak, ululuk ve asalet taslamak kasdiyla, ‘ben filânoğlu filânım’ diyerek onlara mensup olduğunu söylerse, Cehennem’de onların onuncusudur” 26
“Kavmiyet dâvasına çağıran, bizden değildir. Kavmiyet uğruna savaşan da bizden değildir. Keza kavmiyet dâvası üzerine ölen de bizden değildir” 27
“— Kim kavmiyetçilik dâvası güderse, Cehennem’de iki dizi üzerine çökecek olanlardır.” Dediler ki: “— Ey Allah’ın Resulü, oruç tutsa da, namaz kılsa da mı?” “— Evet!” cevabını verdi. “Oruç tutsa da, namaz kılsa da” 28
Resûl-i Ekrem (S.A.V.) Efendimiz, bütün sohbetlerinde itidal, nezaket ve kavl-i leyyin üzere bulunduğu halde, kavmiyetçilik dâvası güdenlere karşı, gayet sert davranmış ve onları tahkir ve terzil edici ifadeler kullanmıştır. Misâl olarak şu hadîs-i şerifi takdim edebiliriz :
“Allah sizden cahiliyet tekebbürünü ve o zamanda carî olan ecdad ile övünme âdetini kaldırdı. İnsanlar ya mü’min ve müttakîdir yahut fâcir ve bedbahttır.” (Şu veya bu kabileye mensubiyet bu zâtî vasfı gidermez) 29
“Sizler Hz. Âdem’in oğullarısınız. Âdem ise, topraktandır. Bir kısım insanlar var ki, Cehennem kömüründen başka birşey olmayan adamlarla iftihar ederler, övünürler. İşte bunlar ya bu övünmeden vazgeçerler, ya Allah nezdinde pisliği burunlarıyla yuvarlayan gübre böceklerinden daha değersiz olurlar” 30
Hz. Peygamber (S.A.V.):
“Bir kimsenin cahiliye âdetince, kavim ve kabilesine intisab ederek (onlardan yardım taleb ettiğini) ve onlarla şereflendiğini duyacak olursanız ona: ‘Babanın bilmem nesini ısır!’ deyiniz. Ve bunu açık açık söyleyerek, îmâ ve kinayede de bulunmayınız” 31
Bu teşbihle, ırkçılıkla meşguliyetin, bu böceğin meşguliyetinden daha değersiz ve çirkin olduğu belirtilmektedir...
Resûlüllah Efendimizin (S.A.V.), kavmiyetçiliğe karşı teyakkuz ve infialini göstermesi bakımından yukardaki hadîs, fevkalâde câlib-i dikkattir. Bu hadîs-i şerîf, Hanbelî Mezhebi’nin kurucusu, Ahmed İbn-i Hanbel’in Müsned’inde zikredilmektedir. Bütün İslâm âlimleri, bu kitabın muteber bir hadîs kitabı olduğunda ittifak etmişlerdir. Cumhûr-u ulemâya göre, bu kitapta hiçbir mevzu hadîs yoktur. Faraza Hz. Resûlüllah (S.A.V.) kavmiyetçilik hakkında başka hiçbir beyanda bulunmamış olsaydı, sadece bu hadîs-i şerîf bile kavmiyetçiliğin ne derece adî, rezil, denî bir fitne unsuru olduğunu göstermesi bakımından kâfiydi.
Hadîste geçen tabirler, makamın iktizasındandır. Hz. Resûlüllah (S.A.V.), kavmiyetçiliğin fenalığını göstermek ve Müslümanları bu fitneye karşı müteyakkız kılmak için, bu ağır tabirleri ihtiyar etmiştir.
Peygamber Efendimiz (S.A.V.) daima kavmiyetçilikle mücadele etmiş; veda hutbesinde de bu mevzu üzerine hassasiyetle eğilmiş, sahâbe-i kiramın dikkatlerini çekmiş ve şöyle buyurmuştur :
“Ey nâs, Rabbiniz birdir. Hepiniz, Âdem’in” çocuklarısınız. Âdem ise, topraktandır. Allah indinde en şerefli olanınız, takvâca en ileri olanınızdır. Arabın Arab olmayan üzerine bir üstünlüğü yoktur. Arab olmayanın da Arab üzerine bir üstünlüğü yoktur. Siyahın beyaz üzerine bir üstünlüğü yoktur. Beyazın da siyah üzerine bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük sadece takvâ iledir.”
selam ve hürmetlerimle...
Hz. Resûlüllah’m (S.A.V.), kavmiyetçiliğe karşı göstermiş olduğu hassasiyet, sahâbe-i kiramda en güzel şekilde tezahür etmiş, bu husustaki irşâd ve ikazları Asr-ı Saâdet’de fiilen yaşanmıştır, Devr-i Nûr’da, ebedî ve daimî olan İslâm kardeşliği karşısında cahiliyetten gelen kavmiyetçilik taassubu zir ü zeber edilmiştir. Bunun en güzel bir tablosu, Bedir savaşında sergilenmiştir.
İslâm’ın te’sisine temel olan bu mukaddes muharebede Hz. Resûlüllah (S.A.V.), amcası Abbas ve kayınbiraderi Nefec’e karşı savaştı. Hz. Ebû Bekir de oğlu Abdurrahman’ı, Hz. Ömer dayısını, Hz. Ali de kardeşini öldürmeye çalışıyordu.
Asr-ı saâdet, Sahâbe-i Kiramın İslâm kardeşliğini esas alarak kavmiyetçiliğe ve soy-sop üstünlüğüne karşı teyakkuz ve hassasiyetini gösteren pek çok vakıalarla doludur. Bunlardan numune olarak ikisini zikredelim :
Bir gün Hz. Ebû Zerr (R.A.), huzûr-u Resûlüllah’da, azadlı zenci bir köle olan Bilâl-i Habeşi ile konuşurken, bir anlık gafletle hiddete gelerek, Hz. Bilâl’e: “Siyahın oğlu!” diye hitabetti. Ebû Zerr (R. A.) sözünü bitirir bitirmez Hz. Resûlül-lah (S.A.V.): “Ebû Zerr, kab taştı (yani ölçüyü kaçırdın). Beyazın oğlunun siyahın oğlu üzerine bir üstünlüğü mü var? İnsanlar arasındaki üstünlük, ancak takvâ ve amel-i sâlih iledir. Fazilet, renk ile değil, sâlih amel iledir,” buyurdular. Hz. Resûlüllah’dan bu uhuvvet ve muhabbet dersini alan Hz. Ebû Zerr (R.A.), derhal hatâsını anladı. Ve yüzünün bir tarafını yere koyarak, Hz. Bilâl’e şöyle hitap etti: “Kalk ve ayağını yanağımın üzerine bas! Sen ayağını basmazsan, ben yüzümü kıyamete kadar yerden kaldırmam.”
Bir defasında Selman-ı Farisî, Suheyb-i Rûmî ve Bilâl-i Habeşî’nin bulunduğu bir topluluğa, Kays bin Mutatiye isminde birisi gelir ve ırkçı bir düşünceyle der ki: “Bunlar Resûlüllah’a (S.A.V.) yardımcı olan Evs ve Hazreçliler, ya bunlar da (Selman, Süheyb ve Bilâl’i göstererek) kimler!..” Bu durumu gören Hz. Muâz (R.A.) hemen ayağa kalktı, adamı boynundan yakalayıp, Resûlüllah’m (S.A.V.) huzuruna götürdü. Dediklerini Resûlüllah’a haber verdi. Resûlüllah (S.A.V.) kızarak kalktı, ridâsını topladı ve camiye girdi. Sonra namaz için ezan okundu, cemaat toplandığında Resûlüllah (S.A.V.), Allah’a (C.C.) hamd ederek sözüne başladı ve cemaata şöyle buyurdu :
“Ey insanlar! Rabbiniz birdir. Babanız Âdem birdir. Dininiz birdir. Dikkat edin, araplık sizin için annelik ve babalık değildir. O sadece bir lisandır. Kim arapça konuşursa o araptir.”
Hz. Muâz (R.A.) boğazından sıkıp tuttuğu adamı göstererek: “Yâ Resûlâllah, bu münâfık hakkında ne dersiniz?” diye sordu. Resûlüllah (S.A.V.): “Onu ateşe bırakın” 32 buyurdular. Ve âkıbetinin ateş olduğuna, yani Cehennem olduğuna işaret ettiler. Nitekim ırkçı bir zihniyete sahip bu adam, sonradan irtidat etti ve bu yüzden öldürüldü.
İslâm tarihi tetkik edildiğinde Hz. Peygamber Efendimizin (S.A.V.), kumandan, âmir, memur tâyininde ve vazife tevdiinde, liyâkat, istidat ve kabiliyeti esas aldığı görülmektedir. Efendimiz (S.A.V.) renk, kan, soy-sop üstünlüğüne itibar etmemiş; bunları icraatında fiilen göstermiştir.
Meselâ: Hz. Ömer (R.A.) ve Hz. Ali (R.A.) gibi büyük sahabelerin bulunduğu bir orduya azadlı köle Zeyd’in oğlu Üsâme’yi kumandan tâyin etmiş.. Bilâl-i Habeşî’ye ashâb arasında müstesna bir değer vermiş.. İranlı olan Selman-ı Fârisî’ye: “Benim ehlimdendir” buyurmuştur.
Muteber hadîs kitaplarından çıkartmış olduğumuz aşağıdaki hadîsler de, kavmiyetçiliğin zararlarını göstermesi bakımından ibretle okunması ve dikkatle değerlendirilmesi gereken hakikatlerdir :
“Ey insanlar,) birbirinize hased etmeyin, birbirinize buğzetmeyin, birbirinize sırt çevirmeyin, birbirinizin satışını bozmayın. Ey Allah’ın kulları, kardeş olun. Müslüman kişi, diğer Müslüman kişinin (rengi, dili, doğum yeri, içtimaî durumu, cinsiyeti ne olursa olsun) kardeşidir. Öyleyse ona zulmedemez, ihanet edemez, aldatamaz, yardım isteğini cevapsız bırakamaz, tahkir de edemez. Allah sizlerin dış görünüşünüze, mallarınıza bakmaz, fakat kalblerinize ve amellerinize bakar, -kalbini göstererek -takvâ şuradadır, takvâ şuradadır. Kişinin kötü sayılması için Müslüman kardeşini tahkir edip, horlaması kâfidir. Bir Müslümanın kanı, malı ve ırzı diğer bir Müslümana haramdır” 33
“Kıyamet günü bir adam, bir adamın elinden tutmuş olarak gelir ve: “Yâ Rabbi, bu beni öldürdü!” der. Allah da ona: “Onu niçin öldürdün?” diye sorar. Berikisi de: “îzzet senin için olsun diye (Şanını yüceltmek için) öldürdüm!” cevabını verir. Allah ona: “O bana aittir” der. Derken bir başka adam, yine birisinin elinden tutmuş olarak gelir ve: “Bu beni öldürdü” der. Allah da: “Onu niye öldürdün?” diye sorar. Berikisi de: “İzzet falancanın olsun diye” cevabını verir. Allah: “Fakat, izzet ona ait değildir” der ve öldürdüğü kişinin günâhını yükleterek gönderir” 34
“Kim, itaatten ayrılır ve cemaatı terketmiş halde ölürse, câhiliye ölümüyle ölmüş olur. Kim de, ummiyye (gayesiz, hedefsiz iş, asabiyet ve kavmiyet için yapılan savaş bir bayrağın altında mukâtelede bulunur, asabiyet (kavmiyet) için öfkelenir veya asabiyete çağırır veya asabiyete devam eder ve bu esnada öldürülürse, onun ölümü câhiliye ölümüdür” 35
Uhud savaşında büyük bir kahramanlık gösteren “Kuzman” ismindeki bir şahıs hakkında Hz. Resûlüllah (S.A.V.): “O Cehennemliktir!” buyurdu. Efendimizin bu ifadesi, bazılarını hayrete düşürmüştü. Durum tetkik edildiğinde, Kuzman, din için değil, kavminin şerefini yükseltmek ve Medine hurmalıklarını korumak için çarpıştığını söyledi. Daha sonra aldığı yaranın ızdırabına dayanamayarak intihar etti.
Böylece Resûlüllah’ın (S.A.V.) onun hakkında söylediği hadîs-i şerifin sırrı da anlaşılmış oldu.
Dipnotlar: 24 Taberânî, “Evsat”ında, Hâkim, “Müstedrek”inde... İmam-ı Gazâlî, “İhyâ-yı Ulûmi’d-Dîn”, Bedir Yay., c. 4, s. 296. 25 Taberânî, Mu’cemü’s-Sağîr 1, 158. 26 Müsned, Ahmed İbn-i Hanbel. 27 İbn-i Âbidin. 28 Hâkim, Müstedrek 4, 298. 29 Azîmâbâdî, 14, 22; Ebû Tayyib Muhammed, Avnü’i-Mâbud, Medine, 1968. 30 Müsned, II, 524; Ebû Dâvud, Edeb, 120, 5116. Hadîs. 31 Ahmed İbn-i Hanbel, Müsned, 5, 136; Şeybânî, Şerhü Siyeri’l-Kebîr, 1, 90. 32 Muvatta, İmam-ı Mâlik. 33 Müslim, Birr, 32-34; Tirmizî, Birr, 18, 1908. H. 34 Nesâî, Tahrim, 2. 35 Müslim, İmâret, 53-57.
Güzel kardesim, kavmi sevmek ayridir, hizme ayridir, kavmiyetcilik ayri seydir...bunlari ayirt edebilecek kapasite de oldugunuzu düsünüyorum...
kaynak verme meselesine gelince yazilarimizi takip edenler kaynaksiz yazmadigimizi da görürler...ancak bir kac sayfalik yazinin bir cümlesine takilan birakin kaynagini konuyu dahi anlamaya yanasmazlar...
güzel kardsim, Allah Razi Olsun ancak nedendir bilinmez, brada arkadaslar her insani kopyaci, alinti yapan s diye yaftlamaya alismislar...bendeniz (acizane 22 yildir) arastirma yapan, yazan bir kimseyim, dolayisiyla müsaade buyurun bir kac yüz yazi arsivimde bulunsun...
her yazi aktaran kopyalamiyordur, bundan emin olun, ki bendeniz genelde kendi yazilarimi aktaririm yani yazarim...bu yazilarimizda arsivimizden...hamdolsun 500 GBlik bir arsive sahibim yani hepsi kayitli yazilar...bu yaklasik olarak 100 metrkarelik bir evin kitapla dolu olmasina denktir...yillardir var olan birikim...birileri uyurlarken bizler hamdolsun gece gündüz okudk yazdik...Rabbim seytanin e nefsimizin serrinden muhafaz buyursun...
bu yaziy yazan sahis, ki kendiside bakiniz kaynaklar vererek yazmistir, Mehmet Kirkinci Hocaefendidir...sizinde tetkik edip arastiriyor olmaniz ayrica takdire sayandir...
selam ve hürmetlerimele...
Tesekkür ederim güzel kardesim...haklisiniz...burada biz ne ülkemizi disliyoruz ne de milletimizi...elbette bizlerde vatanimizi, milletimizi ve bayragimizi seviyoruz...bunlar olmasida gerekir...ancak bir seyi sevmek ayridir, onu ideolojik saplanti haline getirmek ayridir....
benim dinim bana, vatanini, milletini sevme demiyor bilakis aksini dile getiriyor ancak bu sevginin bir militan gibi ve ideolojik bir saplanti icinde bayraklastirilmasini ve Hitler almanyasinda oldugu gib "ari bir millet" yani en üstün millet olma davasi gütmememi emrediyor...zira ayeti kerimede "üstünlükgün irk ve dilde degil, takva da oldugu" belirtilir...(Hucurat Suresi)
Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), "VEDA HUTBESÌ" nde " ne arabin aceme, ne de acemin araba üstünlügü yoktur, üstünlük ancak takvadadir" buyurmustur...sayet üstünlük gözetecek olsaydi, Peygamber olmasi hasebiyle kendinde bu ayricaligi görür ve benim irkim diyebilirdi ancakbundan men edilmistir...
InsaAllah o dönemlerde gelecektir güzel kardesim...Tabibu zaman ve sair isteyen bir husus...biz kendi tarihimizde yakin tarihte lanetledigimiz zalimlerden daha feci katliamlar yapan bir milletin devami oldugumuzu kabullenmekte zorlaniriz...bunlari yazdiginiz zamanda vatan haini ilan edilebiliyorsunuz...
Hunlular ve Mogollarda Türk Irkindandi...ancak yasadiklari dönemler, ki insanlara kan kusturmuslar ve sayilari milyonlari asan insan öldürmüslerdir...buna sebebledir ki, Avrupada asirlarca, bizden bahsedilirken"barbar türkler" denilmistir...hakbuki
evet biz vataimizi, milletimnizi seviyoruz ancak aci gerceklerimizi de görmemezlikten gelmiyoruz...egri oturalim ancak dogrulari ifade etmektnde geri durmayalim...
Tabiki efendim..ancak bakin burada kavga din adina degil sahsi ckarlar ugrunaydi...fakat bu Hz Ömer zamaninda degil Hz.Ali efendimiz dönemidne idi ve mesele tamamen siyasiydi...genis izahi gerekir...
InsaAllah bu konuyla ilgili farkli bir zamanda yazi yazariz...
Güzel arkadasim, lutfen yazimi iyice okuyunuz...ben ne irkimi nemilletimi reddediyorum...bilaksi kabul ediyor ve seviyorum...ancak bir yanlis yapildiysa, ki tarihimizde cok yanlisarimiz olmustur, bunklari da görmemezlikten gelmenin mantiksizligin ifade etmeye calisiyorum...
Ne red vardir, ne de kendimi soyutlamak...Vatanimi ve Milletimi seviyorum...ancak yanlislarimizi da görmemezlikten gelmiyorum...bütün mesele bu...
sela ve hürmetlerimle...
Güzel kardesim, seviyemi bozmadim, sizlerinde buna dikkat etmesini tercih ederim...buradayim ve bir yere gitmiyorum...hic bir meseleden de kacmam...ancak bir seyi savunurken kisisellestirmeden düsünce ve fikir bazinda yazismayi yegliyorum...
halbuki: türk özünde vicdanli merhametli yardim sever misafirperver iyi insanlardir..kendi yemez asini sunar...
katiliyorum bu sözünüze....
bu sözünüze katilamiyorum, zira özünde demedim yatkin oldugunu ifade ettim ve sunu düzelteyim, "ürkler" derken genel bir ifade olmus, bunu türklerden diye bir kismina atfetmis olayim...
Not: Tekrar ediyorum ve son veriyorum...vatanimi ve milletimi seviyorum ancak yapilan yanlislari da sevgimden dolayi görmemezlikten gelmiyorum...gözünü kapatan kendine karanlik yapar...
Güzel kardesim, yazdiklarinda hemfikiriz...benTürk toplumun vatanperver, misafirperver, hayirseve, merhametli, konuksever, yardimsever vs oldugunu inkar etmiyorum herhalde anlatamiyorum...
bakin meseleyi fazlaca detaylandirip iyice kavga ve polemik konusu yapmak niyetinde deilm acak su da bir gercek,bu ülkede IRK ciligi önplanda tutup farkli irklar dislayanarda vardir...yani kim diyebilir ki bu toplum topyekün sizin dediginiz gibidir...
Yamayin Allah askina, ya yazmayacagim ama bir örnegini vereyim sadece, samimi söylüyorum VAN depreminde "oh olsun onlara" diyerek bir grup Vatan düsmaninin yaptigina mukabil olarak psikolojik olarak kinini kusanlar isittim...
Daha iki ay önce Dersim olayi gündemde iken keske soylarini kurutsalardi diyenler isittim...ben Vatanimi, Milletmi seviyorum ancak yaptiklarimizi da görelim diyorum...su yazilari yaziyorum diye beni dahi o gruba katip, bilmem ne ilan eden güya insansever TÜRK VATANDASI var aramizda yapmayin...
Anliyorum güzel kardesim...ancak daha önce bir yazimda bunu düzeltmistim yan genel ifade kullandim buu Türklerden bir kismi diye düzeltmistim...yineleyyim...genel degi kisim olarak ifade etmis olayim..
senin ifade etmek istedigini de anliyorum...bilakis birilerine meydan birakmak degil aksine cesaretle kimligimize sahip cikmaktir bu..yani ben Türkiye Cumhuriyeti vatandasiyim ancak yanlislarima sahiplenmiyor bilakis yanlisima yanlis diyorum ve yanlis yapti diye yani bir kisim insanin yanlisindan dolayi da vatanimdan vazgecmiyorum
bu; yanlisi yapipta bunlari gizlemekten, cesaretsizlikten iyidir...Askerimize kalkan eller "Haksiz" sa kirilsin tabiki, ancak benim askerimde birilerine zulmediyorsa onunda elleri kirilsin diyebiliyor muyum, sorun burda yatiyor...
Askerimiz bunu yapiyor demiyorum yaptiginda bunu da diyebilmeliyiz diyorum...korkunun ecele faydasi yok...birileri bir seyler yaziyor diye ben vatan düsmani olmam...kimin ne oldugunu rabbimiz bilir...