Recim yoktur
Evlendikten sonra zina suçu işleyen kadınlara ve erkeklere, dört erkeğin fiil halinde açıkça görerek şahitlik etmeleri veya suçluların itirafları üzerine uygulanan recim (taşlayarak öldürme) cezası şeriatı uygulama adına mutlaka yerine getirilmesi gereken bir ceza değildir.
Önce "Kur'an Yolu" isimli tefsirimizde ne dedik ona bakalım:
"...Bize göre bu hadislerin uydurma olduğunu söylemek -usule göre- mümkün olmamakla beraber getirdikleri recim cezasıyla ilgili bazı sorular ve problemler de yok değildir:
"a) Recim cezası İslâm'dan önce vardır ve uygulanmıştır, İslâm'ın getirdiği, başlattığı bir ceza değildir.
"b) Zina cezalarının daha hafif olanları Kur'ân-ı Kerîm'de yer aldığı halde recim cezasına Kur'an'da yer verilmemiştir. 25. âyette gelecek olan mümin câriyelerle ilgili "Evlendikten sonra fuhuş yaparlarsa onlara, hür kadınların cezasının yarısı gerekir" meâlindeki ifade, hür ve evli kadınların zina cezalarının da yüz sopa olduğuna işaret etmektedir. Çünkü yüz sopanın yarısı uygulanabilir, fakat recim (ölüm) cezasının yarısından söz edilemez.
"c) Hz. Peygamber, hayatında uygulanan birkaç recim cezasında hazır bulunmamış, infazı başkalarına havale etmiştir. Suçun ispatı bu vak'aların tamamında suçlunun itirafıyla hâsıl olmuş ve ceza, Müslüman suçluların ısrarla günahtan temizlenmeyi istemeleri üzerine infaz edilmiştir.
"d) "Zina ettim, beni cezalandırarak temizle" diye gelen Müslümanları Hz. Peygamber önce geri çevirmiş, söylediklerini duymamış gibi davranmış, ısrar etmeleri üzerine kurtarıcı telkinlerde bulunmuş, "Deli mi, içmiş mi, yaptığı zina olmadığı halde öyle mi sanıyor?" demiş, bütün bunlara rağmen ısrar ettikleri için cezalandırma yoluna gitmiştir (Müslim, "Hudûd", 16, 22).
"e) Mâiz isimli sahâbî, infaz başlayınca can acısıyla kaçmaya başlamış; arkasından yetişen infazcılar onu öldürmüşlerdi. Dönünce durumu Hz. Peygamber'e anlatmışlar. O da "Keşke bıraksaydınız! Tövbe ediyor, Allah da onu kabul buyuruyordu" demiştir. Sahâbenin recmedilen Müslümanlar hakkında ileri geri konuşmaları karşısında da, "O öyle tövbe etti ki bir ümmete paylaştırılsa her bir ferdine yeterdi" (Müslim, "Hudûd", 22); başka bir rivayete göre, "O öyle bir tövbe etti ki, Medine halkından yetmiş kişiye paylaştırılsa –bağışlanmaları için– yeterdi" buyurmuştur (Müslim, "Hudûd", 24). İbn Teymiyye, İbn Kayyim gibi fıkıhçılar bu hadislere dayanarak tövbe eden, kendiliğinden gelip suçunu itiraf eden suçlulara cezayı uygulayıp uygulamama konusunda ülü'l-emrin serbest olduğu sonucuna varmışlardır (İ'lâmü'l-muvakkıîn, III, 79).
"f) Recim cezasını içeren hadiste Hz. Peygamber, "... Bekârlar için yüz sopa ve bir yıl da sürgün, evli veya evlilik geçirmiş kimseler için yüz sopa ve recim" ifadesini kullanmıştır (Müslim, "Hudûd", 12). Müctehidler bu hadiste geçen cezaların ikisi hakkında farklı görüş, anlayış ve değerlendirme ortaya koymuşlardır: 1. Kadının başka bir yere sürülmesi, 2. Recim yanında bir de sopa cezasının uygulanması. Hadiste bu iki ceza da yer aldığı halde bunlar uygulanmaz diyen müctehidler olmuştur. Hatta Ebû Hanîfe'nin, "sürgün cezasının had (değişmez, kanunî ceza) değil, uygulaması yöneticilere bırakılmış ta'zir cezası nevinden olduğunu" söylediği nakledilmiştir (Ebû Bekir İbnü'l-Arabî, I, 358); yani Kur'an'da olan ceza had, sünnetin getirdiği ilâve ceza ise ta'zir olarak değerlendirilmiş olmaktadır.
"Yukarıdaki altı madde bizi şu sonuca götürmektedir: Recim cezası –mutlaka ve değişmez olarak uygulanacak– hadlerden değildir. İslâm'dan önce de uygulandığı için ilk İslâm topluluğunun tanıdığı, yadırgamadığı, caydırıcı bulduğu bir ceza çeşididir. Bu sebeple Hz. Peygamber çok az da olsa bu cezanın uygulanmasına izin vermiştir. Sonuç olarak evlilerin zina suçlarının had nevinden cezası, bekârlarınki gibi yüz sopadır. Recim ise kamu düzeni ve suçların önlenmesi ilkelerinin gereğine göre uygulanıp uygulanmaması, usulüne göre ümmetin alacağı karara bırakılmış, ta'zir nevinden bir cezadır. Cezaların çoğu gibi bu cezalar da ispat ve infazdan önce tövbe etmekle (pişmanlık göstermek ve ıslâh-ı hal etmekle) ülü'l-emir tarafından düşürülebilir."
Şu halde şeriatı uygulama adına bugün recimi uygulayanlar, sebep olduğu sonuçlar bakımından İslam'a kötülük etmektedirler.
Alinti
Yazi Hayrettin Karaman hocaefendiye ait olup, yazdigi bu yazinin elestirilere maruz kalmasindan sonra tekrar bir yazi ele almistir...
Burada suu hatirlatmak yarar görüyorum...konuya yaklasirken yaziyi ayniyla almak ve degerlendirmek eksikliktir. Burada Usul olarak degerlendirme vardir. Bu ise ilmi birikim gerektirir. Yani konu Usul alimlerince farkli sekillerde ele alinmistir. Bu bir diger yazisinda Hayrettin Karaman hocaefendi belirtmstir...
.................
"İslam'da ne vardır, ne yoktur" konusunda bir dizi yazı kaleme almıştım. Maksadım İslam'ın temiz, güzel, nurlu yüzünü kirli, kara, çatık göstermek isteyenlerin ellerinden bazı fırsatları almaktı. Evet maksadım yalnızca bu idi; modermizmin etkisinde kaldığım, onlara yaranmak, onlar tarafından beğenilmeyi istemek, bu etki altında İslam'ı çağa uyarlamak gibi bir maksadım yoktu. Aslında herkes (yazan da tenkit eden de) yapıp ettiklerinde bazı tesirlerin altında kalırlar ve kimi zaman bunun farkında olmayabilirler. Yapılması gereken şey başkalarının niyetini okumak, psikolojisini deşifre etmeye soyunmak değil, açık ifadelerine bakarak hüküm vermek ve kendini denetlemek, neyin tesiri altında olduğunu keşfetmeye çalışmak ve eğer bu tesir meşru değilse ondan kurtulmaya yönelmektir.Ben recim konusunda ileri sürdüğüm görüşü "usul dairesinde" delillendiriyorum; yani modernistlerin tesiri altında kalarak usul dışına çıkmıyorum, usul içinde kalarak "İslam'da var mı, yok mu" sorusuna cevap arıyorum. Benim yok dediğime bir başkası yine usul içinde kalarak ve kendince sahih gördüğü delillere dayanarak "var" derse o da onun görüşü, tercihi veya taklidi olur. Tartışmayı bu çerçeveden çıkarıp muhataplarını şuraya veya buraya katmaya çalışmak ilim ve ahlak ölçülerine sığmaz, ayrıca mezmum duygulardan da kaynaklanabilir.Recim konusunda, şu anda önümüzde üç görüş (açıklama, tercih, yorum) var:1. Kadim ve ekseriyetin (cogunlugun) kabul ettiği "İslam'da recim had (değişmez ceza) olarak vardır."2. Recim Yahudi şeriatında var idi, peygamberimiz bunu birkaç defa uygulattı, sonra Kur'an bu cezayı kaldırdı, yerine evli olsun bekar olsun zina edenlere yüz sopa cezasını getirdi (M. Ebu Zehra).3. Evli veya dul olarak zina yapanlara uygulanan recim cezası had (değişmez, sabit) ceza değildir, tazir (yönetimin takdirine bırakılmış, gerekli görülürse kaldırılabilir) bir cezadır (Kardavi, ben ...)
(burada Karaman Hocaefendi katildigi görüsü ifade ediyor ve dikkat buyurunuz diger görüsleri reddetmiyor ve ayni zamanda onlarin cogunlukta oldugunu da belirtiyor)
-yorum bana aitdir...yusufbahri-Birinci şıkkı savunan tenkitçi temelde bir delile dayanıyor: Recim konusunda nas (hadis veya tilaveti neshedilmiş ayet) vardır ve bu nas üzerinde (bu nassın had olarak recim cezasını getirdiği hükmünde) de icma (alimlerin görüs birligi) hasıl olmuştur.
selam ve hürmetlerimle...
3. Evli veya dul olarak zina yapanlara uygulanan recim cezası had (değişmez, sabit) ceza değildir, tazir (yönetimin takdirine bırakılmış, gerekli görülürse kaldırılabilir) bir cezadır (Kardavi, ben ...)
dikkatiniz cekiyorum, buradaki ifadede "recim cezası had (değişmez, sabit) ceza değildir, derke, aslen vardir ancak, bu tür bir olay hangi devletde islenirse,o devletin idari yetkililerince, bu uygulamanin, zaman, konum ve sartlara göre, toplumun maslahati gözetilerek, "gerekli görülürse kaldırılabilir) bir cezadır" deniliyor...
Aslen recm vardir ancak uygulamada zamanin alimlerince istisare edilerek devlet yönetimi tarafindan bu sopa vurma veya sürgün cezasina cevirilebilir, deniliyor...
Bazı Konuların Kuran-ı Kerimde geçmediğini biliyo olmamız lazım.
Mesela Namaz'ın Nasıl kılınacağını şekli ile anlatmaz. Bu durumda Hadis ve Sünnetten yola çıkarız , ve bazı Hadisler AYET niteliğinde hadislerdir örnek Alkollü içeceklerin yasaklanması gibi. bu durumda siz Recim kurnada yoktur derken Forumda bunu okuyan bazı arkadaşları İslamda hiç yokmuş gibi bir ifade yanlışlığına düşürme tehlikesi oluşturmuşsunuz.
Konuyu toparlayın size zahmet !
Mesela günümüzde uygulanmıyor denilebilir.
Öncelikle burda Fetva verecek makamda olmadığımızı bilmeliyiz.!
Sana bir soru , Kuranı kerimde Namazın nasıl ne şekilde kılınacağı yazıyormu ?
Ancak somut olayların hepsini Kur’an ayetleri kapsamaz.
Günlük yaşamdaki tüm olayların karşılıkları Kur’an’da yoktur.
Örneğin,yürürken yere tükürmek mi yoksa tükürmemek mi gerekir?
Bu konuda somut olarak Kur’an’da hüküm yoktur
İ şte bu sorunu çözmek mezhep imamlarını ve geçmişte yaşayıp da hüküm verme konumunda bulunan insanları çok uğraştırmıştır.
“Bir somut olay hakkında, Kur’an’da kural yoksa somut olayın gerekçesi nasıl Kur’an’a dayandırılacaktır?”
Anlayanı , Anlamayanı bilmemde , bu tür , Vardır ,Yoktor Denildiğinde Kesin HÜKÜM Verilmiş oluyor , bunlara dikkat edilmeli , yoksa insan Küfre girer.
Bu tür yaklaşımları okurken Ilımlı istamlaştırma çabaları aklıma geliyor. artı Amerikalıların Iraktaki Dağıttıkları veiçinde çelişkileri çok FURKAN ( Kuran) aklıma geliyor. yani Biz MÜSLÜMANLAR birbirimizi yanıltırsak Amerikalılara gerek bile kalmaz.
Üç Eham Bir Fatiha okunduğundada Hatim etmiş olursun. Hangi Ayetin Etrafında dönüğünü şimdi söyle istersen.
Konu Konuyu Aaçar ama her Ayetin etrafında ayrı ayrı şeyler döner.
kur-an da her sey yazıyorama sen görmesını bılıyorsan anlamasını bılıyorsan tabiiki
oke ben görmüyorum , sen bi gören olarak Cebelitarıktaki tatlı su ile tuzlu suyun birbirine karışmadığını , Kaptan Kusto keşfedene kadar hiç kimse bilmiyordu. ve bu olay Kuranı kerimde geçiyordu. Sen bilen biri olarak bu olayı ve buna benzer olayları Müslüman halk Rehavete düşmesin diyemi söylemedin
Sünnet bize Kur'ândaki icmalleri bildirmeseydi, âlimlerden hiçbiri, fıkıhdaki sular ve abdest bahislerindeki hükümleri çıkaramaz, sabah namazının farzının iki, öğle, ikindi ve yatsının farzlarının dört, akşam namazının farzının üç olduğunu, bilemezdi. Aynı şekilde hiçbir kimse kıbleye dönüldükte yapılan düâda, iftitahda ne söyleneceğini bilemezdi. Tekbîrin nasıl olduğunu, rükû' ve sücûd tesbihlerini, ta'dili erkânı, teşehhüde oturdukta ne okunacağını bilemezdi. Aynı şekilde bayram namazlarının nasıl kılınacağını, ay ve güneş tutulması namazlarını, cenaze, yağmur duası namazları gibi daha çok şeyleri kimse bilemezdi. Bunun gibi, zekâtın nisabını, orucun ve haccın şartlarını, alış veriş, nikâh, yaralama, kadılık ve fıkhın diğer bâblarının hüküm ve esaslarını bilen olmazdı.
sen allah a mı ınanmıyorsun nedır ben anlayamadım senı
Cokbilen Sen , Sen ol ! bu sözü kimseye söyleme
Kafire , Kafir dahi deme çünki o Kafirin son nefesinin ne olacağını kimse bilemez.
sende öyle bir şüphemi oluştuki bunu söyleme ihtiyacı duydun. Oysaki Hadis ve Sünnet'in bişey ifade etmediğini söyleyen bi uslüpta olan senin yazdıkların değilmi
evet doğru diyorsun , Üç İhlas Bir Fatiha yazmaktı gayem , ama anlamışsın yavaş yavaş anlayışlı biri olacan ha gayret
Düzelttiğin için teşekkür
Tövbe Haş'a
İman esaslarından biri değilmidir Kitaplara inanmak !
Oke Veda hutbesini sen bi oku
Ey iman edenler diye başlıyor !
İş saatim geldi işe gidecem az vaktim var , ama şunu söyleyeyim , şuna inanmıyosun , buna inanmıyormusun diyerek ( suçlayarak ) bir yere varılmaz. konu üzerinde konuşabilseydik çok daha güzel bi sonuç doğardı.
Veda hutbeleride farkli demekki, benim tanidigim veda hutbesinde senin yazdiklarin yok! Yani insanlar söylenenleri farkli algilayabiliyor ve ortaya cok farkli metinler cikiyor.
Veda Hutbesi
Bismillahirrahmanirrahim
"Ey insanlar!
"Sözümü iyi dinleyiniz! Bilmiyorum, belki bu seneden sonra sizinle burada bir daha bulusamiyacagim.
"Insanlar!
"Bugünleriniz nasil mukaddes bir gün ise, bu aylariniz nasil mukaddes bir ay ise, bu sehriniz (Mekke) nasil
mübarek bir sehir ise, canlariniz, malariniz, namuslariniz da öyle mukaddestir, her türlü tecâvüzden
korunmustur.
"Ashabim!
"Muhakkak Rabbinize kavusacaksiniz. O'da sizi yapti olayi sorguya cekecektir. Sakin benden sonra eski
sapikliklara dönmeyiniz ve birbirinizin boynunu vurmayiniz! Bu vasiyetimi, burada bulunanlar,
bulunmayanlara ulastirsin. Olabilir ki, burada bulunan kimse bunlari daha iyi anlayan birisine ulastirmis
olur.
"Kimin yaninda bir emanet varsa, onu hemen sahibine versin. Biliniz ki, faizin her cesidi kalidirilmistir. Allah
böyle hükmetmistir. Ilk kaldirdigim faiz de Abdulmutallib'in oglu (amcam) Abbas'in faizidir. Lakin
anaparaniz size aittir. Ne zulmediniz, ne de zulme ugrayiniz.
"Ashabim!"
"Dikkat ediniz, Cahiliyeden kalma bütün adetler kaldirilmistir, ayagimin altindadir. Cahiliye devrinde güdülen
kan davalari da tamamen kaldirilmistir. Kaldirdigim ilk kan davasi Abdulmuttalib'in torunu Iyas bin
Rabia'nin kan davasidir.
"Muhakkak ki, seytean su topraginizda kendisine tapinmaktan tamamen ümidini kesmistir. Fakat siz bunun
disinda ufak tefek islerinizde ona uyarsaniz, bu da onu memnun edecektir. Dininizi korumak icin bunlardan da
sakininiz.
"Kadinlarin haklarini gözetmenizi ve bu hususta Allah'tan korkmanizi tavsiye ederim. Siz kadinlari, Allah'in
emaneti olarak aldiniz ve onlarin namusunu kendinize Allah'in emriyle helal kildiniz. Sizin kadinlar üzerinde
hakkiniz, kadinlarin da sizin üzerinizde hakki vardir. Sizin kadinlar üzerindeki hakkinizi; yataginizi hic
kimseye cignetmemeleri, hoslanmadiginiz kimseleri izininiz olmadikca evlerinize almamalaridir. Eger
gelmesine müsade etmediginiz bir kimseyi evinize alirlarsa, Allah, size onlarin yataklarinda yalniz
burakmaniza ve daha olmasza hafifce dövüp sakindirmaniza izin vermistir. Kadinlarin da sizin üzerinizdeki
haklari, mesru örf ve adete göre yiyecek ve giyeceklerini temin etmenizdir.
"Ey mü'minler!
"Size iki emanet burakiyorum, onlara sarilip uydukca yolunuzu hic sasirmazsiniz. O emanetler, Allah'in kitabi
Kur-ân-i Kerim ve Peygamberin (a.s.m) sünnetidir.
"Mü'minler!
"Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi belleyiniz! Müslüman Müslümanin kardesidir ve böylece bütün Müslümanlar
kardestirler. Bir Müslümana kardesinin kani da, mali da helal olmaz. Fakat malini gönül hoslugu ile vermisse
o baskadir.
"Cenab-i Hakk her hak sahibine hakkini vermistir. Her insanin mirastan hissesini ayirmistir. Mirasciya vasiyet
etmeye lüzüm yoktur. Cocuk kimin döseginde dogmussa ona aittir. Zina eden kimse icin mahrumiyet vardir.
Babasindan baskasina ait soy iddia eden soysuz yahut efendisinden baskasina intisaba kalkan köle, Allah'in,
meleklerinin ve bütün insanlarin lanetine ugrasin. Cenab-i Hakk, bu gibi insanlarin ne tevbelerini, ne de adalet
ve sehadetlerini kabul eder.
"Rabbiniz birdir. Babaniz da birdir. Hepiniz Adem'in cocuklarisiniz, Adem ise topraktandir. Arabin Arap
olmayana, Arap olmayanin da Araap üzerine üstünlügü olmadigi gibi; kirmizi tenlinin siyah üzerine, siyahin
da kirmizi tenli üzerinde bir üstünlügü yoktur. Üstünlük ancak takvada, Allah'tan korkmaktadir. Allah yaninda
en kiymetli olaniniz O'ndan en cok korkaninizdir.
"Azasi kesik siyahî bir köle basinza amir olarak tayin edilse, sizi Allah'in kitabi ile idare ederse, onu
dinleyiniz ve itaat ediniz.
"Suclu kendi sucundan baskasi ile suclanamaz. Baba, oglunun sucu üzerine, oglu da babasinin sucu üzerine
suclanamaz.
"Dikkat ediniz! Su dört seyi kesinlikle yapmaycaksiniz:
"Insanlar Lâilahe illallah deyinceye kadar onlarla cihad etmek üzere emrolundum. Onlar bunu söyledikleri
zaman kanlarini ve mallarini korumus olurlar. Hesaplari ise Allah'a aittir.
"Yarin beni sizden soracaklar, ne diyeceksiniz?"
Saheb-i Kiram birden söyle dediler:
"Allah'in elciligini ifa ettiniz, vazifenizi hakkiyla yerine getirdiniz, bize vasiyet ve nasihatta bulundunuz, diye
sehadet ederiz!"
Bunun üzerine Resul-i Ekrem Efendimiz (S.A.V.) sehadet parmagini kaldirdi, sonra da cemaatin üzerine cevirip indirdi ve söyle buyurdu:
"Sahid ol, yâ Rab! Sahid ol, yâ Rab! Sahid ol, yâ Rab!"
Soru: Zina eden bir şahıs günahına tövbe ederse bir başka insanla evlenebilir mi? Çünkü Kuran-ı Kerimde bir ayette zina yapan bir insanın mümin kişilerle evlenemeyeceği bildirilmektedir.
Cevap: Sorunuzu Kuran ve Sünnet ışığında değerlendirmek istiyorum. İslam Dini öncelikle kişilerin hataya düşmemeleri için yasaklar getirir. Ancak hataya düşenler için ise hatanın içinde kalıcı değil hatayı terk edenlerin affedileceğine dair müjdeler verilir. Örneklerle konumuzu izah etmeye çalışalım. Mesela adam öldürmek büyük günahtır. Bir mümini kasden öldüren kimsenin ebedi cehenneme gireceğine dair ayet vardır. Zina etmek haramdır. Zina edenler müminlere haram kılınmıştır. Faiz yemek haramdır. Buna benzer yasak kapsamına alınmış birçok ayet vardır. Zina ile ilgili Kur’an-ı Kerimde geçen yasak şöyle ifade edilmektedir.
“Zina eden erkek ancak, zina eden veya Allah’a ortak koşan bir kadınla evlenir. Zina eden bir kadınla da ancak zina eden veya Allah’a ortak koşan bir erkek evlenir. Bu Müminlere haram kılınmıştır.”[1]
Ayette geçen durumu işlemiş bir insan hatasından dönerse acaba mümin bir insanla evlenemez mi? İşte tartışmanın odak noktası budur. Yani bir kimse eğer bu yanlışları yapmışsa yapacak bir şey yok mudur. Ayette Allah-u Teala şöyle buyurmaktadır.
“Her kim de işlediği zulmünün arkasından tövbe edip durumunu düzeltirse kuşkusuz, Allah onun tövbesini kabul eder. Şüphesiz Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.”[2] Diğer bir ayette ise şöyle buyrulmaktadır. Sizlerden fuhuş (zina) yapanların her ikisini de incitip kınayın. Eğer onlar tövbe edip ıslah olurlarsa onları incitip kınamaktan vazgeçin. Çünkü Allah tövbeleri çok kabul edendir, çok merhamet edendir.[3] Tövbe ile ilgili diğer ayetlere bakılırsa Yüce Yaratan hata edenlerin hatalarından dönmeleri, bir daha o hataya düşmemek için çalışmaları, Allah’a gerçek anlamda kul olmaları halinde tövbeler kabul edilmekte ve sanki o hata hiç işlenmemiş kabul edilmektedir.
Kuran-ı Kerimden bir diğer hususu sizlere aktarmak isterim. Furkan sûresinin 68-70. âyetlerinde Cenâb-ı Hakk’ın has kulları anlatılırken onların Allah Teâlâ’ya ortak koşmayacakları, adam öldürmeyecekleri ve zina etmeyecekleri belirtilir. Bu günahları işleyenlerin ise, yaptıklarının cezasını mutlaka çekecekleri ve kıyamet gününde pek kötü bir duruma düşecekleri anlatılır. Sonra da bir istisna yapılarak şöyle buyurulur:
“Ancak tövbe ve iman edip iyi işler yapanlar başkadır. Allah onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah çok bağışlayıcıdır; engin merhamet sahibidir.”
Tövbe kapısını açık bırakarak günahkâr gönüllere soğuk sular serpen bu âyet-i kerîmeyi Zümer sûresinin 53. âyeti pekiştirmekte ve sonsuz merhamet sahibi Allah Teâlâ’dan asla ümit kesilmeyeceğini şöyle ifade etmektedir:
“Ey kendilerinin aleyhinde çalışarak haddi aşan kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Çünkü Allah bütün günahları bağışlar.”[4]
Bir başka hadis-i şerif ile konumuzu daha iyi anlamaya çalışalım. Güzide sahabîden Ebu Zerr el-Gifârî (r.a.) anlatıyor: “Ben, bir keresinde Rasulullah (s.a.s.)'ı ziyarete geldim. O, üzerinde beyaz bir elbisesi olduğu halde uyuyordu. (Döndüm) sonra yine geldim. Bu defa uyanmıştı.
Rasulullah: "Lâ ilahe illallah, deyip de sonra bu ikrar ve iman ü-zere vefat eden her kul, muhakkak cennete girecektir" buyurdu.
Ben: O kul, zina etse, hırsızlık yapsa da mı?, diye sordum.
O: "Zina etse, hırsızlık yapsa da girecektir" buyurdu.
Ben: Zina etse de, hırsızlık yapsa da mı?, diye tekrar sordum, O:
"Zina etse de, hırsızlık yapsa da", buyurdu.
Ben (üçüncü defa)
Zina etse, hırsızlık yapsa da mı?, diye sordum.
Rasulullah: "Evet, Ebu Zerr'in burnu toprakta sürünmesine rağmen o kul, zina etse de, hırsızlık yapsa da (cennete girecektir)”[6] buyurdu.
Sonuç itibariyle Tövbe kapısı açıktır. Tövbe kapısının açık olması ise “nasıl olsa Allah bizi affeder” diyerek günah işlemeye sebep değildir. Affedilecek olunması kişiyi günaha sürükleyecek husus olmamalıdır. Zina yaparken ölümün insana ulaşmayacağını hiç kimse garanti edemez. Bu sebeple asıl olan şey günaha düşmemektir. Hatayı işlememektir. Ama böyle bir yanlışa düştükten sonra kişi affedilmez değildir. Yani ifrat ve tefrit noktasına düşülmemelidir. Affedilmek var diyerek günahlar işlenmemeli, günah işleyenler için ise Allah sizi affetmez denmemelidir. Nitekim Hz. Hamza’yı şehit eden Vahşi hatasına tövbe ederek nice gözyaşları dökerek affedildi ve Efendimizin ashabından oldu. Yanlışının farkında olan bunun için pişmanlık duyan, bir daha yapmayacağına dair söz veren, Allah’a kul olmayı kabul eden birisini Rabbimiz affetmektedir. Ancak şu maddeleri yeniden hatırlatmakta fayda görüyoruz. Günahına Tövbe eden kişi,
-Günahtan kopmalı, kesinlikle terk etmelidir.
-Bu günahı işlediğine pişman olmalıdır.
-Bir daha o günahı işlememeye azmetmeli, kesin karar vermelidir.
Yukarıda yapmış olduğumuz izahatlar ışığında, gaflet ve hata ile günah işlemiş zina yapmış bir insan günahından tamamen kopup, tövbe edip, pişman olduktan ve bir daha öyle bir fiiliyatı işlememeye söz verdikten sonra İnşallah hatası affedilmiş olur. Bu sebeple de -Nur Süresi 3. ayet-i kerimede bildirilen- zina yapmamış bir insanla evlenmesi caiz olur. Her şeyi en iyi Allah bilir.