112 aktive Mitglieder
               
 
Beitrag gepostet am 05.11.10, 00:25 Nr.: 1 Antworten
 
Türkiye ve İslâm Âlemi’nin Geleceği

Burada çok kısa bir sûrette tahlîl
etmeye çalıştığımız bu gerçekler ve onların Dünya’nın geleceğine te’siri
uzun uzadıya anlatılması gereken ehemmiyetli bir meseledir. Burada “Türkiye, İslâm Âlemi ve Siyonizm’in geleceği” ne dâir birkaç husûsu kısaca arz etmek istiyorum


Gitgide dehhâmeleşen Siyonizm zulüm ve
istismârının, tarihte bir çok ülkede ve pek çok kereler müşâhede
edilegelmiş olduğu sûrette, ciddî aksülamellerle karşılaşması
mukadderdir. Üstelik bu defa bu aksülameller Araplara mahsus ve“millî” vasfında değil, âlemşümûl bir karakterde zuhûra gelecektir. Dünyanın globalleşmesi, siyonizme hep fayda sağlayacak değil ya!..


Diğer taraftan İsrail’in Kudüs gibi,
üç dine âid bir mukaddes toprak üzerindeki ısrarlı iddiası Müslümanlar
kadar, Hıristiyanların da bu hususta hareketlenmesine sebep olacaktır.
Daha şimdiden, İsrail’in -itibar olarak- dönüşe geçmiş olduğunu
söyleyebiliriz. Zira O, bütün insanlığa karşı -adetâ- müşahhas bir
husûmet ve nefret hedefi hâline gelmiş bulunmaktadır.


Türkiye ise, aksine yeniden büyük bir
şahlanışın arefesindedir. Bu görüşü haklı kılan esbâb-ı mûcibe ve onun
fiiliyâttaki tezâhürlerini anlatmadan önce İsrail, Türkiye ve İslâm Âlemi’nin geleceğine dair düşünceleri iki ayrı perspektiften inceleyelim:






 


a- “Hıttîn Korkusu” Perspektifinden


b- Kader Perspektifinden


A- “Hıttîn” Korkusu Ve Bunun Âmil Olduğu Plân


Ortadoğu coğrafyasına yabancı bir
unsur olarak yahudilerden önce hristiyan Batılılar gelip yerleşmişlerdi.
Onların âkıbeti yahudilerin tarih boyunca kulaklarına küpe olmuş ve
onlar gibi yok edilmek korkusuyla kendilerini dâimâ bıçak sırtında
hissetmişlerdir.


Gerçekten Haçlılar, 1095 yılında
tertipledikleri bir seferle 1099′da Kudüs’ü zabtedip büyük bir katliâm
yaparak buraya yerleşmişlerdi. Kısa zamanda Antakya’ya kadar uzanan bir “Haçlı Krallığı” kurmuşlardı.
Fakat İslâm Âlemi’nin o zamanki dağınıklığından istifâde ederek
gerçekleştirdikleri bu zafer uzun sürmemiştir. 1187 yılında “Taberiye Gölü”yakınındaki “Hıttîn” adlı tepenin eteklerinde Selahaddin-i Eyyubî tarafından
müdhiş bir bozguna uğratılmış, çoğu susuzluktan helâk olmuştur.
Haçlıların bu mağlubiyeti üzerine 2 Ekim 1187′de Kudüs’e giren Selahaddin-i Eyyubîinsanlık
tarihinde misal teşkil edecek dehşetli bir adâletle Kudüs halkının
yaralarını sarmış ve bu kadîm İslâm diyarını yeniden müslümanlara
kazandırmıştır. O gece Miraç kandilinin yıldönümüydü. Selahaddin Eyyubî bu
vesîleyle afv-ı umûmî ilân etmişse de kılıç artığı Haçlılar, bu eşsiz
merhameti bir taktik eseri zannederek kaçıp Akra kalesine sığınmışlardı.
Bu kale ve civarında bir müddet daha mukâvemete devam etmişlerse de
meşhur Memlük Emîri Sultan Halil tarafından 1291′de kılıçtan geçirilip denize dökülmüşlerdir. Bu topyekûn yok edilme Roma İmparatoru Titus ‘un
zaferine benzemiyordu. O Mabed-i Süleyman’ı yıkmıştı, fakat yahudileri
kılıçtan geçirip yok etmiş değildi. Ancak müslümanların bu zaferiyle o
coğrafî bölgeye hâriçten dâhil olmuş hıristiyan unsur tamamen yok edilip
ortadan kaldırılmıştır. Şimdi şu kadar asır sonra yahudiler de aynı
coğrafyaya yabancı bir unsur olarak hulûl edip devlet kurmuşlardır.
Ancak vaktiyle hıristiyanların yaşadığı mâcerâ dolayısıyla “Hıttîn, yani yok edilme korkusu” her
yahudinin şuuraltında derin izler bırakmıştır. Bunun için yahudiler
aynı âkıbete uğramamak için sırf Ortadoğu milletleri, hâssaten araplara
karşı çeşitli plânlar yapıp geliştirmişlerdir. İsrail Devleti’nin
bekasını temin maksadına bağlı olan bu plânlar her ne kadar gizli
tutulmakta ise de bunlardan zaman zaman bazı sızıntılar ve bu bâbda bazı
bilgiler Dünyâ umûmî efkârının ıttılâına mâruz kalmaktan
kurtulamamıştır. Gerçekten İsrail Dışişlerinde vazifeli Oded Yinon ‘un 1982 yılında Dünya Siyonist Teşkilâtı’na bağlı Enformasyon Dairesi’nin ibrânice yayın organı olan “Kivunim” de yer alan bir rapor işte bu sızıntıların en dikkat çekici olanıydı. “1980′lerde İsrail İçin Strateji” adını
taşıyan bu rapor, İsrail’in bütün Ortadoğuyu kendi beka stratejisi
icabı olarak nasıl şekillendirmek lâzım geldiğini gözler önüne
koyuyordu. Ona göre 20. asrın başlarında Ortadoğu’daki devletlerin
hududları İngilizler tarafından âdetâ cetvelle çizilmiş olup tamamen
sunî bir mâhiyet arzetmekteydi. Mezkûr rapora göre ne Irak’ta bir ırak
milleti, ne Suriye’de bir suriye milleti, ne Ürdün’de veya Mısır’da… bir
millet olmanın icâbına göre tekevvün etmiş bir siyâsî câmiâ mevcud
değildir. Bunlar kâh ırk ve kâh da mezhep itibariyle kozmopolittirler.
Bu bölünme İsrail’in Ortadoğu’da tutunması maksadıyla gerçekleşmiş
olmasına rağmen bu hususta kâmil bir netice hâsıl olmak için bir kere
daha tekrarlanmalıydı. Kısacası İsrail’in etrafındaki bütün devletler
ki, buna Türkiye de dâhildir- yeniden birer ikişer ve bazı ahvâlde üçer
yeni parçaya ayrılmalı, Osmanlı mirasında teşekkül etmiş olan
devletçikler daha da ufalanıp İsrail karşısında mukavemet gücünü
büsbütün kaybetmeliydiler. 1982 tarihli bu rapora rağmen, raporun
mantığı 1975′ten itibaren fiilen tatbik sahasına konulmuştur. Küçücük
Lübnan bu yahudi emeline ilk olarak muhatab olmuş ve onun beş bölgeye
bölünmesi planlanmıştır: Hıristiyan Mârûnî, müslüman sünnî, müslüman
alevî, dürzî vs. Henüz yaraları kapanmamış bulunan Lübnan iç harbinin
derûnî sebebi bu yahudi emeliydi.


Bahsi geçen raporda komşu Suriye’nin
de alevî-sünnî, kürt vesâir sûretle en az üçe bölünmesi plânlanmıştır.
Bu kader aynen Irak için de mevzubahistir. O da kürt-sünnî ve alevî
olarak parçalanacaktır.


Adı geçen rapor Mısır’ın nasıl
bölüneceğini anlatırken daha önce diğer arap memleketlerinde vâkî olan
bölünmenin bir domino tesiri icrâ edeceği ve bunun aynen Mısır’da,
Sudan’da, Libya’da, hatta Libya’nın güneyindeki Çad’da nasıl vâkî
olabileceği uzun uzun anlatılmıştır.


İsrail Devleti’nin bekası hesabına
plânlanan bu parçalanmanın asıl ve ehemmiyetli mihrak noktası ve hedefi
Türkiye’dir. Türkiye de kürtlerle bölünecek bu sûretle Türkiye’nin “arz-ı mev’ud” a
dahil olan parçası bilâhare ve daha kolaylıkla yahudinin eline
geçebilecektir. İsrail’in Kuzey Irak’taki kürt oluşumuna desteğinina
asıl sâiki budur. Fakat İsrail kendisiyle hem-hudud olmayan Yemen, Sudan
ve Çad gibi diğer arap memeleketlerinde dahî bölünmenin hangi usûl ve
esaslara dayanarak gerçekleştirilebileceğini dakîk bir sûrette planlamış
ve zikri geçen rapor üzerinde imal-i fikr eden ve onu geliştiren
çeşitli raporlar ve eserler ortaya konulmuştur. 1)


Bugün ortalıkta dolaşan “Büyük Ortadoğu Projesi” aslında
yahudinin bu emelini setretmek için ortaya atılmış ve mürevvici Amerika
olarak gösterilmiştir. Hiç şüphesiz bu projede Amerika’nın da takip
ettiği emeller mevcuddur. Fakat temel sâik İsrail’in bekası endişesidir
ki, bu durum ileride anlatılmıştır.


Bütün bu anlatılanlar gerçekleşecek
midir?!.. Bize göre hayır!.. Bunlar yahudinin kursağında kalmaya mahkûm
birer hamhayaldir. Zira Kur’ânî bir hakikat olarak “Ve mekerû ve mekerallah. Vallâhu hayru’l-mâkirin” , yani “İnsanlar plân yapar, Allah’ın da bir plânı vardır. Muhakkak ki, eninde onunda Allah’ın plânı galip gelir.” Lâkin
Allah’ın plânının, yani murâd-ı ilâhînin ne olduğunu bilmek biraz
zordur. Bununla beraber imkânsız da değildir. Bugün Âlem-i İslâm kaç
asırdır terâküm etmiş bulunan ihmalin doğurduğu istihkâkına kefâret
teşkil etmek üzere bedel ödemektedir. Türkiye’deki başörtüsü zulmünden
Filistin’de yarım asırdır devam eden mezâlime ve hatta bugün Irak’taki
zulümlere kadar bütün olup bitenler İslam Âlemi çapında müslümanların
istihkâkını tebdîle medar olacak bir kefâretten ibârettir. Bu kefâret
üzerimizdeki celâlî tecellîyi cemâle inkılab ettirinceye kadar devam
edeceğe benzer. Bu da uzak değildir. Zira herhangi bir müslümana sırf
imanından ve bundaki ısrarında dolayı vâkî zulüm yalnız onun şahsî
günahlarına değil; tekmil İslâm Âlemi’nin günahlarına kefâret teşkil
eder. Zulüm ne kadar çoğalırsa müslümanların tecellî-yi ilâhîde kahırdan
lutfa muhatab olmaları o kadar yakınlaşmış demektir. Şimdi de bu
zikrettiğimiz delile munzam dellilerle önce Türkiye’nin, sonra da İslam
Âlemi’nin murâd-ı ilâhî icabınca arzedeceği vecheyi bir nebze izah
edelim.

0
 
 
Antworten
Der Inhalt darf max. 30000 Zeichen lang sein!
 
Türkiye ve İslâm Âlemi’nin Ge...