127 aktive Mitglieder
               
 
Beitrag gepostet am 31.08.11, 20:46 Nr.: 1 Antworten
 
Kabe`ye melek indi yalani





0
 
Beitrag gepostet am 31.08.11, 20:53 @_gokbayrak_ Nr.: 2 Antworten
 
Kabe`ye melek indi yalani


Her
halde kırk sene oluyor* aslen Palu’lu olan Sait isminde bir molla
vardı. Hınıs’ta otururdu, mal ticareti yapardı. Mal dediğim, hayvan alır
satardı. Suriye taraflarına gider gelirdi. Buradan oraya mal götürür,
oralardan da başka şeyler alırdı. Suriye’de İngilizlerle tanışmış ahbap
olmuştu. Ona demişler ki;

“Sen
akıllı bir adamsın Sait, biz sana yardım edelim, kuvvet verelim. Sende
git doğu Anadolu bölgesinde hükümetini kur, büyük adam ol. Herkes sana
çalışsın. Kervancılık sana göre iş değil. Devlet adamı ol. Herkes senin
ayağına gelsin. Yediğin önünde yemediğin arkanda olsun.”


Molla bu sözleri önceleri pek ciddiye almadı ama daha sonraları tekrar aynı teklif gelince;


“Nasıl olacak bu iş?” diye sormuş.


“Halkı yanına alacaksın, herkes arkanda olacak, seni destekleyecekler.”


“İyi de o nasıl olacak?”


Adamlar cambaz, tuzak hazırladılar ona, anlayamadı.


“Kolay” dediler “bizi iyi dinle, anla bu yeter.”


“Dinlerim.”


“Bak şimdi, sen bir mollasın, bunu herkes biliyor değil mi?”


“Evet.”


“Kerametini
göstereceksin. Türkiye’ye döndüğün zaman, camiye git. İnsanlara de ki;
ey Müslümanlar bundan böyle ben, ermiş bir adam oldum, kerametlerim var.
İstersem gökten yere nur indiririm. İsterseniz yarın akşam gelin size
ispat edeyim, de.”


“Ne yapmam gerekecek?”


 


 


“O
tarafını bize bırak. Nereye diyorsan oraya geleceğiz. Bulunduğun yerin
biraz uzağına sistemi kuracağız. Konuştuğumuz saatte ışıldakları yakıp
gökyüzüne çevireceğiz. Yeter ki hava bulutlu olmasın.”


Konuyu
defalarca anlattılar ona. Sonra da Türkiye’ye geldiler. Şavşar
taraflarında tezgâhı kurdular. O yıllarda elektriği kimse bilmiyor
tanımıyordu. Adamlar jeneratörlerini getirdiler ve yakın bir dağa
çıktılar. Aylardan Ramazandı, Molla Sait, teravih namazından sonra
insanları salmadı.



“Ey
Müslümanlar beni iyi dinleyin” dedi. “Yarın akşam teravih namazından
sonra size kerametimi göstereceğim. Herkese haber salın. Gökten nur
indireceğim
, nasibini almak isteyenler gelsinler. Her zaman olan bir iş
değil, ahretinizi kurtarın.”


İkinci
akşam gerçekten de kalabalık bir cemaat geldi. Namazdan sonra ayetler
okunarak camiden çıkıldı. Zifiri karanlık bir geceydi. Gökteki yıldızlar
belli belirsiz. İnsanlar birbirine tutunarak yokuş yukarı yürümeğe
başladılar. Aslında mollanın ardı sıra gidenler bir macera izlemenin
heyecanı içindeydi. İmanı bütün olanlar ise sonuçtan emin bir vaziyette
yokuşu tırmanmaya çalışıyorlardı.


Uzaktan
çoban köpeklerinin havlamaları duyuldu. Bazıları bu havlamaları hayra
yormadı. Bir süre sonra, yürüyenlerin çoğu yorulma belirtileri
göstermeğe başladı. Mollaya yakın gidenler ise onun dualarına “amin”
diyerek yürüyorlardı.


Köyün yukarısında bir tepenin üzerinde durdular, herkes oturdu. Dinlendiler, sonra da hafızlar Kuran okumaya başladılar.


Vakit gelmek üzereydi molla yerinden kalktı, hafızları susturdu;


“Şimdi şu tarafa doğru iyice bakın. Bir şey görebiliyor musunuz?” diye sordu.


“Hayır!” dediler hep bir ağızdan.


“Neden?”
Cevabı yine kendisi verdi. “Her yer karanlıkta ondan. Şimdi
okuyacaklarımı benden sonra Allah rızası için tekrar edin.”


O ne dediyse köylülerde tekrar etti. Bu durum yarım saat kadar sürdü. Adamlar sıkılmaya başlamışlardı.


Gökten
yere mi, yoksa yerden göğemi, pek anlaşılamadı upuzun bir nur uzandı.
Birazdan bir tane daha, bir tane daha. “Allah, Allah!” diye bağırdı
adamlar. Sesleri çok uzaklardan duyuldu.


Bu kez hafızlar olanca sesleriyle okumaya başladılar.


Derken…
o nurlardan biri bulundukları yere kadar uzandı, herkesi yalayarak
geçti gitti. Ortalık gündüz gibi oldu. Sonra tekrar bir nur daha geldi.
Herkes birbirinin yüzünü ayan beyan fark etti. Nurların biri gelip
diğeri gidiyordu artık.


Köylüler
ne yapacaklarını bilemediler. Avazı çıktığı kadar bağıranlar,
ağlayanlar, feryat figan, mollanın elini eteğini öpmeğe çalışıyorlardı.


“Büyük adamsın molla.”


“Allah seni başımızdan eksik etmesin!”


“Peygamber mucizeleri gösteriyorsun molla.”


Adamlar çıldırmış gibiydiler.


“Öl de, ölelim” dediler.


Bu olay, ramazan boyunca bir kaç kez daha tekrarlandı.


Köylüler
mollanın keramet sahibi olduğu konusunda ikna oldular. Ancak Peygamber
olabileceği gibi söylemlerde ise ikileme düşenler oldu.


En azından keramet sahibi olduğuna, kendisi de inandı.


Halkın bu ilgisi ve sevgisi Sait mollaya biraz fazla geldi.


İngilizler ona akıl vermeye devam ediyorlardı.


Bir kaç köyün adamlarından oluşan bir ordu kurdu.


Devlete karşı isyan etti. Başaracağını sandı ama başaramadı, yakalandı.


Mahkeme kuruldu, idam kararı verdiler ona.


Sait molla ipe giderken güvendiği insanlardan kimse yoktu arkasında.


____________________________


*Bu
öyküyü 1970 yılında öğretmenlik yaptığım köyde, Muhtar Emin’den
dinledim. Bir kış gecesi konuğu olmuştum. Öyküyü anlattıktan sonra
elindeki boş çay bardağını dalgınlıkla bana uzattı. Hanımı durumu fark
etti geldi bardağı aldı. Muhtarın gözleri doldu, öykünün etkisinde
kaldığı anlaşılıyordu.


Kaynak:


www.karalahana.net

0
 
Beitrag gepostet am 30.09.11, 21:31 @_can_402 Nr.: 3 Antworten
 
Kabe`ye melek indi yalani
asil mesele su: melek görmek icin ya Allah olman gerek  yada Peygamber. Onlardan biri olmakta mümkün degil bizim icin ondan dolayi olamaz.
0
 
Beitrag gepostet am 30.09.11, 21:32 @_gokbayrak_ Nr.: 4 Antworten
 
Kabe`ye melek indi yalani
bu proje tek müslümanlara degil, cahil olmasi istenilen tüm toplumlara yapilmakta. Cünkü saf inanmakla mesgul insan, yahudilerin dünya düzenine karsi koyamaz.
0
 
Beitrag gepostet am 03.10.11, 14:28 @_gokbayrak_ Nr.: 5 Antworten
 
Kabe`ye melek indi yalani
sana allah melegin tekini gösterse bile sen inanmassin fake bu dersin
0
 
Beitrag gepostet am 03.10.11, 14:45 @gokbayrak_ Nr.: 6 Antworten
 
Kabe`ye melek indi yalani
video fake olabilir belki ama kabeye melekler hep iniyor
0
 
Beitrag gepostet am 03.10.11, 14:51 @gokbayrak_ Nr.: 7 Antworten
 
Kabe`ye melek indi yalani
nerden biliorsun kac kere melek gördün?? nasil indigine sahit oldunmuda
0
 
Beitrag gepostet am 03.10.11, 14:54 @gokbayrak_ Nr.: 8 Antworten
 
Kabe`ye melek indi yalani
ölümü demiorum nasil indigi hakkinda bilgin varmida düsmez diorsun veya serilmezz..kabeye ölü gibimi düsüyormus
0
 
Beitrag gepostet am 03.10.11, 15:06 @_gokbayrak_ Nr.: 9 Antworten
 
Kabe`ye melek indi yalani
paylaşım için teşekkürler.illimunatiye karşı uyarı niteliği taşıyan yönüyle faydalı bir paylaşımdı.Kabeye melek inmiş inmemiş,görülmüş görülmemiş çokta önemli bir mevzu değil bence zira kabe dünya üzerindeki en kutsal mekandır buna inanan o meleği görede inanır görmesede,inanmayanda o meleği görsede inanır görmesede...ve videolarla uyarıldığımız illimunatiye karşı en etkin savunmada yine her zamankinden bilinçli ve samimi bir şekilde islama sarılmaktır bence....
0
 
Beitrag gepostet am 03.10.11, 15:09 @_gokbayrak_ Nr.: 10 Antworten
 
Kabe`ye melek indi yalani
insanları illuminatiye hizmete yönlendirebilmenin yolu en başta itikat ettikleri dini inkar etmeleriyle mümkün olacaktır sanırım.ciddiye alıp araştırmıyordum bu illimunati mevzusunu,araştıracağım biraz sayende,teşekkürler.
0
 
Beitrag gepostet am 04.10.11, 13:03 @karagozlum68 Nr.: 11 Antworten
 
Kabe`ye melek indi yalani

Şu görünen âlemde nice görünmez kuvvetler, kanunlar, ışınlar iç içe vazife görüyorlar. Melekler ise bunların hepsinden daha lâtif. Işınlardan çok daha kesif olan havayı bile göremeyen insanoğlunun, “görmediğime inanmam” diyerek melekleri inkâra sapması çok tuhaf.

Zevkle seyrettiğimiz bir ağaçta, yarı canlı dediğimiz bir hayat tecellisi var. Biz bu hayatı göremeyiz, ama ağacın her yaprağı ve her çiçeği bize o hayatı âdeta haykırırlar. Güneşin çekim kuvvetini de göremeyiz ama, dünyamızın güneş etrafındaki seyahatinde o kuvvetin varlığını seyreder gibi oluruz.

Gözümüz, yeryüzünün taşında toprağında dolaşırken, bunların arkasında bir çekim kuvvetinin var olduğunu da çok iyi biliriz. Ağaçtaki büyüme kanunu, güneşteki cazibe ve yerin çekim kuvveti. Rabbanî ordulardan sadece üç nefer gibi.

Her yanımız bu görünmeyen ordularla kuşatılmış. Her faaliyet onların varlığından haber veriyor. Bütün bunlara rağmen yine de bazı kimselerden çok garip sözler işitiriz; “görmediğim şeye inanmam” diye.

İnanmak kalbe ait bir keyfiyet. İnsan, inanmaya çeşitli yollarla gider. Görme, bunlardan sadece birisi. Yemeğin tadına dilimizle bakarız. Halbuki, gözümüz tatlar âlemini göremez. “Radyoya bak, ne haber var?” denildiğinde bu defa kulağımıza iş düşer. Sesler âlemine onunla bakarız. “Şu adama bak, ne kadar kibirli.” denildiğinde ise, onun tavırlarından aklımızla birtakım mânâlar çıkarır ve bir hükme varırız. Gerçeği bulmada görmeyi tek ölçü kabul edenler, diğer duyu organları yanında, akıl ve vicdanın vazifesini de göze yüklemiş olurlar.

Bilim adamlarına göre, insan gözü şu âlemde mevcut ışınların ancak yüzde üç buçuk kadarını görebiliyormuş. Demek ki insan, görmeyi tek ölçü kabul etse, şu görünen âlemin bile yüzde doksanından fazlasını inkâr edecektir.

Kâinat ve onda faaliyet gösteren çok değişik ışınların bir başka şeklini, bir küçük misâlini, insan bedeninde ve onda faaliyet gösteren his dünyasında görmek mümkün.

Parmağımızı meleklere inanmayan birisinin yüzüne doğru uzatalım ve “şu deri tabakası var ya” diyelim, “Onu yüzünden söküp at!”. Altındaki etleri de soy kafatasından. Bedenindeki bütün derileri aynı şekilde yüz. Akan kanlarını bir yana topla. Etlerini bir başka köşede biriktir. İç organlarını birer birer çıkarıp yan yana diz. Sonra bu et ve kemik, kan ve ilik yığınının karşısına geçerek sor kendi kendine:

“Hani aklım? Hafızam, sevgim, korkum nerede? O uçsuz bucaksız his dünyam nereye gitti?”

Sonra düşünceni bedeninden kâinata doğru yay ve inadı bir yana bırakarak şu hakikati kabul et: Bu maddî bedenimde bu kadar görünmez âlemler yaratan Allah, elbette şu koca kâinatta nice melekler, nice ruhanîler yaratmıştır.

“Hakikat katiyyen iktiza eder ve hikmet yakinen ister ki, zemin gibi, semavatın dahi sekeneleri bulunsun ve zişuur sekeneleri olsun ve o sekeneler o semavata münasib bulunsun. Şeriatın lisanında pek çok muhtelifül cins olan o sekenelere melâike ve ruhaniyat tesmiye edilir.”Sözler)

“Gözümün görmediğine inanmam.” sözü, tuhaf bir inadın ifadesi. İşitmediğim söze, ayak basmadığım beldeye, koklamadığım çiçeğe inanmam gibi çürük bir dava. Onlar kadar aşağı, onlar kadar tutarsız. Halbuki inanmak dendi mi, gayb akla gelir. Görülen ve işitilenler, “inanma”dan çok, “bilme” kelimesiyle ifade edilirler.

Bu insanlar, duyu organlarının o kadar tesirinde kalırlar ki, “canlılar” dendi mi, sadece kendilerini ve çevrelerindeki birtakım hayvanları anlar, bir başka hayat çeşidini kabule yanaşmazlar. Onlardan birisini iyice dinleyiniz, bütün söylediklerini şöylece özetleyebilirsiniz: “Yıldızlarda hayat olmaz! Çünkü ben atmosferin dışında yaşayamam.” Bu adam, melekleri de birer insan gibi tasavvur ediyor; onlara en, boy, ağırlık biçiyor, ağız, mide, akciğer takıyor; sonra da onları atmosferin dışına çıkarıp havasızlıktan öldürüyor ve böylece melekleri inkâra sapıyor. Halbuki bu biçare, kendi ruhunun, aklının, hafızasının da oksijenle çalışmadığını, onların da en, boy, ağırlık gibi ölçülere girmediklerini düşünebilseydi melekleri inkâr yoluna girer miydi?

Bereket versin, insanoğlu, o görünmeyen aklıyla, radyoaktif dalgalardan, lazer ışınlarına kadar öyle şeyler keşfetti ki, görünmeyenlerin görünenlerden kat kat fazla olduğu herkesçe kabul edildi de, bu adamlar da artık meydanda görünmez oldular. 

0
 
Beitrag gepostet am 04.10.11, 13:17 @uzak66 Nr.: 12 Antworten
 
Kabe`ye melek indi yalani
eline saglik
0
 
 
Antworten
Der Inhalt darf max. 30000 Zeichen lang sein!
 
Kabe`ye melek indi yalani