Kur'ân zikrin her durumda yapılabileceğini belirtmektedir: "Onlar ki ayakta dururken otururken ve uyumak için uzandıklarında Allah'ı zikrederler [ve] göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde tefekkür ederler: "Ey Rabbimiz! Sen bunları[n hiç birini] anlamsız ve amaçsız yaratmadın. Sen yücelikte sınırsızsın! Bizi ateşin azabından koru!"
(Âl-i İmrân 3/191) . Ayette görüldüğü gibi zikir belirli bir zaman mekân veya ibadete özgü değildir. Yüce Yaratıcı her halimizde O'nunla birlikte olmamızı emretmektedir. Çünkü Allah'ı anmak demek ona kalpten bağlanmak sürekli olarak onun gözetimi ve denetimi altında yaşadığımızın farkında ve şuurunda olmaktır.
Ayetlere baktığımız zaman en büyük zikir olarak Kur'ân'ın gösterildiğini görmekteyiz. "İşte bu (Kur'ân) bizim indirdiğimiz bir zikirdir. Şimdi onu inkâr mı ediyorsunuz?"
(Enbiya 21/50) . "Hiç şüphesiz Zikr'i (Kur'ân'ı

biz indirdik biz; onun koruyucuları da gerçekten biziz"
(Hicr 15/9) . Kur'ân kendisine 'zikir' demektedir ki O baştanbaşa bir öğüt hatırlatma insanlarla ilgili her önemli şeyi açıklayan bir ilâhî bildiridir28. O aynı zamanda sürekli Allah'ı hatırlatan ayetlerden meydana gelmektedir. Bu manada kalpler Kur'ân ile huzur ve sükûn bulur. İnsanlar onun ayetlerini tefekkür ve tedebbür29 etsinler ve dosdoğru yolda hidayet üzere yaşasınlar diye Kur'ân gönderilmiştir.
Çağdaş müelliflerden Muhammed el-Behiy zikir kavramının yüce kitabımızda öncelikli ve ağırlıklı olarak Kur'an anlamında kullanıldığını belirtir30. Allah'ı zikretmek; O'nun yüceliği ve azameti karşısında mü'mini şuurlandıran bilinçli bir eylemdir. Bu davranışın insan hayatındaki eseri; doğruluk Allah yoluna uyma kendisine ve başkasına kötülük veren şeyden kaçınma hayatının her anında Allah'la olma şeklinde belirir. Mü'min bir insan olarak yanılabilir hata edebilir ve unutabilir. Bu durumda o kişi Allah yoluna uymasına engel olan hatalı durumları görebilecek bir kabiliyete de sahip olmalıdır. Yanılır unutur veya hata ederse; tekrar Allah'ın istediği kul olma yolunda bir çaba içine girmelidir. Çünkü Allah'ı zikir olumlu davranışa iten aklî ve ruhî bir faaliyettir31. Kur'an bu konuda mü'minlere şöyle sesleniyor: "O takvâ sahipleri bir kötülük yaptıklarında ya da kendilerine zulmettiklerinde Allah'ı zikrederler. O'nu hatırlayıp günahlarından dolayı hemen tevbe istiğfâr ederler..."
(Âl-i İmrân 3/135).
Allah'ın "zikir" olarak nitelediği kitabını dünya hayatında rehber edinmeyenler onun uygulanmasını istediği gerçekleri hayata taşımayan yani kitabından uzaklaşmış olanlar Kıyâmet günü feryad edecek ve yaptıklarının pişmanlığını hem sözlü olarak ve hem de beden diliyle göstereceklerdir. Kur'ân bu sahneyi şu ifadelerle tasvir etmektedir: "O gün zalim parmaklarını ısırır "Eyvah! der keşke o Peygamberle birlikte bir yol tutaydım. Eyvah! Keşke falancayı dost edinmeyeydim! Vallahi bana gelen Zikirden beni o uzaklaştırdı. Zaten Şeytan insanı işte böyle uçuruma sürükleyip sonra da yüzüstü yalnız bırakır. O gün Peygamber: "Ya Rabbi halkım bu Kur'anı terkedip ondan uzaklaştılar!" der"
(Furkan 25/27-30) . Ayete dikkatlice bakarsak Peygamberimiz kendisine Allah tarafından indirilmiş olan vahyi kitabı zikir olarak nitelendirmekte ve ümmetinin o zikri mehcur ettiklerini yani onu terkedip uzak durduklarını onunla amel etmediklerini Rabb'ine şikayet etmektedir.
selam ve hürmetlerimle...
-----
Namuslu olmak söz ile olsaydi, dünyada namussuz kalmazdi...